Ali Nesinden bir mektup aklım; Amerika'ya varmış sonunda, oradan yazıyor, 'orduyu isyana kışkırtmak" suçundan tutuklanıp, Yargıtay'da aklanıp çıktıktan sonra, bu kez de pasaport verilmemek istendi Ali Nesin’e. Ali Nesin, 1986 yılında, Amerika'da üniversitedeki görevinden, askerliğini yapmak için Türkiye'ye gelmiş, Isparta'da dört aylık kısa dönem askerliğini yapmaya başlamıştı. Ne geldiyse, Ali ile Ermeni asıllı Sevan Bedros Nişanyan’ın başına bu dönemde geldi. Ülkücü, sağ eğilimli kişiler, yaptıkları ihbarlarla, Ali ile Bedros’a yaşamlarını zindan ettiler. Ali İle Bedros, gece eğitimine çıkmadıkları, şırıngalarda AIDS var diye aşı olmak istemedikleri, komutanlan hakkında ileri, geri konuştuktan söylentileri, ihbarları üzerine askeri mahkemede yargılandılar; tutuklandılar. Isparta Askeri Cezaevi’nde bir süre yattılar. Dört aylık askerlik, neredeyse bir yıla yaklaştı. Matematik profesörü Ali Nesin, neye uğradığını şaşırmıştı. Ne oluyordu yahu?
Yazar Aziz Nesin, o dönem Genelkurmay Başkanı olan Necdet Üruğ'a uzun ve ağır bir mektup gönderdi. Aziz Nesin, mektubu Üruğ’a benim vermemi istiyordu. Mektubu verdim, Üruğ’la konuştum. Mektupta Aziz Nesin, Üruğ’a, "Böyle olaylarla, Türk Silahlı Kuvvetleri halktan uzaklaşıyor..." demeye getiriyordu. Üruğ, buna çok üzülmüştü. “Benim başında bulunduğum ordu halktan nasıl uzaklaşır?" diyordu. Bana da, Harp Okulu'nda okuyan öğrencilerin kökenleriyle ilgili bir cetvel hazırlatmıştı. Ne kadar general çocuğu, ne kadar işçi çocuğu, ne kadar emekli çocuğu var, filan...
Aziz Nesin’e göre, önemli olan, nereden geldiği değil, nereye vardığıydı. Cetvelin bir örneğini Aziz Nesin’e verdim.
Isparta Askeri Mahkemesi’ndeki duruşmaları izlemeyi bir gazetecilik görevi bildim. Savunmanlar, Veli Devecioğlu ile Emin Değer, yargıçları reddettiler. Dava, Konya'ya nakledildi. Ancak Ali Nesin ile Savan Nişanyan’ın tutuklulukları sürüyordu. Amerika'da, Avrupa'da ortalık birbirine giriyordu. Başbakan Turgut Özal’a telgraflar çekiliyor, Amerika'da üniversite profesörleri ayağa kalkıyorlardı. Olay, yargıda olduğu için, yapacak bir şey yoktu... Bir duruşmaya Haldun Özen’le birlikte gitmiştik, Konya'ya...
Konya Askeri Mahkemesi, Alİ Nesini beş ay 20 gün, Savan Nişanyan’ı altı ay 20 gün hapis cezasına çarptırdı. Ancak, salıverilmelerini de, daha önce karara bağlamıştı. Ali'nin komutanları küçük düşürücü sözleri söylemediğini saptayan mahkeme, onu sadece "orduyu isyana kışkırtma” suçundan mahkûm etmişti. Orduyu isyana kışkırtmanın cezası beş ay olur mu? İne ine beş aya inmişti. Konu, Askeri Yargıtay’a geldi. Askeri Yargıtay Başsavcısı, kararın bozulmasını istedi. Ancak Askeri Yargıtay Dairesi, kararı onadı. Bu kez, Askeri Yargıtay Başsavcısı, karara, Daireler Kurulu'nda itiraz etti. Daireler Kurulu, başsavcının istemini yerinde görerek, mahkeme kararını bozdu. 1986 martından beri süren olay, 1987 yaz aylarında sona erdi.
Duruşmalardan birinde, baba Aziz Nesinin gözyaşlarını tutamadığını gözledim. Aziz Nesin, “Benimle uğraşamıyorlar, oğlumla uğraşıyorlar" dedi...
