Karaman’dan, sağın Nuran Demiröz’den bir faks notu geldi, şöyle diyor:
"Sayın Mustafa Ekmekçi’nin dikkatine,
Yazılarınızı büyük bir keyif ve zevkle izlerim. Ancak Deniz Baykal konusunda bu kadar tutucu olmanızı, bu kadar önyargıyla hareket etmenizi hoş karşılamıyorum. Buna rağmen ilk göz attığım köşe yazarı siz oluyorsunuz. Biz Cumhuriyet okurlarına biraz saygısızlık etmiş oluyorsunuz. Bu inatçı tavrınızdan bir nebze fedakarlık ederseniz, (hiç olmazsa bu kadar aleyhte yazı yazmayarak) bizim gibi düşünenlere de saygı duymuş olacaksınız. Siz hiç ödün vermeden, biz okuyucuları da düşünmeden yazıyorsunuz. Lütfen tek taraflı düşünerek değil, tek taraflı kişilerle konuşarak değil, olayları her yönüyle düşünen kişilerle de konuşun Eminim böyle olursa biz Cumhuriyet okurları sizin fiyatınız 4.000 de olsa 5.000 de olsa sizleri daha çok destekleyeceğiz. Selam ve saygılar.
Dikkatinize: Cumhuriyet’in Anadolu baskıları çok kötü çıkıyor. Bazı yazılar okunmuyor bile."
Sağın (doktor) Nuran Demiröz'ün mektubunu alınca, kimi dostlarla konuştum, dertleştim. Yazı yazmaya başlayalı kırk yılı geçti: demek, bu kırk yılda, gerçekleri yansıtmayı öğrenememişim, diye düşündüm. Bir dostum şöyle dedi:
Ben bir yanlış yapsam, Erdal Bey bir yanlış yapsa, Deniz Baykal'a dediğinin on katını, yüz katını yazarsın. ‘Sen biraz dümen çevir, ben de dümenimi çevireyim’, bu yok Ekmekçi de! 'Şu da haklı, bu da haklı' diye maç idare etmiyorsun ki.
Böyle dedi, yüreğime biraz su serpildi. Sevgili okurum, Nuran Demiröz'ün eleştirilerini yabana atmıyorum; ama doğru bildiğimi, doğru gördüğümü, okura yansıtmadan edemem. Bu benim yapım; ne olursa olsun, ‘ödün’ veremem. Kalemimi kırar, bir köşeye çekilirim, yazı yazmaz olurum. Belki, çok kişinin istediği böyle bir şeydir. Cumhuriyet’in güç durumda olduğunu biliyorum. Cumhuriyetin hiç çıkmamasını, batmasını isteyenler öyle çok ki baskısı kötü, daha acısı ekonomik durumu kötü. Böyle olduğu halde, bir bölük okur, bu kötü baskılı, borçlardan bunalmış insanların çıkarmaya uğraştıkları bu gazeteyi okuyor. Onda ne buluyor dersiniz?
Sevgili okurum Nuran Demiröz'ü telefonla aradım, ona, Şevket Süreyya Aydemir’in 'Menderes'in Dramı' kitabından söz ettim. Şimdi elimde, okuyorum' dedi, sevindim. Orada bir şey var; DP kurucuları arasına girecekken sonradan ayrılan Ahmet Hamdi Başar, Menderes için Bayar'a şöyle der:
Menderes’ten sakınınız! Menderes en kuvvetli, fakat en tehlikeli adamınızdır!
Adnan Menderes'in, bir politikacının asılmasına şimdi üzülüyoruz; ama zamanında. Demokrat Parti'nin demokrasiye aykırı tutumlarına, davranışlarına karşı çıkmayanlar 27 Mayıs Devrimi'nin oluşumundan sorumlu değiller midir? O yılları anımsarım, o denli a2 insan savaşım verdi, gerçekleri söyledi ki. Sevgili okuruma, bir öğüdüm var, unutmasın, atalarımız söylemiş: "Dost acı söyler!"
Bir mektup da CHP'nin eski Erzincan Senatörü SHP’den yeni oluşan CHP'ye geçen Niyazi Ünsal dan. O da şöyle diyor:
"Sayın Ekmekçi,
Bu mektubu size, 47 senedir izlediğim Cumhuriyet gazetesine olan bağlılığım- için yazıyorum. Cumhuriyet gazetesine olan bağlılığım' hiç kuşkusuz onun izlediği düşün sağlamlığından, onda yazın yapanlara olan saygı' ve sevgimden' kaynaklanıyor. Bunlardan biri de sizsiniz.
Ne var ki sevgi ve saygı duyduğumuz siz yazıncılar zaman zaman bizim Cumhuriyet gazetesine olan bu bağlılığımızı. kendilerine olan sevgi ve saygımızı sarsıyor.
Biliyoruz siz bir İnönü, daha doğrusu İnönü ailesi tutkunusunuz. Buna bir diyeceğimiz olamaz. Ama bir aileye ya da kişiye olan tutkunuzu göstermek için okurun sabrını zorlayacak çizgiye gelemezsiniz. Bir süredir sıralayıp numaraladığınız içeriksiz yazılarla bu duruma düştüğünüzün farkında değilsiniz sanırım. Hinthorozu hikayelerinizin okuruna bir yararı olmadığı gibi gazeteyi de güç duruma soktuğunu bilmenizi isterim.
İnönü'ye ya da partisine katkıda bulunacağım diye bizlere akıl ve yön vermeye kalkmayın. Bizler SHP'ye, CHP'nin ilkeleri ve onun tarihsel havasını bulmak için girdik. Daha doğrusu SHP’ye girmedik, ünlü ozan Nazım’ın Roma’da Roma'yı aradığı gibi adım adım kapı kapı SHP'de CHP'yi aradık. Ama bulamadık. Şimdi açılan gönlümüzdeki partiye dönüyoruz. Bunda yadırganacak, ahlak konusu edilecek ne var. anlamıyoruz.
Hukuk dilinde bir özdeyiş vardır: 'Mani zail olunca memnu avdet eder'. Türkçelersek bunu, "Engel kalkınca hak: olan verilir, alınır yerine getirilir". Bizde de olan budur.
Bu olgu seçmenler için de böyledir. Onlar SHP'den seçilip, göreve gelenlere verdikleri 'oy’u CHP'li oldukları için verdiler. CHP amblemi altı ok görüldüğü için mührü bastılar Bunu bilmezlikten gelmek sevdiğimiz size yakışmıyor.
Ekmekçi, o ayranı ne denli yayarsanız yayınız yağ çıkmaz. Bırakın boş tutkuları da asıl çizginize dönün. Kendinize de gazetemize de daha fazla kıymayın. Üzülüyoruz.
Mektubumu da köşenize koymamazlık etmeyin. Aksi halde bizlere salık verdiğiniz 'ahlak' çizgisini siz bozarsınız.”
Niyazi Ünsal, Cumhuriyetten ayrıldığımız günlerde sanıyorum, Erzincan'dan bal getirmişti evimize; parasını da almadı. Bizi çok mahcup etti! Bir uğrayıp, parasını almasını rica ediyorum...
20 Ekim 1992, Cumhuriyet