Geçitte...

İsmet Paşa, 27 Mayıs devrimi sonrasında, ihtilalcilere tabii senatörlüğü benimsetmeye uğraşıyordu. Şöyle diyordu:
— Uşağı kurtaran adamım. Uşak'ta başıma taş yedim! Yarın size neler yapacaklardır: azından şişe atacaklardır başınıza! gelin, tabii senatörlüğü kabın edin!
Paşa, uğraşa uğraşa onlara Tabii Senatörlüğü benimsetti. Senato’da yerlerini aldılar. Sıralarının sağında Kontenjan Senatörleri otururdu. Demokratik yaşama, parlamenter düzene iyi ayak uydurmuşlardı. 1961 Anayasasının başlıca savunucusuydular. Tutucular pek onları tutmazdı. TRT de tutucuların elinde olduğundan, TV muhabirleri, —nedense— onları göstermez, AP’lileri, CHP’lileri, tabii üye Sunay'ı gösterir geçerdi.
İlericiydiler. Yalnızın yanındaydılar. Vehbi Ersu’nun cenazesinde Niyazi Ağırnaslı anlatmıştı bir olayı, şöyle dedi:
— Bir gün, AP sıralarından bir saldırıya uğradım. Vehbi Ersu yerinden fırladı, öbür tabii senatörler de ayağa kalkmışlardı. Ersu, önüme geçerek:
— Sen geri çekil, dedi. Saldıranların önünde duvar çekip durdular. Saldırganlar geri çekilmek, yerlerine oturmak zorunda kaldılar...
1961 Anayasasının başlıca savunucularından biri de İsmet Paşa’ydı. 12 Mart dönemlerinde, onun nasıl savaşım verdiğini gözledim. Anayasa taslamam uygulanmış olsa. Türkiye'de olaylar büyümezdi belki de.
Yıl 1911, yüzbaşı İsmet Bey Edirne'de. İzzet Paşa'nın kurmayı. İzzet Paşa, bir ara İstanbul’a gider. Yemen cephesine atanmıştır. Edirne'ye, İsmet Bey’e haber salar:
— Ben Yemen'e cepheye gidiyorum, benimle gelir misin?
İsmet Bey karşılık verir:
— Paşam ben sizinle Fizan'a da giderim. Fakat siz harbin mihrakladığı asıl cepheyi, Edirne'yi bırakıp nereye gidiyorsunuz? Bir yıl sonra savaş patlayacak burada.
Gerçekten bir yıl sonra Balkan savası patlak verir. Bu olayı, Cevat Dursunoğlu, İsmet Paşa'dan dinleyip, bir arkadaşıma anlatmış.
Cevat Dursunoğlu, önemli bir kişi. O çekilip, yerini Mustafa Kemal'e vermese. Mustafa Kemal belki de Samsun’a çıktığıyla kalacak. Cevat Bey, Mustafa Kemal'i iki üç yıl öncesinden de tanır. Şimdi aktaracağım olay da Cevat Bey’in anlattıklarından. Bu olayda da İsmet Bey’in kurmaylığı çıkar ortaya... Yıl 1917, Erzurum’da yedeksubaydır Cevat Dursunoğlu. Almanca bildiği için, Erzurum'daki Alman generaline çevirmenlik yapmaktadır. O döneme göre, paylaşılmaz bir yedeksubay Cevat Dursunoğlu. Cevat Dursunoğlu'nun anlattığına göre, Alman generali çok onurlu bir kişi. Onuruna hak verdirecek bilgisi, gücü de var. Savaşta, Alman Genelkurmayı ile Türk Genelkurmayı birlikte çalışmaktalar. Alman general, Cevat Dursunoğlu'na:
— Haydi, der, bugün seninle bir yere gidiyoruz. Çok önemli bir konu görüşeceğiz, belki birkaç gün sürebilir...
Birlikte Çapakçur’a giderler. Ama, giderken ne general. Dursunoğlu’na nereye gideceklerini söyler, ne de Dursunoğlu nereye gittiklerini sorar. Karşılıklı bir suskunluk içindeler. Gidiyorlar, gidiyorlar. Saatler sonra bir yol kavşağında, Mustafa Kemal Paşa ile buluşuyorlar. Mustafa Kemal, Bitlis'te Kolordu Komutanı. Kurmay Başkanı da İsmet Bey. Onların da yanında Almanca bilen tercümanları var. Onlar, tercümanları kavşakta bırakıp, atlarıyle yola koyulurlar. Cevat Beyler bir söğütün altında, komutanların dönüşünü beklerler. Mustafa Kemal, Alman generali, Mustafa Kemal’in Kurmay Başkanı İsmet Bey bir saat sonra kavşağa dönerler. Mustafa Kemal’le İsmet Bey, ayrılırlar, giderler...
Alman Generalle, Cevat Dursunoğlu da, karargâhlarına dönmektedirler. Cevat Dursunoğlu, bir ara Alman Generale:
— Paşam, der. buraya gelirken, “çok önemli hır konu görüşeceğiz, belki bir kaç gün sürer” demiştiniz. Toplantınız bir saate bitti. Bunun nedenini öğrenebilir miyim?
Çok onurlu, onurlu olduğunca güçlü, burnu yere düşse almaz yapıda olan Alman Generali karşılık verir:
— İsmet bey, bize herşeyi açıkladı. Anlattıklarına aklımız yattı. Sorun anlaşıldı. Biz de dönüyoruz.
Cevat Dursunoğlu’nu Meclisle tanıdım. İsmail Hakkı Tonguç’un, Hasan Ali Yücel’in yakın arkadaşıydı. Onların ölüm yıldönümlerinde ne tatlı konuşmalar yapardı.
Meclis kulisinde, bir koltukta oturur görenler: Onun Erzurum'da çekilip yerini Mustafa Kemal’e verdiğini bile bilmezlerdi belki.
Önemli olayların, önemli kişileri de vardır: Bu, unutulmamalı. Onlar zamanla daha iyi anlaşılıyor. Bu insanlara borcumuz vardır…
Tarhan Erdem, “Anayasalar ve seçim kanunları 1876-1982” adlı yapıtının girişinde, yeni Anayasa ile ilgili görüşlerini açıklarken, şöyle diyor;
Bu dar geçit döneminde: Hepimiz, yeni baştan eski yaptıklarımızın dışında ve onlardan ayrı olarak, yeniden ve bir kez daha değerlendireceğiz. Milletimize ve kendimize karşı görevimiz, bu geçiti başarılı geçirmektir. Başarılı olmak, “normal idareye geçmek, bağımsız bir devlet düzeni kurmaktır. Yeni kurulacak siyasal heyet içinde “kendi yerimizi, ne kadar az düşünür ve dikkate alır isek; bu geçiş döneminde o kadar başarılı oluruz. Bu dönemden başarılı çıkma süresini kısaltmak: kendisini ve kendi geleceğini, kendi değer yargılarına göre düşünen kişilerin sayısının az olmasına bağlıdır. Dorumun nezaketi geçmemiştir ve uzun yıllar devam edecektir.”
Erdem, İsmet Paşa’nın 14 ekim 1961 seçimleri dolayısyle radyoda yaptığı konuşmadan şu sözleri de aktarıyor:
“Çünkü tarihte de, bugün de olağan odur ki: çok millet ihtilalden sonra dirlik, düzenlik idaresini kuramamıştır”