Gelelim Bamyanın Faziletine...

Cumhuriyet okuru Abidin Uyar, İstanbul'dan, Hüseyin Rifat'ın şu dörtlüğünü yazıp göndermiş:
"Domuzun yenmemesi mi, yenmesi mi evladır,/Diye fetva arayan I seye insan bayılır./Düşünürsek şu yenen halttan insanlıkta/Domuzun yenmesi bin kerre sevaptan sayılır"
Hüseyin Rifat (Işıl)'ı, sözlüklerde bulamadım. Ünlü bir ozan olmadığı için girmemiş sözlüklere besbelli. Hüseyin Rifat, taşlamacı Eşref’e özenerek dörtlükler yazmış; çoktan ölüp gitmiş. Demek, onun sağlığında da "domuz eti yenmeli mi, yenmemeli mi" diye tartışılıp durulmuş. Günümüzde de tartışılıyor...
Yaban domuzunun kilosu yüz liradan beş yüz liraya fırlamış. Geçenlerde "Günaydın" Gazetesinde, Menteşoğlu'nun kocaman bir ilanı vardı. Şöyle diyordu Menteşoğlu ilanda: “Avcıların dikkatine yaban domuzu satın alınır" filan. Yaban domuzu kocaman ilanlarla arandığına göre, değerlenmiş demek. Türkiye'deki yabancılar, evcil domuz bulamasalar da, yaban domuzunu rahatça bulabiliyorlar. Geçenlerde, Arnavut Elçiliği Müsteşarı Halil Pulaj’ı görmüştüm. O söyledi.
Yaban domuzu buluyoruz, daha güzel oluyor! dedi.
Nereden buluyorsunuz?
Kızılcahamam'dan filan, avcılar avlayıp getiriyorlar...
Bir Arnavutlar mı? Öbürleri de öyle yapıyorlar anladığım. Yaban domuzu hem daha ucuz hem evcil domuza göre daha yağsız oluyor. Çiftlikte beslenen domuzcuklar, ne de olsa yağlı olur değil mi? Yaban domuzu dağlarda koşturduğu için yağ tutmaz... Ama.,domuz "politik" hayvan oldu, çıktı...
Geçenlerde tutucu bir gazete, bir kampanya başlattı. “Vaaay” yediğimiz sosislere domuz karıştırıyorlar, domuz eti yediriyorlar bize!" diye. Bunu yapan firmaların adlarını da verdi. Kimlerin karıştırmadıklarını da. Beşiktaş, Galatasaray takımı tutar gibi, firmaların kimini tuttu, kimine karşı çıktı. Sonra sustu! Böyle şeylerde hemen içime bir kurt düşer. Niye başlattı, niye sustu diye. Kimler, nerede, ne vurdu diye. Kimler sus payı aldı diye...
İstanbul’da bu arada, domuz salamı, sosisi yapan büyük bir fabrika, on beş gün kapatıldı. Bu kapatılma sırasında, domuz yetiştirilen çiftlikler, büyük ölçüde zarar gördüler. Sonra, fabrika yeniden açıldı...
Okurlar, merak ettikleri için yazayım; Biga'daki domuz çiftliğine Çanakkale Valisi Erdinç Büyükakalın’ın baskıları sürüyor. Çiftliğin yöneticisi Yusuf Tavukçu, mühürleri bozma suçundan DGM'ye verildi. Kaç mühür bozulmuşsa, onca dava açıldı. Yusuf Tavukçu'nun başvurmadığı kapı kalmadı. Duvarlardan yiyecek atarak, domuzlarım beslemeyi sürdürmekte. Duvardan nasıl beslenebilirse... Bu arada, Biga Kaymakamı başka yere atandı. Çanakkale Valisi de atanıyordu, kimi ANAP’lılar, "domuzlara karşı çıkan" valinin atanmasının durdurulması için Ankara'lara değin geldiler ANAP'lı milletvekilleri birbirlerine düştüler.
* * *
6 Kasım 1986 günkü "Kalplere Vur Bir Zımba..." başlıklı "Ankara Notları'nda, bir olaya değinmiş, şöyle demiştim:
“Nisan ayında Kastamonu’da 'Vaizler Semineri'nde, bir vaiz Diyanet Vakfı yetkilisine şu soruyu yöneltti:
Efendim, üst düzeyde bir yetkilinin kızının düğününe Diyanet’i 15 milyon lira yolladığını öğrendik. Bu nasıl olur? Diyanet'in parasıyla, düğünde şarap içip eğlenmiyorlar mı?
