Fil Geçti, Kuyruğu Takıldı...

DEDELERİMDEN biri, Firenk Mustafa efendi, mezar taşlarına dörtlükler yazarmış, ozanmış, ne zaman cenaze yazısı yazsam, o Firenk Mustafa Efendi gelir usuma. Mezarlıklara gittiğimde de, mezar taşlarına takılır gözüm. Nasıl bir ozandı bilmiyorum: Mezar taşlarına şiirler yazmak, suya yazı yazmak gibi bir şey. Üç beş kuruş kazanıp karnını doyurabildiyse, yine de beğeniliyormuş demek. Ölünce onu Mevlana'nın bahçesine gömmüşler.
Vehbi Ersu’nun cenazesi Maltepe Camii’nden kaldırılırken, içimde bir burukluk yok değildi. Doğrusu, gelenlerin daha kalabalık olmasını dilemiştim, örneğin, eski Yargıtay Başkanlarından İmran Öktem’in cenazesindeki gibi bir topluluk... Bir arkadaşım:
— 27 Mayısçılar hu kadarcık mı? dedi. Bir avuç...
— Yine de kalabalık! diye geçirdim içimden.
Maltepe Camii avlusunda, Suphi Karaman önceki günkü “Ankara Notları”nda değindiğim, 29 Nisan 1960 olayları ile ilgili bir anısını anlattı. Şöyle:
Ersu’nun SBF önünde öldüğü haberi Genelkurmay'a gelince, saat 14.15'de Suphi Karaman, Merkez Komite’den ayrılır, doğruca Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Cemal Gürsel’in makamına gider, durumu bildirir. Şöyle der:
— Paşam! Ülke çapında bilinen adınız ve ününüzün tarihe geçme zamanı gelmiştir. Her an hazırız! Emirlerinizi bekliyoruz!
Ağa Cemal, heyecanlı Suphi Karaman’ı yatıştırır:
— Vehbi Ersu ölmedi, bayıldı. Ben haberini aldım... karşılığını verir.
Maltepe Camii avlusunda, Vehbi Ersu ile ilgili anılar anlatılıyor. Eski “Milli Birlikçiler” bir arada. Güngör Aydın, Yalçın Küçük bir köşedeler, İlhami Soysal, Teoman Erel, Selçuk Altan, Muzaffer Erdost, Ahmet Kahraman, Jülide Gülizar, Günseli Özkaya, Mimar Necdet, Vasfı arkadaşlarımız...
Genelkurmaydan gelenler var: ikinci Başkan Necdet Öztorun, Nevzat Gülügiray, Ankara Sıkıyönetim Komutanı Recep Ergun...
Devlet, Başkanı Evren ile Milli Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri Uruğ, Vehbi Ersu’nun bacanağı Danışma Meclisi üyesi emekli Orgeneral İbrahim Sonocak’ı telefonla arayarak başsağlığı dileklerini Ersu ailesine iletilmesini istemişlerdi. Bir ara, cenazede Osman Köksal'ı görüverdim. Oğlu Kudret Köksal, on aydır Mamak tutukevinde yatmaktaydı..
Vehbi Ersu, ölmemek, ölümü yenmek için nasıl çaba göstermiş, arkadaşları onu anlatıyorlar. Kalp ilaçlarını sürekli yanında taşırmış, öldüğü gün, Ören’de denize girip çıkmış. Ören’de bulunan Dr. Osman Coşkun, haberi alıp koştuğu zaman ise, çoktan ölmüş.
— Ne şanssız çocuk! dedi bir arkadaşı. Erzincan depreminde annesini, kardeşlerini, tüm ailesini vitirmiş, yalnız uzak akrabaları kalmış depremden kurtulan…
Daha bir hafta on gün önce, Maltepe Camii avlusundaydık; Kemal Zeki Gencosman’ın cenazesinde. Ankara Hastanesi Başhekimi Abidin Şakir Ara, bir süre önce ölmüş Ankara Hastanesini yapan adamdı.
İzindeyken, bir dost daha ölmüş: Cahit Alican. Alanya'dan dinlenmeden dönerken çoluk çocuğuyla. Polatlı yakınlarında Temelli köyünde, kullandığı araba bir otobüsle çarpışmış, kendisi ölmüş, esi, çocukları yaralanmışlar. Cenazesini, Konya Ereğlisi’nin Kaya köyüne götürmüşler.
Samet Ağaoğlu'nu adından tanırım da, oğlu Tektaş arkadaşımdı. Ona başsağlığı dilemek istedim...
***
Konuşuluyordu:
— Orhan Aldıkaçtı, 1961 Anayasasına neden bu denli karşı çıkıyor? diye, bir arkadaş söze karıştı:
— Aldıkaçtı, 1961 Anayasasını hazırlama kurulunda çalışan Hüseyin Nail Kubalı’nın doçentiydi. Kubalı, Aldıkaçtı’yı çalışmalara almadı. O da, buna öfkelendi 1961 Anayasası’nı bir türlü tutmadı. Karşısına geçti!
Vedat Dalokay, Anayasa Taslağı ile ilgili görüşlerini sorduğumda, şöyle demişti:
— Ya Ekmekçi, Anayasa bence bir tablodur. Sen bana güzel bir tablo armağan ediyorsun, duvara asıyorum ve sana teşekkür ediyorum. Kötü bir tablo veriyorsun, onu da duvara asıyorum, üzülüyorum! konu böylesine basit.
Vedat, 1961 Anayasasını güzel bir tabloya benzetiyordu. Gerçekten Anayasa uygulanmamış, bir tablo gibi seyirlik kalmıştı. Vedat:
— Aldıkaçtı'nın Anayasası da uygulanmayacaktır. O da bir tablo gibi asılı kalacaktır! dedi. Ekledi:
— Çünkü, insanların içindeki özgürlük inancını: Kafasındaki özgürlük düşüncesini yok etmeye olanak yoktur!
O, en çok “kamulaştırma” ve “Toprak reformu” ile ilgili bölümlere içerliyordu...
— Yazık! dedi
Vedat Dalokay’a göre taslak geçse bile uygulanma şansı yok. Hintlilerin bir ata sözleri var:
— Fil geçti, kuyruğu takıldı! derler.
Hintlilerin atasözleri de fille ilgili olur elbet.; fareyle, kediyle değil.
Anladığım, taslağın tümü geçtiyse de, bir yerinden takılacak gibi...