Erdal İnönü’nün Kuşatma Girişimleri...

SODEP Kurultayı sürerken, Erdal Bey'in yanına biri geldi -kimin geldiğini sormayın, dünyada söylemem- Erdal Bey'e önemli şeyler anlatacağını söyledi. Erdal Bey, geleni dinledi, gelen kurultayın perde arkasını anlatıyordu. Kimlerin ne listeler yaptığını, kimlerin kimlerle olmak istediğini filan, her şeyi anlattı...
Erdal Bey, dinledi dinledi. Güldü, ayrılırken:
Her zaman yardımlarınızı beklerim! dedi.
Erdal Bey'in kafasında da, kırk tilki dolaşıyor, tilkilerin kuyrukları birbirine değmiyor muydu?
SODEP'in ilk kurultayı, çok kimsenin kanısınca, gerçekten büyük olaydı. Gecekonduda oturanlar, kulak kesilmişlerdi. Daha önce de değinmiştim, Türkiye'de "çarıklı kurmaylar", hiçbir zaman, bir başkası adına politika yapmazlar; kendileri adına politika yapacak, işlerini çevirecek birini kesinlikle bulurlar. Çarıklı kurmaylar, "geçiş dönemi" filan dediğinizde de, gülümserler, kesinlikle yollarına giderler. Bu açıdan, demokrasiyle halkın bağlantısını yok saymak, büyük bir yanılgıdır. Yanlıştır. "Çarıklı kurmay" dediğim, tabandaki bilinçli aydının özlemini doyurmayan kimse, onları arkasında bulamaz...
Önceki akşam, SODEP'te, genel başkan yardımcıları seçilirken, daha doğrusu Erdal Bey onları seçerken, Atila Sav'ı Genel Sekreterlikten Genel Başkan Yardımcılığına çekiyordu. Oraya, hukukçu, kurultayın en yaşlı delegesi Hicri Fişek'i uygun görüyordu.
SODEP, ilk kurultayını yapmakla başladı kuşatmalara. Önceki gün, Merkez Karar Yönetim Kurulu toplantısında Erdal Bey:
Halkçı Parti’yle yakınlaşmaya gereksinim var... dedi.
Güçlükler ortadaydı, ama kuşatmaya girişen Erdal Bey'di.
Turgut Bey’in de planları bozuluyor gibiydi. O da beş yıl beklenmeden seçime zorlanacağa benziyordu. Diyelim seçime gitti, seçime gitmeden, kurultayını yapması gerek. Sağda dehşetli bir baskı var: Sağdaki baskıyı silmek için uğraşmakta gerçekte Turgut Bey...
Soldaki kuşatma birleşmeyle sonuçlanırsa, bu örneği gören sağ ne yapacak?
Erdal Bey'in ya da SODEP'in kuşatmaları, bunlarla bitmiyor, bir yandan "geçiş süreci" kuşatılırken, "demokrasi" yani, "rejim"de kuşatılıyor. Bir arkadaşım, Erdal Bey için:
Değişik türde Batılı demokrasiyi getirmek istiyor... dedi
Gecekonduda oturanlar, gözlerini ona dikmişlerdi...
***
"Ankara Notları"nın her çeşit eleştiriye açık olduğunu bilmeyen yoktur. Başkalarına talkını verip, "özeleştiri yapın" derken, kendisine yönelen eleştirileri görmezden gelmek olmaz. SODEP kurultayının yankıları sürdüğü sürece, eleştirilecek yönleri de olacak. Örneğin, daha başından eleştirilmeliydi, kurultaydaki kadın delegelerin yok denecek denli azlığı. Çetin Altan'ın 11 temmuz günlü Güneş'te "erkek çocuklarının kadınsız demokrasisindeki yarımlık" başlığıyla çıkan yazısı ne güzeldi! Şöyle diyordu Çetin Altan;
"...Kendi öz yaşamlarında demokrasiden nefret edenler, toplumsal yaşamda ve erkek erkeğe kahvelerinde, demokrasinin hamurunu ne kadar yoğurabilir ve sıkıntıların çözümüne ne kadar çare bulabilirler ki...
