Enstitülerin 50. Yılında...

Ordu ili tecimenlerinden (tüccarlarından) Hilmi Çebi, orucunu tutup, namazım kılıyordu. Konuşmacılar (vaizler) camilerde ilginç açıklamalar da yapıyorlardı. Ancak 2 Nisan 1990 pazartesi akşamı yatsı namazından önceki konuşmacı, konuşmasının bir yerinde şöyle dedi:
Bir kısım halkımız camilerimizde Müslüman olarak namaz kılıyorlar, camiden çıktıktan sonra "sosyal demokrat" oluyorlar. Böyle Müslümanlık olmaz!
Hilmi Çebi’nin, bu konuşmayı dinledikten sonra gözüne uyku girmedi. Ordu Müftülüğüne bir dilekçe yazarak, "sosyal demokratlığın Müslümanlıkla ne gibi çelişkiler içinde olduğunun" bildirilmesini "arz ve istida" etti. Dilekçesine bir yanıt alamayan tecimen Hilmi Çebi, konuşmacının Ordu İman Hatip Lisesi’nde öğretim görevlisi olduğunu da öğrendi. Yapacak bir şeyi yoktu. Ankara'da oturan kardeşi Nebahat Çebi aracılığı ile, Hinthorozu'na başvurmayı kararlaştırdı. Mektubu da yazdı. Ordu'da, camilerin tümü, merkezdeki camiye kablolarla bağlanmışlardı. Bir merkezden yapılan konuşmayı aynı anda dinlerlerdi. Hilmi Çebi, Hinthorozu'na, "Sayın Başkanım, ilişikte sunduğum dilekçedeki konuşmaları burada dinlemekteyiz. Dilekçeme daha cevap alamadım" der. Hinthorozu’nun yurdu baştan sona saran, dini politik amaçlar için kullananlara ne yapacağını ben de bilmek istiyorum...
* * *
Isparta Lisesi'yle, Isparta Gazi Lisesi öğrencilerinin -kızlarla erkeklerin- sınıflara ayrı ayrı merdivenlerden çıkmaya zorlandıklarını bilmiyordum. Süleyman Bey de bilmiyorsa, öğrensin işte! Boynuzun kulağı nasıl geçtiğini görsün. Okulda, fizik-kimya gibi derslerde de din dersi okutulması, Isparta Lisesi müdür yardımcısının din dersi hocası olması belki şaşırtmayabilir. Öğretmen odalarının haremlik-selamlık biçiminde ayrılması da mı şaşırtmaz? Bir okur, okulda tam bir "diktatörlük", "terör havası" yaşandığını yazıyor. Okur, bu konuda çok üzgündür, öğretmenlerin bir şey yapmadan, ses çıkarmadan susmalarını hiç ama, hiç anlayamamaktadır. Hele bayan bakanlara, kimilerinin öğrencilerin içinde ağır sözler söylemesini de. Peki, ya kız öğrencilere söylenenler:
Siz burada ne arıyorsunuz? Gidin evlerinize, evlerinizde oturun!
"Okulda öğrencilere okumaları için önerilen dinsel kitaplar; Hekimoğlu İsmail adlı birinin "Bir Millet Uyanıyor" kitabının zorunlu okutulmasına ne demeli?" diye soruyor okur. "Ben, bu bilgileri lisede okuyan öğrencilerden, öğretmenlerden topladım; tümü gerçek. Eğer, benim çocuğum olsaydı, kesinlikle çok daha yakın izleyebilir, olaya doğrudan girerdim. Ama okullara daha çok girip hak iddia edemiyorum. Ama oradaki genç, pırıl pırıl kardeşlerimin göz göre göre başkalarının karanlıklarına gömülmelerini de istemiyorum" diyor.
Bunları anlatan okur, bir gün öyle bir öğretmem yakalayıp, "müfredat dışı" din eğitimi verdiklerini, bunun yasal olmadığını, bir gün yasal bir işlemle karşılatırlarsa ne yapacaklarını sorar. Öğretmenin verdiği karşılık, okurun tüylerini diken diken edecek niteliktedir. Şöyle:
Hangi birimizi sürüp yargılayacak? Çığ gibi büyüyoruz Allahın izniyle!
* * *
Köy Enstitülerinin kurulusunun 50. yılı bugün. Ya kapatılışlarının kaçıncı yılı? 1940'ta kuruldu, 1946'larda bitti mi? Soluğu kesilmek istendi mi? 1950’lerde artık, köküne kibrit suyu dökülmüştü çoktan. Eğitim düzenimizdeki bozukluğu görenler, her gün yetkili yetkisiz, herkes bu kurumların önemini daha iyi kavrıyorlar. Eğit-Der’in seksen şubesi, tüm illerde, çoğu ilçelerde Köy Enstitülerini kutlama hazırlıklarını bitirdi. Bu arada, SHP’li belediyelere de büyük görev düşüyor. Çünkü Köy Enstitüleri sadece bir okul değildi. Demokrasinin kurulmasının da temeliydi. Bu kuruluşlara, SHP'liler sahip çıkmazlarsa, demokrasiye sahip çıkmıyorlar anlamına gelir bu.
Cumhuriyet, Köy Enstitüleri’nin 50. yılında, önemli hazırlıklar yaptı. Cuma günü çıkan "kitap" eki, Köy Enstitüleri ağırlıklıydı. Yine Cumhuriyet'in büyüttüğü fotoğraflar, sergileniyor. Nadir Nadi'nin Köy Enstitüleriyle ilgili birçok yazısı, bu serginin içinde, Köy Enstitülü yazarların kitapları yayımlanıyor. Çağdaş Yayınları, Milliyet Yayınları, Cem Yayınları, Köy Enstitülerine önem verdiler. Milliyet roman armağanını Köy Enstitülerine ayırdı. Kazanan bugün açıklanıyor.
Ankara'da bu sabah Köy Enstitüleri törenleri, Anıtkabir’de başlıyor. Daha sonra Türk-İş salonunda, toplantılar sürecek. İstanbul'da, İzmir'de etkinlikler olacak. Sergiler açılacak..
Metin Toker'in "Demokrasimizin İsmet Paşa’lı Yılları - Tek Partiden Çok Partiye" kitabını okuyorum. Celal Bayar, DP'yi kurarken, patisinin programını alıp; Çankaya'ya Cumhurbaşkanı İnönü’ye çıkar. Cumhurbaşkanı kendisini köşkün kütüphanesinde kabul eder. İnönü, programı alır, sorar:
“Terakkiperverlerde olduğu gibi "itikadatı diniyeye biz riayetkârız" diye madde var mı?
Hayır Paşam, lâikliğin dinsizlik olmadığı var.
Ziyanı yok. Köy Enstitüleriyle, ilkokul seferberliğiyle uğraşacak mısınız?
Hayır.
Dış politikada ayrılık var mı?
Yok!
O halde, tamam..."
Refik Koraltan birkaç gün sonra, program ile tüzüğü 7 Ocak 1946'da saat 16.30'da götürüp İçişleri Bakanı Hilmi Uran’a verir...
Demokratların Başkanı Bayar da arkadaşları da İsmet Paşa’ya doğru söylememişler, sözlerinde durmamışlardır. Dini politikaya rahatça alet etmişler, iktidara geçer geçmez. Türkçe ezanı Arapçaya çevirmişlerdir. Köy Enstitülerinin kapatılması için ellerinden geleni yapmışlar, iktidarlarının başında da kapatmışlardır. Bunları da "demokrasi" adına yapmışlardır.
Köy Enstitülerinin kuruluşunun 50. yılında, bunları da unutmayalım!