Göç yolda düzelir...

SODEP Kurultayı'nda, delegelerden biri, kolunda “görevli" yazılı Sevim Muştuluk'dan iğne iplik istedi. SODEP Ankara il sekreteri olan Sevim Muştuluk'un kurultayda iğne iplik isteneceği hiç usuna gelmemişti doğrusu. İğne iplik gereksinimi olan delege ile yanındakiler, eleştirdiler:
Efendim, kurultayda hiç iğne iplik bulunmaz olur mu? dediler.
Güleryüzlü Sevim Hanım, ertesi günü iğne iplikle gelmişti. Gazeteci Sofu Tuğrul'un başı ağrıyınca, şıpınişi aspirini bulup getirdi Sevim Hanım.
Kurultay'ın güleryüzlülüğü, karikatürcülerin akın etmesinden de belliydi. İsmail Gülgeç, Haslet Soyöz, Bedri Koraman oradaydılar...
TRT'nin, kurultay haberlerini vermesi, iyi oldu. Erdal Bey, “Bu basının başarısıdır” dedi. Gerçekte TRT, yapması gerekeni, yani görevini yaptı. Eğriye eğri, doğruya doğru; kutladım TRT yetkilisini...
Politikada da, politika yapacakların, liderlerin kendilerini sürekli yenilemeleri gerekiyor. Yıllardır gözden kaçan bir şey var. Tabandaki insanların, politikayı yukardakiler için yaptığı sanılır. Bu, örnekleriyle ortaya çıktı ki, tabandaki insan politikayı kendisi için yapıyor. Yukardakini gözlerine âşık olduğu için tutmuyor, kendi işine yaradığı için tutuyor. Yukardaki aşağıdakini değil, aşağıdaki yukardakini kullanıyor. Biz yukarda oturanı gördüğümüz için hep, aksini sanıyoruz. Hani, "çarıklı erkaniharp" deriz ya, öyle. Ama benim “çarıklı kurmay" demek geçiyor içimden...
işte, bu çarıklı kurmaylar, yukardaki kafalarına yatkın biriyse, onu deniyorlar, hatta eski bir deyimle efsaneleştiriyorlar. Gördükleri yerde, sevgi çiçeklerine boğuyorlar. Ancak politika yapmanın başka bir iş olduğunu da biliyorlar. Özetle söylersek, tabandakiler yukardakileri ceplerinden çıkarıyorlar..
Bu kurultay da, ilk “Ankara Notları"nda belirttiğim gibi geçti, kurultayın kilit adamı Erdal Bey'di. Kurultayda eski parlamenterler vardı, ama hiçbiri egemen değildi...
İlk gün konuşmalarında, çok kimsenin bir şey gözüne çarptı; Kurultay Başkanlığı'na seçilen SODEP İzmir İl Başkanı Şeref Bakşık, başkandan önce, uzun bir konuşma yapmış, çok alkışlanmıştı. Kimileri içinden:
Bu konuşma çok güzel, bakalım Erdal bey ne diyecek? diye düşünüyordu.
Erdal Bey konuştuktan sonra da:
Hımmm, Erdal Bey'le Şeref Bey konuşmuşlar, anlaşmışlar; “Şurasını sen söyle, burasını ben söyleyeyim", gibisine pazarlık etmişler izlenimi uyandı.
Bu doğru değildi. Bakşık da, Erdal Bey de, hemen hemen aynı konulara değinmişlerdi; ancak deyiş biçimleri ayrıydı. Yani üslupları..
Erdal Bey, konuşmasında satır arasında:
Ben sizi, sabırla engelleri aşarak, demokrasiye götürmek istiyorum. Sizin tümünüzü dinledim, ancak benim durumumu da anlayın, demek istiyordu.
En önemli konuların üstüne, örneğin bir “af” konusuna bütün ağırlığıyla gidiyordu. Onu dinleyenler, belki çoğu yaşamlarında şok geçirmiş insanlar, anlıyorlardı. Erdal Bey'in yolda sorun yaratmayacağını biliyorlardı...