Seçim kampanyalarında kahve kahve dolaşan siyasetçilere hiçbir erkek seçmen, köylerdeki eczane yokluğunun kadınlara getirdiği sıkıntıdan söz açmamıştır.
Kadınsız demokrasiler, kadın hijyenine dahi geçit vermeyen bir erkek çocuğu dalaşının gizli kısırlığını kolayından aşamaz...
Kadınlar dış yaşama karışabilse, önce çocukları çok daha donatımlı yetişeceğinden, ne sıkıntılar bu kadar uzun süreli olurdu, ne insan malzemesi bu kadar fireli, ne de kokulu mezbele çirkinlikleri bu kadar yaygın..."
Gelelim, "Ankara Notları"na gelen eleştiriye: Antalya'dan atılan mektubu beş kişi imzalamıştı; "Hatay'dan okurlarınız" diyordu. Antalya'da oturan, Antakyalı okurlar, diye düşündüm. Adlarını saklı tutacağım okurlar, henüz kurulmamış olan "Demokratik Sol Parti" eğilimindeydiler besbelli. Mektup, 4 temmuzda çıkan, SODEP kurultayından önce çıkmış, "SODEP Kurultayı ile TRT..." başlıklı olanını ele alıyordu. Şöyle deniyordu mektupta özetle (bazı sözcükler bozuk yazıldığı için ben düzelttim.)
"Sayın Mustafa Ekmekçi.
4.7.1984 günlü yazınızı okuduktan sonra, size özel olarak yazma isteği duyduk. Daha doğrusu okuyucunun da fikri olabileceğini bilmenizi istediğimizden yazıyoruz. Yazınız tam bir ‘'SODEP methiyesi" idi. Doğal ki SODEP kurultayı öncesi birkaç söz söylemek gerekiyordu. Ancak sizin böylesine bir “SODEP'e çağrı” yapacağınıza inanmak çok güç. Şimdi siz de lütfen şu suskun okurlarınızın üç-beş eleştirisini sabırla okuyun:
SODEP, sosyal demokrat hareketin temsilcisi olamaz. Çünkü temelinde teslimiyet vardır. Boyun eğme vardır. Kuruluş biçimini ve verildiği kadar özgürlüğe razı olma anlayışını unutmak mümkün değildir. Bu nedenle SODEP, siyasal anlamda tarihsel çizginin devamı değil, yeni şartların partisidir. Bu nedenle de geçmiş siyasal yapıda üye olarak yer alan 580.000 kişiden sadece 88.400 üyenin katılımını sağlamıştır.
SODEP parti değil, geçici şartlarda oluşmuş bir seçilebilme umudu ve yer kapma telaşının aceleye gelmiş organizasyonudur ...
SODEP inkârcıdır...
SODEP yönetimi nasıl olsa unutulur diye, bir gün herkesin SODEP’e katılacağı umudu içindedir. Bu umut boşunadır... Demokratik sol hareketin anahtarı da SODEP 'te değildir. Halktadır.
Sonuç olarak:
SODEP’i bu kadar abartmayınız. SODEP bir seraptır. 25 Martta aldığı ders bile, anlayışındaki tersliği bunlara öğretememiş. Demokrasiyi lütuf saydıkları sürece yolumuz ayrıdır. Demokrasi bir haktır SODEP bunu kabul etmiyor. Verilene razı oluyor. Şartlara teslim oluyor ve siz nerede ise, bu geçici kuruluşu bize "umut'' diye sunuyorsunuz. Eğer, SODEP tek yol ise, halk çaresiz demektir. Biz çaresizliği kabul etmiyoruz. HP (Halkçı Parti) ve SODEP bir elmanın içi çürük iki yarısıdır. Birinin tek farkı daha icazetli oluşudur. Hepsi bu kadar.
Demokratik sol hareket partileşince bu çürük elma isterse birleşip tek parça olsun, anlamı kalmayacaktır. Birleşme ilkesiz olacaksa olmasın daha iyi. Saygı ve sevgiler." (İmzalar)