Ruhi Su, her Ankara'ya gelişinde dostlarına plaklarını armağan eder, bana da verirdi. Bir gün:
Ruhi Bey, bana plak vermeyin! dedim.
Neden?
Benim pikabım yok, plaklarınızı nerede çalayım?
Bir deha gelişimde, dedi, sana bir de pikap armağan edeceğim!
Gülüşürdük. Ruhi Su'nun plaklarını, pikabı olan arkadaşlarıma verirdim. Onlarda dinlerdik. Şimdi bantları var, onları dinleyebiliyorum. TVde, radyoda yıllardır sesini, sazını duyurmadılar Ruhi Su'nun. Haksızdılar. Bir sanatçıya , ustaya ölesiye haksızlık ettiler.
Mülkiye'nin 126'ncı yılında, Rüştü Koray ödülünün, Fehmi Yavuz, Cahit Talas’la birlikte, Ruhi Su'ya verilmesi, bir değerbilirlik örneğiydi. Seçiciler Kurulu'nda üç kişi vardı, Aziz Nesin, Timur Selçuk, Yalçın Küçük. Toplantıyı izlemiştim. Güzel konuşmalar olmuştu. Aziz Nesin özetle şöyle demişti:
Dünyadaki en iyi jüri, haksızlık etmediğini sanan , en az haksızlık eden jüridir. Biz en az haksızlık ettiğimizi, hatta haksızlık etmediğimizi sanıyoruz. Bu jüride bulunmak, kendi açımdan söyleyeyim, haddini bilmezliktir.Bağışlasınlar bizi. Fehmi Yavuz; iletici savaşımda yerini almış bir kişi. Hayranlığımı belirtmek istiyorum. Ruhi Su :Bütün yaşamında hak ettiği şeyleri alamamış bir insan. Ama, nelere layık olduğunu bilen bir insan.Bunu büyük bir alçakgönüllüklükle kabullendi. Hep hak ettikleri gecikerek verildi. Pasaportu gecikerek verildi, bu ödül de gecikerek verildi. Cahit Talas için “iltimas etti" diyeceksiniz, değil. 'Türkiye'yi kısa boylular yönetiyor" diyecekler, o da değil. Her üç ödüllüye , biraz da haddimızi aşarak bu ödülleri verdik. Kutluyoruz.
Timur Selçuk: "Ruhi Ağabeyle ilgili söyleyeceklerim var, dedi. Mülkiyeliler bu ödülle birlikte kendilerini de aklıyorlar. Bu ödülü verirken, Mülkiyeliler, bir vicdan borcunu ödüyorlar..."
Yalçın Küçük Özetle şöyle dedi:
Ruhi Bey benim kuşağım için çok önemli. Biz, üzüldüğümüz zaman, sevindiğimiz zaman, bir Ruhi Su çalarız. Ruhi Bey'in ödüI alması bana son derece doğal geliyor...
Fehmi Yavuz, ödülünü alırken yaptığı konuşmada şunları söyledi:
Köy öğretmenliğinden söz etmezsem kaşıntı duyarım. Benim yaşamım tam anlamıyla köy öğretmenliği üzerine kurulmuştur. Benim burada bulunmam bile köy öğretmenliğimin bir uzantısı, sonucudur. Gün geldi, Cemal Paşa (Gürsel), "Has dur, selam dur!" dedi, bakan oldum. Köy öğretmeni derken, köylüden bir şey istemiyorum. Aday olmaya, oyunu almaya niyetim yok, düşüncem yok...
Cahit Talas, “Sayın Yavuz gibi benim köy öğretmenliğim yok" dedi. Aziz Nesin'e dönerek. "Boy konusunda belki biraz yanıldınız!" diye takıldı. Aziz Nesin, "Bir santim, bir şey değil!" diye yanıtladı oturduğu yerden. Timur Selçuk, insanlara yaşarken ödüllerinin verilmesini söylüyordu. Ruhi Su'nun ödülünü almaya, Sıdıka Su ile Ilgın Su gelmişlerdi. Ödül törenine, Rüştü Koray'ın kızı Selma Kurdakul ile Şükran Kurdakul katılmışlardı. Ceval Geray, toplantıyı yönetmişti. Muammer Aksoy, Cevat Geray'ların görevlerine son verdiği için YÖK'e teşekkür etmek gerektiğini söylüyordu..
