Fırttırmak

Fıkrayı Fikret Ünlü anlattı; doğup büyüdüğüm yörelerde geçmiş ama ben bilmiyordum; ona da Mustafa Çağlar anlatmış. Çağlar, İzmir’de avukat...
Hadım ilçesinin, Armağanlar mahallesinde, Martı Mehmet adında bir genç varmış. İrikıyım bir delikanlı. Çocukluğumda bilirdik, her mahallenin bir delisi vardı. “Deli Bahri”yi anımsarım. Deli deyip geçmeyin. O yörelerde usu başında, hatta delifişek çok kişiye deli denir. Hoş kişilerdir.
Martı Mehmet, bir gün giderken yol kıyısında, bir köylüsünün harmanda döven sürdüğünü görür. Döven sürmek, sapı samanı ayırmak demek... Adam, çocuklarıyla çalışıyor, kadın ise ağacın gölgesinde oturmakta, belki de çorap örmekte. Herkes çalışırken, kadının ağaç gölgesinde oturması Mehmet'in canını sıkar Oradan kaptığı bir övendire ile başlar kadını dövmeye. Döven süren adam ise, belki gücü yetmeyeceğinden, hemen araya girmez, Mehmet'in kendiliğinden bırakmasını bekler. Mehmet ise bırakmamakta, kadıncağızı dövmeyi sürdürmektedir Koca, dayanamayıp:
Yeğenim Mehmet, yeter gayrı! deyince, Mehmet:
Sen karışma, der, ben kararını bilirim!
Bir fıkra daha anlatayım; bunu da Rahmi Saltuk anlattı, fıkranın konusu “başbakanın üç mektubu". Özünde, bu fıkrayı biri görüşme sırasında doktoruna anlatır: Çalışma sürerken, doktor da dinler…
Ülkelerden birinde, bir adam başbakanlığa getirildiği zaman, masasında üç mektup bulur. Mektuplar, numaralanmıştır; ayrıca önemlidir, eski başbakan bu mektupları ayrılırken masaya bırakmıştır. Bir numaralı mektubun zarfında şöyle denilmektedir: "Başın sıkıştığı zaman aç!”
Yeni başbakan, ilk mektubu açar; bunda şöyle denilmektedir: “Başın sıkışınca, senden önceki başbakana çat, onun tüm yaptıklarını kötüle!".
İkinci mektubun zarfında da şu yazı vardır: “İşler sarpa sardığı zaman açılacak!" Onu da açar, onda da şöyle denmekte: "Parti içinde hizipler çıkar, kamuoyunu onlarla oyala! Muhalefet yarat..."
Üçüncü mektup ise, en son açılacak olandır. Başbakan merak eder, onu da açar. Onda da şu tümce vardır:
"Senden sonraki başbakana üç mektup bırakmayı unutma.”
Usundan zoru olan kişinin anlattıklarını yabana atmayın. Kim bilir, nerede ne fıkralar anlatılmakta? İnsanlar kimi zaman fırttırırlar, kendilerini fıkralara vururlar. Fırttırmak, sözcüğünün karşılığı, Türkçe sözlükte şöye tanımlanmış: “fırttırmak”: “Usunu yitirmek, çıldırmak." Sözcüğün tanımının ardına, İlhan Selçuk’un şu tümcesi alınmış: "Bazı dönemlerde toplumlar da insanlar gibi -deyimi bağışlayın- fırttırırlar."
