Gecikmiş Uyarılar

Atilla Karaosmanoğlu, «Sıla tatili»ne geldi, eşi ve oğluyla. Kısa bir süre Yalova'da kaldıktan sonra Ayvalık'a geçti. Yalova da o da görmüş müdür, Karamürsel Amerikan üssüne inip kalkan uçakları?
Karamürselliler, gülmekten kırılıyorlardı üstlerinde Amerikan uçaklarının uçuştuklarını seyrettikçe.
İsteyen, daha önce de «Ankara Notları»nda verdiğim dalga üzerinden, Karamürsel üssünden yayını —İngilizce— rahat izleyebilir de..
- Ben, teğmen Coni.. Şimdi, sabahtan beri derlediğimiz haberleri veriyorum...
Ha, bunlar aksam saat 18.00'den gece yarısına kadar çalışıyorlar.
Gemlik’i geçtikten sonra, Samanlı dağlarının en tepesinde, «Şahinler tepesi» vardır. Amerikalıların bir radar üssü de oradadır ve Amerikalılar üsse gidip gelmektedirler. Niye?
Gazetelerde ufak ufak haberler okursunuz. Amerikan Üslerinde, Türk Harp-İş Sendikası greve gitti, filan diye. Çalışılan yerde greve gidilir. Durdurulan, kapatılan yerde niye grev olsun.
Amerikalıların işlerini de öyle resmi Amerikan Hükümeti filan görmez. Şirketler görür. Daha önce, Tumpana Company yapardı işleri, sonra sonra ve şimdilerde Boeing International firması yapıyor. Ankara'da Alaçam sokakta merkezleri de, pek işsizlikten yakındıkları yok. Üsler durdurulsa, kapatılsa onun gel-git işlerini, gereksinimlerini gören şirketin top atması gerek. Öyle ya...
Attila Karaosmanoğlu, tatile geldi dedim de nerelere gittim. Ben asıl, yurt dışına göçüp giden bürokratlardan söz edecektim. Attila Karaosmanoğlu Dünya Bankasında çalışır. Orada önemli bir görevdedir. Necat Erder de, Attika Sönmez de Belçika Kongosu'nun başkentinde planlama danışmanıdır.

ODTÜ'nün eski idari İlimler Fakültesi Dekanı Yaşar Gürbüz, Cezayir Hukuk Fakültesinde öğretim üyesidir.
Orhan Asena Almanya'da doktor. Son olarak da ODTÜ’den Tuğrul Akçora gitti. Sıkıyönetim döneminde harıl harıl aranan Akçora, bir yakalansaydı başına neler gelecekti kim bilir? Akçora'nın suçu mu ne? Bir Ankara gazetesine demeç vermiş, yahut gazetenin sorularını yanıtlamış. «Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nde öğretim özgürlüğü yok» demeye getiren birkaç sözcük söylemiş. Apartmandaki dairesi arandı, kapıcı dövüldü. Akçora, arandığı sırada Yeşilköy'den Fas'a havalanıyordu çoktan.
Bir fıkra geldi aklıma. Londra'da okuyan Nijeryalı bir öğrenci okulunu bitirdikten sonra, uzun uzun düşünüp bir yandan da arkadaşlarına sormuş:
— Ne yapsam acaba, Nijerya'ya dönüp bakan mı olsam, yoksa Londra'da kalıp metroda biletçi mi?
Yukarıda adlarını andığım kişilere bu fıkrayı yakıştıramazsınız. Attila Karaosmanoğlu'na Başbakan Yardımcılığından sonra, ODTÜ’de Öğretim üyeliği verilmedi. Tutucu ve faşizan eğilimli — şimdi de öyle — Üniversite Mütevelli Heyeti, onu geçinmek için yurt dışına gitme zorunda bıraktı. 12 Mart’ın civcivli dönemiydi de. Başbakan Yardımcılığı, bakanlık yapmışlardı ama, gözaltına ha alındılar ha alınacaklardı. Atilla Sönmez de öyle, Necat Erder de. Pundunu bulsalar. Ecevit'i gözaltına alacaklardı...
Almanya'daki işçiler, ya? Onlar da bir açıdan, Türkiye'de barınamadıkları için gitmediler mi?
Cephe Hükümeti işbaşına geldikten sonra hele, tuz biber ekti koca devlet kadrolarına. Yok. Necmeddin Bey'in eniştesi filan yerde genel müdür, bir başka MSP'li Vakıflarda müfettiş. Türkeş, «Devlet» dergisini devleti ele geçirme provası olarak çıkarırmış demek ki. Tüm komandolar, yerleştirildi çoktan.
Kültür Bakanlığı'na alınacak memur adayları, kollarının altına bir «Ortadoğu» gazetesi sıkıştırıp «mülakata» öyle gidiyorlardı. Açık açık soruldu, adaylara:
— Komando musun?
«Komandoyum» dese bir çeşit, «değilim» dese bir başka çeşit. İş bulmaya gelmiş, «değilim» dese işe almazlar. «Komandoyum» dese, komandoluk görevleri yüklenmek, dağa eğitime çıkmak var. Zorbalık, faşistlik var...
Bir dairede, alttan biri, en yukarılara çıkarılmıştı. Hakkı olan ise yerinde kaldı. Yukarılara çıkan, ağzında çikolatayı geveleyerek, arkadaşına seslendi:
— Senin hakkını yediler, bana verdiler ama üzülme. Olur böyle şeyler...
Devlet dairelerinde ne düzen kalmış ne bir şey. En alttaki adam, birden en yukarıya fırlatılıvermiş. Niye? Namaz da kılıyormuş da MSP'liymiş de. Türkiye’de MSP’nin, AP'nin din sömürüsünden sonra gerçek müslümanların sayısı artmamış, azalmıştır bilesiniz. Öfkesinden, hırsından dinden çıkanlar çoğalmıştır. Yapın bir istatistik görürsünüz...
Cumhurbaşkanı Korutürk'ün İstanbul Belediyesi'ne uğradığında gazetecilere söylediklerini okuyanlar, doğrusu hayli şaşırdılar. Bir vatandaş şöyle dedi:
— Korutürk, cephe hükümetinden gelen bütün önerileri kabul edip atamaları onaylamadı mı? Devlet kadrolarının böylesine allak bullak edilmesinde onun hiç mi sorumluluğu yok? Yoksa, cephe hükümeti sarsılıyor da, cephe çökecek de, CHP'lilere «Aman cephelilerin getirdiği partizanlara dokunmayın. Onları uzaklaştırmayın» mı demek istiyor?
TRT Genel Müdürlüğünde oturan Nevzat Yalçıntaş, hala «işgalci» durumundadır. Ve sayın Korutürk, o zaman büyük ölçüde uyarılmış, basın, aklı erenler görevlerini yapmışlar, ama dinletememişlerdir.
İş işten geçtikten sonra, eyleme dönüştükten sonra sözün ne önemi var, sayın Korutürk? Hiç olmazsa, o içten uyarılara kulak verilip cephe hükümetinin kulağı birazcık olsun çekilseydi, belki faydası olurdu. Artık çok geç...