Bu kez, Ali Nesin’e yurtdışına görevine gidebilmesi için pasaportu verilmiyordu. Aziz Nesin, Adnan Kahveci’ye telgraf çekti. İçişleri Bakanı Yıldırım Akbulut’un onayı ile Ali Nesin pasaportunu alabildi. Yurtdışına gitti. Ali Nesin’in, Amerika'dan yazdığı mektup, özetle şöyle;
"Sevgili Mustafa Ağabey,
Amerika'ya gelince Amerika'yı ilk defa keşfetmiş gibi sevindim. Türkiye’de bir yıl daha işsiz kalmam bilim yaşamımda büyük yaralar açacaktı. Yine de açtı ya... Berkeley Üniversitesinden yararlanamadım, davet edildiğim ve konuşma vereceğim iki konferansa katılamadım, iki üniversiteden gelen iş tekliflerini geri çevirmek zorunda kaldım ve en önemlisi bir buçuk yıl boyunca konumdaki gelişmelerden uzak kaldım. Altı yedi ay boyunca geri kalmışlığımı gidermek için uğraşacağım. Eşeğimi kaybettirmişlerdi, buldurdular.. Sayende çabuk buldurdular. Sağol...
Belki bilmek istersin diye yazıyorum. Türkiye'deyken TÜBİTAK (Gebze)’ye başvurmuştum. Hem kendileri başvurmamı istemişlerdi hem de daha ne kadar zaman pasaport alamayacağımı bilmediğimden uzun süre işsiz kalmak istememiştim. Başvuruma yanıt gelmedi, öğrendiğime göre korkmuşlar. 'Başımıza S.Ş diye bir tutucu verdiler, şimdi de Ali Nesin’i alırsak, 'Bunlar daha akıllanmadılar' diye başka tutucuları da yollarlar' diye düşünmüşler. Bunu düşünenler Atatürkçü, demokrat, ilerici bilim adamları... Yarın, öbür gün TÜBİTAK’a bir cami yapılırsa hiç şaşmam. Aynca Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nden başvuru kağıtları yollayacaklardı, yollamadılar. Ancak, nedenini bilmiyorum.
Cezaevine girmem burada çok gürültü yapmış. Hele ‘orduyu isyana teşvik' gibi bir suçlama her şeyi gün gibi ortaya çıkarmış. Beni tanıyanlar, tanımayanlar, haksızlığa karşı çıkmışlar; mektuplar, dilekçeler, elçimizle randevular, telefonlar... Ellerinden ne gelirse yapmışlar. Olan Türkiye'ye oldu sonunda; Türkiye'yi pek iyi tanımayan Amerikalılar da böylece tanımış oldular. Kendimizi kötü taratmak için alimizden geleni yapıyoruz... Sevgi ve saygılarımla."
Ali Nesin, bir yandan pasaport alamaz, bir yandan işsizken, İstanbul'da bir oğlu oldu. Ali Derya koydu adını, Ali Derya şimdi daha elli günlük. Büyük kızı Aslı üç yaşında. Eşi Manuella ile çocukları, annesi Meral Çelen’de kalıyorlar. Manuella, Portekizli, Ören’de dinlencede görenler, ona "Manolya" diyorlarmış. Manuella fiziko terapist. Ali'nin tutukluluk dönemiyle işsizlik döneminin sıkıntılarını, tüm aile çekti. Alİ Nesin, çok onurlu bir çocuktu. Babasından para almıyordu. Lise öğrencilerine dersler vererek yaşamını sürdürmeye çalıştı...
Ali Nesin, özellikle yurtdışındaki bilim adamlarınca hiç yalnız bırakılmadı. Amerika'da, Avrupa'da bulunan bilim adamlan, aydınlar onun serüvenini sürekti izlediler. Türkiye'deki yöneticileri, sürekli olayla ilgili olarak uyardılar, haksızlığa karşı protestolarını bildirdiler.
* ★ ★
Bir açıklama: Erzincan'dan Selçuk Hazinedar imzalı, şu yıldırım telgrafı aldım. Olduğu gibi yayımlıyorum:
Sayın Ekmekçi,
Sekiz eylül tarihli Cumhuriyet’te benim yolladığımı söyleyerek yayımladığınız Didar Şensoy’la ilgili telgraf kesinlikle bana ait değildir Yanlışlığı düzelteceğinizi umuyorum. Saygılarımla -Selçuk Hazinedar-
15 Eylül 1987, Cumhuriyet