Us hastalıkları ile ilgili bir doktor, arkadaşına şöyle demiş:
Eskiden sekiz dokuz hasta bakardık günde, şimdi yirmi otuz hasta bakıyoruz…
Aybastı'ya değinmek istiyordum:
Aybastı konusu, İçişleri Bakanlığı’nı iyiden iyiye düşündürmeye başladı. Yeni bir müfettiş, konunun hukuksal yanını incelemekle görevlendirildi. Dokuz aydır aranan Aybastı Belediye Başkanı Salih Yaman, görevden uzaklaştırılabilir miydi, uzaklaştıramaz mıydı? Konunun hukuksal çerçevesi ne olacaktı? Anayasa’nın 127. maddesi, haklarında kovuşturma açılan yerel yöneticileri, İçişleri Bakanı'nın "geçici olarak" görevden uzaklaştırabileceğini öngörüyor. Anayasa maddesinin konuya ilişkin bölümü şöyle:
“Madde 127- …mahalli idarelerin seçilmiş organlarının, organlık sıfatını kazanmalarına ilişkin itirazların çözümü ve kaybetmeler konusundaki denetim yargı yolu ile olur. Ancak, görevleri ile ilgili bir suç sebebi ile hakkında soruşturma veya kovuşturma açılan mahalli idare organları veya bu organların üyelerini, İçişleri Bakanı, geçici bir tedbir olarak, kesin hükme kadar uzaklaştırabilir..."
İşte, İçişleri Bakanlığı’ndaki kuşku burada. Bakan, ANAP’lı Belediye Başkanı'nı görevden uzaklaştırsın mı, uzaklaştırmasın mı?
Bir yandan da, Aybastı yöresinde sıkı aramalar sürmekte. Belediye başkanı henüz yakalanamadı ama, bir süre önce yakalanan Kemal Sarıkaya’dan sonra, Erzincan Sıkıyönetim Mahkemesince ölesiye hapis cezasına çarptırılan, hakkında "gıyabi tutuklama" kararı da bulunan. Ahmet İkiz de yakalandı. Ahmet İkiz, 28-29 Haziran 1980 gecesi, giriştikleri bir saldırı ile ikisi PTT memuru, beş kişiyi öldürenler arasındaydı. Öldürülen PTT memurları, Tokat’ın Reşadiye'sinden geliyorlardı. Adları şöyleydi: Saim Güner, Mustafa Özer, bunlardan başka. Kemal Sayım (şoför), Kemal Yılmaz ile Mehmet Erikli de öldürülenler arasındaydılar.
*
Üç gündür nezleydim. Kalkıp Erdal Bey'in basın toplantısına gittim. O da onca geziden sonra, Ankara'da "fena halde" nezle olmamış mı?
Erdal Bey, bu basın toplantısında "erken seçim” konusuna, ucundan kıyısından da olsa, dokunmadı. O da Meclisteki partilerin erken seçime yanaşmayacaklarını görmüştü galiba.
Erdal Bey, en çok partizanlıktan yakındı, onu vurguladı. “Güvenlik soruşturması adı altında yürütülen uygulamalar vatandaşlar arasında kamu yönetiminde görev almada fırsat eşitliğini açıkça ortadan kaldırmış görünmektedir" dedi. Daha sonra, şunları söyledi:
“12 eylül öncesi dönemde herhangi bir siyasal tartışma veya kavgada görülmüş kişilerin, daha yakın zamanda, SODEP'e sempati göstermiş kişilerin, şimdi 'Poliste kaydı var' görüşü ile fişlendirildikleri ve bu durumun şimdi herhangi bir kamu görevine talip olmalarında engel olarak karşılarına çıktığı anlaşılmaktadır. Haklarında herhangi bir yargı ısrarı olmayan vatandaşların böyle yersiz, dayanaksız isnatlarla yasal haklarından yoksun bırakılmaları anayasaya aykırı bir davranıştır. Ayrıca gelişmemizi engelleyen bir hatadır. Örneğin, birçok okulumuzda öğretmen açıkları varken, atanma bekleyen birçok öğretmen böyle yersiz nedenlerle göreve alınmamaktadır. Anayasa'ya aykırı olan bu saçma davranışların artık ortadan kalkması gerekir. Bütün ilgilileri bu konuda duyarlı olmaya, vatandaşlara eşit işlem yapmaya, demokrasimize böylece sahip çıkmaya çağırıyorum..."