Ergin’in Bindiği Uçak...

İlhan Selçuk cumartesi akşamı son uçakla İstanbul'dan Ankara'ya geldi. O gelmeden, kalacağı otele not bıraktım, gelince araması için. Ertesi sabah:
—Çok geçti Ekmekçi rahatsız etmemek için aramadım, dedi.
Pazar gecesi, uçak kazasını haber verdim. Bir gün önce İlhan Selçuk'un geldiği uçaktı. Dış sefer bağlantılı THY uçağı. İlhan Selçuk'un uçağında da, Almanya'dan gelen işçiler varmış. İlhan Selçuk:
— Sana söylemeyi unuttum, dedi. Ankara'ya gelişi bir gün erteleseydim, ben de düşen uçakta olacaktım. Tuhaf bir şey oldu: Uçak inişe geçtiğinde şimdiye değin hiç yapmadığım bir şeyi yaptım. Kemeri sımsıkı belime bağladım, önümdeki koltuğa sımsıkı yapıştım. Uçak düşecekmiş gibi bir duygu içimde; uçak indi bir şey olmadı!..
Işık Yenersu’yu bekliyorduk Paris'ten. Fransız hükümetinin verdiği bir yıllık bursla bir süre önce Paris'e gitmişti. Devlet tiyatrosu sanatçısı olduğu için, devlet tiyatrolarından bir yıllığına ücretsiz izinliydi. Orada kaldığı sürece. Türkiye’de ücreti de işlemeyecekti.
Paris'te yapılan bir geceyi düzenleyenler arasında olduğu haberi bazı gazetelerde çıktı. Işık Yenersu, Nazım’dan şiir okumuştu. Haberler, çarptırılarak yayınlanıyordu tutucu gazetelerde. Nazım’ın şiirleri, kitapları yasak değildi. Kitapçılarda satılıyordu. Ama, tutucu basın ispiyoncu görevini yerine getirebilmek için, fırsatı yakaladığını düşünmüş: Işık Yenersu’yu geceyi düzenleyenler arasına katarak önyargıyla suçlamak istemişti. Bunun sonucu, Işık Yenersu Türkiye'ye geri çağırılıyordu...
Olayların öğrenebildiğim kadarıyla doğrusu şöyleydi: Paris'te düzenlenen gece, Fransız Kültür Bakanlığı'nın güdümünde yapılmıştı. Bakanlık, gecenin düzenlenmesi için yüz bin frank para yardımı yapmıştı. İlk geceyi düzenleyen de Türk— Fransız Dostluk Derneği'ydi.
Tutucu basın, olayları saptırarak bir bardak suda fırtına koparmayı mı amaçlıyordu9
Olağanüstü dönemler, dar geçitler insanları daha titiz davranmaya yöneltmeli, kurular arasında yaş yakmamaya götürmeli...
“Doğru, yanlış olay bir kez gazetelerde çıktı, artık dönüşü olamaz” düşüncesi yeni yanlışlara götürür uygulayıcıları. Bir yanlış bir başka yanlışı getirir. Diyeceğim o değil.
Işık Yenersu iyi ki pazar akşamı gelen uçağa binmemiş, ertelemiş gelişini! diye geçirdim içimden. Ya bir de, uçağa atlayıp pazar akşamı gelmeye kalksaydı...
Ergin Günce, uçaktaydı. Libya'dan geliyordu, ölenlerden biriydi. İnanması güç. 1 Ocak günlü “Ankara Notları”nda Ergin'in François Villon'dan çevirdiği “Kalbini emekli bir avcısın ormanda” şiirinden bazı dizeleri aktarmıştım. Mülkiyeliler Lokaline oturup yemek yedik. Konuştuk. Fıkralar anlatıyor:
— Bak Ekmekçi, şu fıkrayı hiç duymamışsındır diyordu.
Esenboğa Havaalanı ana-baba günüydü. Eşi Gülseren Günce ağlıyordu:
— Bizi çok erken bırakıp gitti diyordu.
Oğlu Dadal'la nasıl övünürdü konuşmalarımız sırasında. Evde, bir büyükanne vardı, yaşlı. Karıkoca, ona baktıkları için akşamları evden çıkamıyorlardı. Arkadaşları onlara:
— Siz cennetliksiniz! diyorlardı, bu kadına bakan, onu yalnız bırakmayan kesinlikle cennetliktir...
Uçak kazası üzerinde daha durmak İstiyorum. Bu “Ankara Notları”nda, Ergin'in son çevirdiği şiirden bazı dizeleri daha aktarmak geçiyor içimden. Ergin'den bir selam, bir haber gibi de ondan. Dinleyin:
“Kalbim bu sessiz sonbaharda / Bugünkü atlaslara inanma sakın / Düz bir tepsidir dünya / Yolun sonuna ulaştın artık / Güzel bir durum kıyısındasın.
Bir kırmızı fenersin, bir hayli dokunaklı / Uzayan kar tipisi altında / Kalbini, dağların kaybolmuş senin / Kurtlar falan inmiştir bembeyaz ovalara / Bir ağlayışı sustuğun belli / Şarkıları söylerken...
Kalbim göller bölgesindesin / Ne olur gölgeli yollarda yürü / Başında bir şapka güneşten sakın / Gözlerinden okuyorum acını / Bir aile yangınında testilerin kırılmış / Kavrulmuş gitmiş san ki çocukların.
Kalbim benden hatırlısın bilgeler arasında / Avcısın, çünkü bir orman içindesin / Sulardan içiyorsun, meyvalardan yiyorsun / Tırmanmak istiyorsun bir tepe daha / Güleçsin nedense bir çocuk gibi / Köpeğine gençliğini anlatıyorsun.
Güneş bir portakal çığlığıyla battı / Tutukluk yapıyor kırma tüfeğin / Derme çatma külübenden uzaksın / Kalbim bir telgraf çek kendi kendine Z Seni bekliyor yolculuğun Z Tenha bir istasyonda.
İlk karakola teslim ol ya da / Köpeği bir dostuna emanet bırak / Ormanda bir köşeye göm fişeklerini / Anıları bir müzeye gönder istersen / Bunca yıl yaşadın yakalanmadın / Güzel suçlar işledin, bir tarih oldun artık / Eğer bana sorulacak olursa.
Her hüznü her sevgiyi ayakta alkışladın / Gül kökünden bir pipo / Bir yasemin ağızlık / Yadigâr kalsın Bezirgan başı / Bütün avcılara yadigâr kalsın.”