Biraz gecikmiş de olsa, yazmayı tasarladığım bir toplantıyı, okurlara biraz genişçe aktarmak istedim. Kanımca, bu yazarın, gazetecinin görevi, borcudur da. Geç ödenmiş bir borç işte...
Timur Selçuk’un söyledikleri doğruydu. Mülkiyeliler, Ruhi Su'ya az çektirmemişlerdi. 1951 tutuklamasında, Ruhi Su'lar içeri alındıklarında, Kemal Aygün, Ahmet Topaloğlu, DP'nin emniyetçileri. Hücrelerde ifadeler alınıyor, işkenceler yapılıyor. CHP'nin, o zaman az milletvekili var, ancak koca iktidara kök söktürüyor. Olayla ilgileniyor, milletvekillerini emniyete, tutukevlerine gönderiyor. Sansaryan Hanı’nın ağzı dili olsa da söylese! Yargılama da ilk gün basına açık tutuluyor, sonra kapalı. Yıllarca hapis yatıyorlar. İçerde, her zaman olduğu gibi, "af" konuşuluyor. “Siyasiler yokmuş" lafları çıkıyor. Yine öyle değil mı? Cumartesi günkü Cumhuriyet’te; "Affa siyasi sınır çiziliyor" başlığı vardı. Mesut Yılmaz da, “Afta asıl sorun siyasi kararın verilmesidir” diyordu.
İçerde, kendileri pişirip kendileri yiyorlar. Bir arkadaşımdan dinledim: İbo (İbrahim Kıray) içlerinde en şişmanı, o doymuyor. Herkese dağıtıldıktan sonra, ekmeğiyle tencerenin dibini sıyırıyor, indiriyor midesine. Ne yapsın doymuyor karıncığı...
O zaman da işliyor "pişmanlık" hükümleri. 141. maddenin yedinci fıkrası, o zaman da var. Kimileri o maddeden yararlanıp az yatıyorlar. Demokratlar, af çıkarmıyorlar, ama “infaz'da değişiklik yapıp, erken salıvermeyi sağlıyorlar. Ruhi Su'ların çıkmalarına birkaç ay kala yürürlüğe giriyor bu. Şimdi de bağışlama, "af" gecikiyor.
Bağışlama yasasını çıkaracak olanlar güçlü değil de ondan. Borçlarını erteliyorlar işte. Öderken de gıdım gıdım ödemek istiyorlar. Barış yılı “hoşgörü yılı", “bağışlama" yılıdır, unutulmasın...
Ruhi Su, 1951 'de operadan alınıp götürülmüştü. 1957'de, birçok eski arkadaşı, onu görmezden geliyorlar. Karşılaştıklarında yol değiştiriyorlar. Peki, sanatçılar neredeydi? diye düşünüyorum. O zaman yöneticiler kimlerdi? Arasam bulurum kolayca. Timur haklı, ama yalnız mülkiyeliler değil, sanatçılar da borçlu Ruhi Su'ya.
Her yılın "sanatçısı”nı seçmeyi kararlaştıran Sanat Kurumu, bu yıl Ruhi Su’yu seçti. Kararı oybirliği ile aldı. Bu da bir borç ödemesi miydi?
Sanat Kurumu ayrıca, plastik sanatlar dalında Ressam Hüsamettin Kaçan’la, Şenol Yorozlu’yu ödüllendirdi. Fotoğraf sanatçısı Ozan Sağdıç'a, "jüri özel ödülü" verildi. Sanat Kurumu'nda ressam, Hüsamettin Kaçan’ın sergisini gezdim. Kaçan daha önce, "Vakko"da açmış, onu görememiştim. Ankara’da yoktum. Hüsamettin Kaçan, Marmara Üniversitesinde Uygulamalı Güzel Sanatlar Fakültesi'nde öğretim üyesi. "Değişik bir kompozisyon anlayışı" olduğunu söyledi. Koyu karanlıkta bir ışık açıyor. İnsan sınırlarını genişletmek istiyor.
6 Ocak 1986, Cumhuriyet