Diyanet Vakfı yetkilisi açıklamayı yaptı, özetle şöyle dedi:
Bu para 'Müellefe-i Kulüp’ faslından gönderilmiştir.
Müellefe-ı Kulüp un Türkçesi ‘Kalpleri yumuşatma’ demekti. Arabistan'da Müslümanlığın başlangıcında, kâfirlerin zararlarını azaltmak, onların kalplerini yumuşatmak için, inanmayanlara da, toplanan zekâttan sadaka verilirdi. Rumba çalınıp, şarap içilen yere de, kalpleri yumuşatmak için böyle bir para gönderilmiş demek...
Diyanet İşleri Başkanı Tayyar Altıkulaç'ın emekliye ayrılışı çok kişiyi şaşırtmadı. Emeklilik dilekçesi Kazım Okşay’ın masasının gözünde çoktan beri durmaktaydı. Yürürlüğe kondu, o kadar. Altıkulaç, emekli oldu, ama vakfın başından ayrılmış değil. Bir zamanlar mahkemeye verildiği sırada, vakfın başından ayrılmak zorunda kalmıştı. Sonra yeniden geldi..."
Yazıdaki bölüm buydu. Diyanet Vakfı Genel Müdürü Kemal Güran, gönderdiği açıklamada, yukarıya aldığım bölümün ilk paragrafını aktardıktan sonra şöyle diyor:
“Bu yazıdaki bilgiler tamamen hayal mahsulüdür. Kendilerinin de inanmadığı bu yalanları düzenleyenler, Sn. Ekmekçi'yi de yanıltmak suretiyle ve basın yolu ile vakfımızı kamuoyu önünde küçük düşürmek istemişlerdir.
1986 yılı nisan ayında Kastamonu'da bir Vaizler Semineri olmamıştır. Herhangi bir Diyanet Vakfı yetkilisine yayınınızdaki gibi bir soru da yöneltilmemiştir. Soru da cevap da gerçek dışıdır. Vakfımızın, üst düzeyde bir yetkilinin kızının düğünü için 15 milyon lira değil, 15 lira dahi göndermesi mümkün değildir"
Açıklamayı gazetedeki yazı ile karşılaştırırken gözüme çarptı. Gazetede Müellefe-i Kulüp sözcüğü dizgi yanlışı sonucu Mükellefe-i Kulüp biçiminde çıkmış, açıklamada ise doğrusu yazılmış!
Açıklama hakkı, basın özgürlüğünün bir parçası olduğu için, okurlar bilirler, buna her zaman uymak isterim. Ancak, açıklama hakkı, gerçekleri örtmek için kullanılmamalı. Bu yıl, nisan ayında Kastamonu’da "Vaizler Semineri" yapılmamış. Doğru, 1985 nisan ayında da yapılmamış mı?. Yapılmış, yapılmış. 22 Nisan 1985-15 Mayıs 1985 tarihleri arasında Kastamonu'da yapılmış. Bu da Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 3.4.1985 gün, E/2/331-03/2107 sayılı oluru ile açılmış. Seminere 184 vaiz katılmış. Yazıda geçen bölüm, bir sınıfta, bir vaizin sorusu ile ilgili. Açıklamayı gönderen Kemal Güran, belleğini bir yoklasın, kesinlikle anımsayacaktır. Üst düzeyde bir yetkilinin kızının İstanbul’daki düğününe gönderilen para, 15 milyon değil, 16 milyon olacaktı. Bu yanlış, haber kaynaklarımın değil, benimdir. Kaynaklarım şimdiye dek beni hiç yanıltmadılar. 16 milyon, düğüne çek olarak gönderilmiş. Üst düzeydeki yetkilinin adını gereğinde açıklayacağım...
"Gelelim bamyanın faziletine.." derler; gelelim bamyanın yararlarına!
Diyanet Vakfı Genel Müdürü yeni bir açıklama yollarsa o da yayımlanacaktır. Ancak, yenisi için bir sorum var: Domuz etinin haram olduğuna ilişkin yazılar yazan Prof. Asaf Ataseven’in kitabı Diyanet Yayınları arasında çıktı. Bu kitap için Asaf Ataseven'e ne ödendi?