Ural Armay, bir Sinop canlısıydı, öldü! Yaşadığı yöreyi bu denli seven insanı az gördüm. Sinop şenliklerinin tümüne çağırdı. Sayrılığımı öne sürerdim.
Canım, Sayın Ekmekçi bu denli kendini dinleme; ben de sayrıyım! derdi. Samsun'a uçakla gel, biz seni arabayla uçaktan alırız, hiç yorulmazsın! Dikili'ye, Torbalı'ya gidiyorsun. Sinop'a da kesinlikle bekliyoruz!
Sonra sonra umudunu kesti. Sinop'a kim giderse, selam yollardım. Sinop ta “Dost Kitabevi’ni yönetiyordu. İstanbul’lara ne gittiğinde, eski kitapçılara uğrar, kitaplar satın alırdı. Bunlardan bana yolladıkları olurdu:
Filanın anılarını buldum, sizin işinize yarayabilir; zaman zaman anılardan alıntılar yapıyorsunuz, sizde bu kitap olmalı! derdi. Benden istediklerini de ben ona yollardım Çoluk-çocuk, Sinop'a gitmiş, bir yaz orada dinlenmiştik. O dinlencenin sonunda, “Sinop Güzellemesi” dizisi Cumhuriyetle yayımlanmıştı. “Sinop Güzellemesi" çalışmasında. Ural Bey’in çok yardımı dokunmuştu. O. Sinop'la ilgili bir “güzelleme" yazdığım için mutluydu O geziyi sık sık anardık; eşi Semra Armay’ın konuklarına pişirdiği güveci ben anlata anlata bitiremez, Semra Hanım'a, "Güveç pişirirseniz gelirim Sinop’a" diye takılırdım. Sinop'ta yayımlanan "Beldemiz" gazetesini sürekli yolladı Ural Bey. orada yazılarda yazıyordu.
Askerlikten sağlık nedeniyle emekli olmuştu. Faik Ahmet Barutçu'nun anılarını Türkçeleştirmiş, güzel bir yapıt ortaya çıkarmıştı. Harp Okulu öğrencileri için düzenleyip yayınladığı “Türkçe" kitabı, sivil kesimde pek duyulmamışı. Toktamış Ateş, bu yapıtın çok önemli bir yapıt olduğunu söyler. Kitabevinin adını “Dost" koyması, onun kitap dostluğunun bir simgesi olmalı. Canını da kitap yolunda vermiş. 7 Kasım Cumartesi akşamı Sinop'tan İstanbul'a gitmiş. Orada, TÜYAP kitap sergisinde bulunup dönecekmiş. Pazar sabahı, arkadaşı Tokta- mış Ateş'in evine gider doğruca. İki dost söyleşirler. Armay, arkadaşından izin ister
Ben Harbiye Orduevi'ne gidip, bir traş olayım, dinleneyim. Saat ikide buluşur, TUYAP a gideriz!
Gidiş o gidiş. Saat 14.00 olur. Ural gelmez, gelmeyince Toktamış Ateş, merak etmeye başlar; Harbiye Orduevi'ne gider, odasını açıp bakarlar ki, yüreği durmuş, yatağında ölmüş.
Ural Armay, ertesi günü Sinop'ta toprağa verildi. Sinop’tan bir aydını, yılların dostunu yitirmenin acısını duydum yüreğimde. Eşi Semra Hanım a, babası Orhan Armay'a başsağlığı diledim, Ural’ın yakın dostu Hamdi Konur'la söyleştik, acımızı paylaşmaya çalıştık. Sinop'tan bir öğretmen, İzzet Bahadır şöyle dedi:
-Öğretmenler öksüz kaldı, bizim herşeyimizdi!
Kitapsız kalan insan öksüzdür.
★★★
Bir yıl önce bugün ölmüştü Figen Figen Er, Danıştay savcısıydı. Geçen yıl, 6 Kasım'da Cumhurıyet'i bırakanlar arasında olduğum için, onunla ilgili bir şey yazamamıştım. Bu yıl, Figen'i yakın tanıyanlardan Yıldırım Uler'i aradım. Prof. Yıldırım Uler'e:
Figen Er’in hukukçuluğu nasıldı, nasıl değerlendirirsin? diye sordum. Benim yazacaklarım, nasıl olsa duygusal olur, bir hukukçu olarak ne dersin?
Olur, söylerim, ancak benden sonra, eşim Pıtırcık da konuşmak istiyor. O da hukukçudur biliyorsun. Yasa önünde eşitlik burjuva hukukunun temelidir. Kurtla kuzu eşitliğine dayalı bir adalet anlayışıdır bu. Figen'in böyle bir adalet anlayışı yoktu, tam bir sorumluluğu vardı. Aydının bir sorumluluğu vardı. Hukukta bunu temsil eden bir kişiydi o. Her haksızlığı, her olayı son derece ciddiye alırdı. Yargıç değildi de. savcıydı bitiyorsun, "formül takmak" derler Danıştay'da, hiçbir dosyasında formül yoktur Figen'in.
Formül mü?
Formül takmak derler Danıştay’da, kimse anlamaz onu. sadece Danıştay mensupları anlar, boşver onu. Yani. her olayı son derece ciddiye alır, bunun eline düşen diyelim, adaletteki yalnızlıktan kurtulur. Çok yüklü bir sevgiyle yaklaşır bilesin, bu işe. Ben, eşime Pıtırcık'a vereyim...
Olur. İyi ki sormuşum...
-Günaydın, Yıldırım'ın söylediklerine katılıyorum ben, ne söyleyeceğini bilmiyordum; yani o aydın sorumluluğu vardı, birde, insana nasıl yaklaşırsa Figen, hepimize tek tek, dosyalarda o insanı bulup çıkarırdı, zaten. Evet, hiçbir zaman basmakalıp, alışılmış hukukçu formülleriyle bir dosyayı havale etmezdi, karmaşık da olsa. Ve büyük bir bilinçle, dürüst kişiliğiyle ona yansıtırdı. Adalet dağıtıldığı bilincinde olurdu her zaman için. Çabuk kavrardı bir kere; karmaşık şeylerin içinden pırıl pırıl zekası, ona yansırdı, kavrardı; ona düşen çok yararlanırdı, yani insan gibi muamele ederdi onlara. Yani, o inceliğiyle, o zekası ile. o dürüstlüğüyle, o adil bir duyguyu yansıtmak için Onu çok iyi biliyorum, yani usulen “çıksın, çıksın" değil, her dosyayı büyük bir titizlikle incelerdi. Yani, böyle kavrayan bir insan. İnsan, nasıl dostlarını kavrar, dosyayı da öyle yapardı. O artık, dosya değil, bir insan, oradaki hukuk meselesi, insan meselesi halindeydi. Ben bunu söyleyebileceğim Savcı olarak çalıştı; yani dosyalan böyle derinlemesine incelerdi. Bir meslek, bir iş değildi yaptığı iş onun için bana kalırsa. Tümünü verirdi, kendini verirdi ve ordan güzel şeyler çıkarırdı. Onu biliyorum. Her bir dosyaya, bir insana eğilir gibi eğiliyordu. Adil olmaya çalışırdı ve olurdu da. Çok mersi, sağolun!
Figen için, Cebeci Gömütlüğü’nde bugün saat 13.00'te bir anma toplantısı yapılıyor. Figen Er’in gömütü, dördüncü kapı, A 544-19'da.
12 Kasım 1992, Cumhuriyet