Gençlerimiz...

Karadenizlinin biri, İstanbul'da işsiz kalmış. Ne yapsın, düşünmüş, taşınmış bir iş da o yaratmış. Gereksiz kağıt parçalarını yakmış, yanmış kağıtları, un ufak ederek paketlere doldurmuş, «pire tozu» diye satmaya başlamış. Alanlardan biri, hışımla gelip çıkışmış:

— Senin etkili dediğin pire tozları pireleri öldürmüyor!

— Nasıl yapaysunuz?

— Tozu, pirelerin üzerine serptim. Hiçbiri ölmedi!

— Öyle değil, bak şöyle yapacağsun, demiş Karadenizli. Pireyi boynundan tutacağsun, tozu pirenin gözbebeğine gözbebeğine serpeceğsun!

— Pireyi o kadar yakaladıktan sonra, parmaklarımın arasında eziveririm... demiş adam. Karadenizli karşılık vermiş:

— Öyle de olur, öyle de!

★★★

Çoktandır göremiyordum Aydın İpek’i. Bir kart aldım şöyle diyor.

«Sayın Ekmekçi.

Kuşkusuz “nereden nereye?” diyeceksiniz. Kutsal Kent'ten yazıyorum. Belki arkadaşlardan duydunuz. Emekli olmak zorunda kaldım. Özel bir şirketin (Türk şirketi) kamp yöneticiliğini yapıyorum Mekke'nin tepelerinin birinin üstünde.

Gazi Eğitim Enstitüsü’nde iki yıl namuslu bir hizmet verişimizin tanıklarından birisiniz. Ancak. «A …..» ve tayfasının çabası sonucu tam 45 yaşımda kopmak zorunda kaldım. Size daha uzun yazmak istiyorum. Ancak şu anda bu kadarla yetiniyorum. Tüm dostlara sonsuz sevgi ve saygılar. Şu anda 23 Aralık, 30 derece sıcaklık ve 15 Aralık gazetesi elimde. Fakir’in adresini öğrenmek istiyorum. Kampta kamp müdürü-eğitim-görevi yapıyorum işçilere...»

Aydın İpek'in karta sığdırmaya çalıştığı sözcükleri, uzun uzun düşündürdü. Ülkeyi 12 Eylül’e getirenler. Aydın İpek'leri sürükleyip götürdü böyle...

★★★

Bir adam Ankara ‘ya gelmiş garajlarda otobüsten indikten sonra, bir taksiye binmişti. Yukarı Ayrancı'da oturan yakınının evine gidecekti. İki genç yaklaştı. Biri, adama şöyle dedi:

— Biz ODTÜ öğrencisiyiz. Sıhhıye'den geçecekseniz bizi de alır mısınız? Sıhhıye'den, ODTÜ'ye, okulumuza gideceğiz!

— Hay hay! dedi adam iki genç de taksiye atladılar Sıhhıye'de indiler Arabanın arkasındaki eşyalarını aldılar Adama teşekkür edip, uğurladılar...

Adam, Yukarı Ayrancı’ya yakınının evinin önüne geldiğinde arabadan indi  çantasını  alacaktı. Fakat, arabada çanta yoktu. Adam dövünüyordu...  Şimdi ne olacaktı? İki genç. ODTÜ'ye gideceklerini söylemişlerdi...

Hemen geri döndü. Sıhhiye'ye geldi. ODTÜ arabaları kalkmıştı. ODTÜ'ye gitmeliydi. Ama çocukları nerede bulacaktı? Görse tanıyamazdı...

Çantasında 35 bin lira para ve önemli bazı eşyaları vardı.

ODTÜ'ye onu Yurt Müdürüne götürdüler. Yurt Müdürü:

— Sizin çantanızı çocuklar yanlışlıkla, kendi çantaları arasında getirmişler. Getirip bize teslim ettiler. Buyurun çantanızı! dedi...

Adam, öğrencileri görmek istedi. Onlar da çağırıldı. Cebinden İki bin lira çıkardı, gençlere:

— Size ne kadar teşekkür etsem az. Şu parayı alın... dedi.

— Ne parası? dedi, gençler. Biz para almayız. Yanlışlıktan dolayı asıl biz özür dileriz!

—Bari, şu 500 lirayı kabul edin, dedi adam, benim için kafeteryada bir yemek yersiniz...

Doğrusu gençleri, hiç böyle bilmiyordu o. Yıllardır, gençler, bizim gençliğimiz üstüne öyle koşullandırılmıştı ki...

Oysa gençler, gençliğimiz buydu. Onlara saygı göstermek, onları kazanmak yerine, düşman yerine koymuştuk yıllar yılı. Aç, açık bırakmış, düşüncelerinden dolayı eziyetler etmiştik...