Eşeği saldım çayıra...

Bir önceki cumartesi günü Evrensel'de Refik Durbaş'ın imza günü vardı SODEP'in Cebeci’deki açık hava toplantısından oraya gitmiştim. Durbaş'a "hoş geldin" dedim. Akademi Kitabevi sahibi Hadi Olca da oradaydı. İstanbul'dan haberler verdi. Dostların kulağını çınlattık...
Durbaş'a kitap imzalatmaya gelen bazı gençlerle, oradan çıkıp Timur Selçuk'un AST'taki dinletisine gittik. Çoktan başlamıştı Timur. Kazak Abdal'ın "Eşeği saldım çayıra" türküsünü söylüyordu:
"Eşeği saldım çayıra / Otlayıp karnın doyura / Gördüğü düşü hayıra / Yoranın da yoranın da yoranın da..
Gammaz ile Madrabazın / Malı vardır da yemezin /İkisin meyyit namazın / Kılanın da kılanın da kılanın da..."
Timur, daha önce de yazmıştım ya, gerçekten komediye çıkacak derecede başarılı, tiyatroda da. Tiyatro yanı, kendisi söylemişti, annesi Şehime Hanım dan geliyormuş. Şehime Hanım da kalp krizi geçirmiş, iki ay rapor almış. Timur Selçuk'la, sonra yeni çalışmalarından konuştuk. AST önümüzdeki yıla Pablo Neruda'yı hazırlıyormuş. Timur Selçuk, Neruda için, "Latin Amerika'nın Köroğlu'su" dedi.
Timur Selçuk'un "kare düşünme" adındaki pop-operası da kaldırılıvermiş daha provaları yapılırken. Durdurulmuş. Daha önce de "Mevlanâ"sı, oynatılmamış, kaldırılmış. Timur Selçuk da, Kültür Bakanı Mükerrem Taşçıoğlu'na başvurmuş mektupla. Bakanın sanatçıdan yana olacağını umarım.
Kazak Abdal'ın "Eşeği saldım çayıra" türküsü, bir fıkrayı da anımsattı. Bir arkadaşım anlattı, şöyle:
Eşek, ormandaki bütün hayvanlara çağrı yapıp, bir alanda toplanmalarını istemiş. "Çok önemli bir sorunu görüşeceğiz" demiş. Aslana göndermemiş çağrı tabii. Pireden deveye dek tüm hayvanlar gelmişler. Eşek konuşmaya başlamış:
"Arkadaşlar! demiş, nedir bu haksızlık. Hep Aslan mı kral olacak? Bu ne adaletsizlik'’ örneğin, benim neyim eksik Aslandan? Yeleleri, (yelesini göstermiş) işte yele. Onun pençeleri mi varmış, benim de çiftelerim var (çitte atarak göstermiş çiftelerini), onun kükremesi mi varmış, buna karşılık ben de anırıyorum! Buyurun (Bir anırıyor ki, dağ taş inliyor anırtıya).
Eşek, böyle "Benim neyim eksik?" diye konuşurken, ön sıralardan kıkır kıkır bir gülme duyar...
Ki ki ki ki...
Neden gülüyorsunuz tavşan kardeş? Sözlerimde bir şey mi var katılmadığınız?
Sırıtıp duran tavşan:
Evet, der, eksiğiniz yok fakat fazlanız var?
Neymiş fazlam?
Tavşan, gözbebeklerini yukarı doğru belertir:
Kulaklarınız! der...
Fıkranın birinci bölümü burada biter. Diyelim, bir üç yıldız konur araya. Bir göl kıyısında, güneş batmak üzeredir. Genç bir anne ördek, minik yavrularına yüzme öğretmeye çalışmaktadır ördek yavruları suyu yeni tanımanın şaşkınlığı içinde, annelerine bakarlar. Büyükanne de torunlarının yüzme öğrenmesini seyrederken keyifle örgüsünü örmektedir.
Yavrularından biri, suya dalar, suyun içinden kara bir şeyi çıkarır. Annesine "bu ne?" diye sorar, öbür yavru da, benzeri bir şeyi çıkarmıştır sudan. Deneysiz anne de bilmemektedir, yavruların çıkardıkları bu acayip şeyi. Büyükanneye giderler:
Büyükanne, bu ne?
Büyük anne:
Bunlar, eşeğin kulakları! der, fıkrayı onlara anlatır. Yavru ördek sorar.
Yani, eşek kulaklarını mı kesti?
Evet, kesti göle attı. Yavru:
Peki kestikten sonra ne oldu?
Büyük anne, başını sallar, şu karşılığı verir:
Artık o, eşek bile değil!
* * *
Geçtiğimiz hafta çarşamba günü, "Ankara Notları"na çağrısız bir konut geldi. Mahkeme kararıyla gelip yerleşen bu kişi, basın özgürlüğünün bir parçası saydığım, açıklama hakkını da kötüye kullanmıştı. Açıklama hakkı, basında bir kimseye, yayın organlarından yoksun olan kişiye haksızlık edilmesini önleme amacıyla tanınmıştır gerçekte. Elinin altında gazete olan, çarşaf çarşaf yazabileceği sütunu olan kişi, oturup yerinde yazacak yerde, başka yerlere açıklamalar yollar, bunu da mahkeme eliyle yapmak isterse, basın özgürlüğündeki açıklama hakkım kötüye kullanmış olur. Azından basın özgürlüğünden nasibi yok demektir. Adalet, işimize yaradığı zaman var sayılırsa, adalet duygusu yara alır o toplumda...
Bir dost okur, şöyle dedi.
Ben kırk lira verip, o adamın tekzibini okumak zorunda mıyım?
İçimden, açıklamaya güldüm de; kalkmış kendini övmüş. Türkçesi de bozuk...
Açıklaması şöyle bitiyor: "... Mustafa Ekmekçi gibi kara kalemle karalama yazmam, doğruları, milletimin inancına ve duygularına, düşüncelerine saygı duyan bir yazarım."
Böyle düşük tümceyle yazı yazana ne diyeyim?
* * *
Ankara'da bir iki haftadır konular, biriktikçe birikmişti. Arkadaşım Kenan Mortan’la, Başbakan Turgut Özal'a gidip uzunca bir söyleşi yaptık. Cumartesi günü Cumhuriyet’te yayımlandı bir bölüğü konuşmanın. Daha da değinmeyi düşünüyorum, bu konuşmamıza.
Filiz Başaran Özayten'in Urart salonundaki sergisi 5 nisanda kapanıyor. "Galeri Z"de Muzaffer Akyol'un sergisini de görüp, sevmiştim resimlerini. Kanada Elçiliği Müsteşarı Harry Sterling ile eşi Lyne'in evlerinde düzenledikleri "Kanadalı’nın peynirle şarap kokteyli" ilginçti. "Peynirle şarapla propaganda" diye geçiriyordum içimden. Meclis Başkanı Necmettin Karaduman’la eşinin, meclis muhabirleri onuruna verdikleri kokteyl de ilgi çekti.