Konuşmaların çoğunu dinledim, yerim geniş olsa, bunlardan alıntılar yapmak isterdim. Çok değişik gibi görünen konuşmalardı bunlar. Ama, ne Erdal Bey, ne delegelerden biri, “Böyle konuşan bizden değil" dedi. Düşünce özgürlüğü, konuşma özgürlüğü egemendi kurultaya. Mustafa Timisi'nin, Mardin'den Cemil Aydoğan’ın, İstanbul'dan Lütfü Mutlu’nun, Eskişehir'den Seyit Ali Özsu'nun, İstanbul'dan Kâmil Kartal'ın, Tokat’tan Hüseyin Kalkan'ın konuşmalarını oturduğu yerden alkışladı Erdal Bey. Devrek eski Belediye Başkanı, Zonguldak delegesi Hasan Mekik, "Türk solunun parçalanmaması, SODEP'in çatısı altında toplanması için bu kongreden sağlıklı çıkmamız gerekir" dedi. Kemal Anadol, sözlerinin sonunda şunları söyledi:
...Bu kurultay demokrasinin kaderiyle yakından ilgilidir. Eskisiyle yenisiyle, yaşlısıyla genciyle bu kurultayı başarıyla sonuçlandırmak zorundayız. Tüm dünyanın ve Türkiye’nin gözü bu salondadır. Demokrasiye ve insan haklarına, hukukun üstünlüğüne ve emeğin saygınlığına gönül verenler, bizden tek bir ses, tek bir yumruk olmamızı istiyorlar. Yaşadığımız olağanüstü koşullar, kısır çekişmelere, kariyer hastalıklarına, dar kadroculuk anlayışına izin vermemektedir. Bu kurultayda kurulmuş ve kurulacak sözde sosyal demokrat partilerin bize yönelttikleri "hizipler koalisyonu" suçlamasının geçerli olmadığını kanıtlamak zorundayız..."
Bir emekli öğretmen, parası olmadığı için SODEP'in Dedeman'daki yemeğine gidemediğini, olanaklarıyla ancak kurultaya katılabildiğini söyledi. Satır aralarında, bu kurultayın çok değişik bir kurultay olduğunu sezmeye çalışıyorum. Kendilerini yenileyerek gelmişler gibi insanlar oraya. Çarıklı kurmaylardan oluşan toplum ise, yukardakileri aşmış çoktan...
İl başkanlarıyla yapılan toplantıda Erdal Bey, “Liste işine ben karışmıyorum" demişti, ama çok kimse biliyordu ki, sonunda Erdal Bey'in dediğine yakın bir çözümde karar kılınacak.
Komisyonlarda da tartışmalar oldu. "Ana ilkeler ve Bildiri Komisyonu’nda, "Program kurultayı toplansın, politika oluşturalım" önerisinde bulunuldu, öneri Erdal Bey'e gitti, Erdal Bey, "Olmaz" dedi. Önerge yırtıldı, bazı üyeler, orayı terk ettiler öfkeyle...
Bildiriye, "emeğin yüce değer olduğu" ilkesinin konulması ise, çok üyeyi sevindirdi gerçekten.
Kurultay kulisinde, Cumhuriyet okurlarıyla konuşabildiğimce konuştum. Denizli delegesi Mustafa Ekmekçi’ye tanıştırdı Mustafa Gazalcı. Denizli delegeleri toplu halde basın bölümüne geldiler. İçlerinden biri, ikimize de bakarak;
Benziyorlar da, dedi. Mustafa Ekmekçi, ilçesi olan “Güney "le ilgili, bir araştırmayı armağan etti. "Mustafa Ekmekçi'den Mustafa Ekmekçi'ye saygılarımla" diye yazmış.
Ozan Hasan Çelebi de oradaydı Genç gazetecilere, "İkiz Kuşku" adındaki kitabını imzalıyordu.
SODEP'in ilk kurultayına gelen delegeler. Kurultay aksaklıklarından o denli yakınmıyorlardı. Bir halk sözünü anımsadım. Halk:
Göç yolda düzelir... der.
Yankısı uzun süre belleklerden çıkmayacak bir kurultay izledik.