Mesut Yılmaz’ın 12 Martlardan sonra TRT’de Dış Yayınlarda çalışmış olması, TRT’ciler gibi gazetecileri de heyecanlandırdı. TRT bölümüne bakan genç muhabirler, TRT’ye koşturuldular. Böyle bir şeyin aslı var mıydı, yok muydu? Mesut Yılmaz, “Komünist yuvası" dediği SBF’nin “Mali Şubesi”nde okurken TRT’nin dinleme servisine Almanca bilen çevirmenler arandığını, amcasının kızı Sezen Akçal’dan duymuştu. Sezen Akçal, onu getirip TRT sınavına sokmuştu. Sınavı kazandı. "Kaşeli" olarak "radyo dinleme” bölümünde çalışmaya başladı. Akşam saat 18.00 haberlerine soluk soluğa yetişebiliyordu TRT’ye. Hemen kulaklıkları geçiriyor ve dinlemeye başlıyordu. Haberleri radyodan alıyor, parafını atıyor, şefi Fadıl Taylan’a veriyordu. Sezen Hanım, Mesut Yılmaz’ın bu çalışmasına karşılık "çok komik" denecek bir para aldığını söylüyor. Buradaki çalışma bir yılın üstünde sürüyor. Yeni Başbakan Mesut Yılmaz’la ilgili haberler, yazılar ilgi çekici bulunduğu için olacak, yazılar Mesut Yılmaz’ın yakınlarına da tez elden bildiriliyor. Sezen Hanım bizim "Ankara Havası”nda çıkan, Mesut Yılmaz’ın Avusturya Lisesi’nde okurken okuldan atıldığına ilişkin söylentiler üzerine durumu hemen düzeltti, şöyle dedi:
Avusturya Lisesi’nde okurken iki yıl üst üste zatürree, zatülcemp geçirdi; bu nedenle o okuldan ayrılmak zorunda kaldı; yoksa çok çalışkan bir öğrenciydi...
Sezen Ergül (Akçal) düzeltme konusunda titiz; Mesut Yılmaz’ın TRT’deki şefi Fadıl Taylan’ın görüşemeyişine de açıklık getirdi:
İlk bakanlığı sırasında Fadıl Taylan, telefonunu benden aldı, konuştu. Başbakanlığında konuşamamış. Ben de konuşamıyorum!
Mesut Yılmaz’ın -eski- TRT’ciliğini burada kapayayım; TRT'yi kendisine bağlamak istediğine göre anlaşılan TRT’nin tadı damağında kalmış.
Fadıl Taylan. Danimarka Radyosu'nda çalışıyor demiştim. Eski memuru ile ilgili olarak Danimarka'da, radyo çevresinde, aydınlatıcı bilgiler verirmiş arkadaşlarına. Onun bir gün dışişleri bakanı olacağını söylemiş; arkadaşları "Nereden biliyorsun?” demişler; "Görürsünüz!” yanıtını vermiş. Mesut Yılmaz, dışişleri bakanı olunca; bu kez, "Göreceksiniz, ilerde başbakan da olacak" demez mi? Şimdi Danimarka radyosunda Fadıl Taylan'ın havası bin beş yüzmüş!
Mesut Yılmaz'ın babası Hasan ile amcası Hüseyin, tecimer, yani tüccardılar; İstanbul’da Çakmakçılar yokuşunda, gömlekler, giysiler satarlardı. "Yılmaz" da firmalarının adıydı. Soyadı olarak, tecimevınin adını aldılar. Ağabeyleri İzzet Bey yargıçtı. O Akçal soyadını almıştı; bir türlü bir araya gelip, soyadlarını değiştirip birleştiremediler. Hasan-Hüseyin Yılmaz kardeşler, politikadan hoşlanmıyorlardı. Ağabeyleri İzzet Akçal'ın politikaya atılmasını da hoş karşılamadılar. İkisi de politikaya karışmadan öldüler. Çocukları da politikayla ilgili değildi. Mesut Yılmaz, bunun dışında kaldı.
İzzet Akçal, 27 Mayıs 1960’da Yassıada'ya gidince, yaşı küçük olmasına karşın Mesut o sırada on üç yaşında kadardı amcasının durumuyla yakından ilgilendi. Politika onu çok etkilemişti. Kendisine en yakın İzzet Akçal’ın oğlu Erol Yılmaz Akçal'ı buldu. Erol Yılmaz Akçal, milletvekili, bakan olmuştu. Erol Yılmaz Akçal'ın, “Yılmaz”ı, belki de kardeşlerin birleştiremedikleri soyadlarını bir oğulda olsun birleştirilmesi anlamına mı konmuştu? Erol Yılmaz Akçal'ın turizm bakanı olması, amcaoğlu Mesut'u keyiflendirmişti. Onun da ilk bakanlığı turizm oldu!
ANAP Kurultayı sırasında bir söylenti çıktı; sözde "Masonlar” Mesut Yılmaz'ı desteklemişlerdi! O zamanki İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, aylar önce bir dergide, "Masonlar, Mesut Yılmaz'ı başbakanlığa hazırlıyorlar” diye bir yazı okumuştu. Hangi dergiydi, kim yazmıştı? Erol Yılmaz Akçal, Mesut Yılmaz için:
Mason değildir, olsa bilirdim! dedi.
İzzet Akçal'ı da, Erol Yılmaz Akçal’ı da yakından tanırım. Erol Yılmaz Akçal, 12 Eylül'de politika yasağı olmamasına karşın politikadan uzak kaldı. Girmek istemedi. Mesut Yılmaz, politikaya atılınca da:
Aileden bir kişi yeter! dedi.
Mesut Yılmaz, "sağcı" bir politikacı. “Yeni sağ” filan diye bir şey uydurmadı. Üzerinde konuşulacak elbet. Hacı TÖ’yü, Çankaya'da tutmayı başarabilecek mi, başaramayacak mı? Göreceğiz.
Bugünlerde hep ölenleri anıyorum. 12 Temmuz, Şadi Alkılıç'ın ölüm yıldönümü. Alkılıç unutulabilir mi?
Türk İdareciler Derneği Başkanı Orhan Erbuğ öldü. İdareciler Demeği, Cumhuriyet bürosunun bitişiğindedir. Orhan Erbuğ'la sık sık karşılaşır, görüşürdük. Yüreğinden sayrıydı. Dört damarı tıkalıymış. Ameliyat olamadan ölmüş. 1986'nın şubat ayı sonunda, kızı Soydan’ı, bir trafik cinayetinde yitirmişti. Birkaç satırla anmıştım; Mustafa Altıntaş söyledi, o yazıyı kesip saklamış. Masasının üzerindeymiş kesik. Cenazesine, Maltepe camisine, anayasacılar, Danıştaycılar, merkez valileri de gelmişlerdi. Hinthorozu Erdal Bey’le, genel yazmanı Hikmet Çetin de oradaydı. Erdal Bey;
Yazınızı okudum! dedi.
Mesut Bey'in eski TRT’ciliğini mi okudunuz?
Eski TRT'ci miymiş? Orayı atlamışım!
-* * *
Taşlama ustası Hasan Çelebi, şu dörtlüğü düşmüş:
"Yıllardan beri aynı şu arabesk makam,
Aynı ses, aynı uyak; Turg-ut, Akbul-ut. Mes-ut,
Aklını kaçırtacak milletin bu tıngırtı
Yok mu başka bir çalgı, boğuyor bizi bu ut!
12 Temmuz 1991, Cumhuriyet