Eleştiri...

Hasan Cemal Ankara'daydı, şöyle dedi;
Cuma günü kravatını tak da Meclise gidelim; ANAP grubuna girersin, sen iyi yazarsın kulis yazılarını!
Cuma sabahı erkenden, ANAP’lıları aramaya başladım; daha 07.30 "kalkmamışlardır" diye düşünüyorum, "sabah haberlerini dinleyeyim, öyle ararım.” Haberlerde de hiçbir şey yok; 12 Eylül TRT’si, gazeteciliği de öldürdü; zaten bir dolu naylon gazeteci doldurmuştu TRT'yi, iyiden iyiye yozlaştı gitti. Erken saatlerde istifa eden üç ANAP'lı milletvekilinin partiden ayrılışlarını bile vermeyip geceye bıraktı; ANAP yöneticilerinden birini de konuşturabilmek için. Ne ilgileri var bunların gazetecilikle, habercilikle?
Saat 08.00 olmuştu; ilkin Keçeciler'i aradım, “Ne var, ne yok ne olur” diye.
Turgut Bey’in alacağı oy, 230'la 250 arasında değişir!
Nasıl yani?
Bizim grupta, bir bölüğü, pazarlığa oturmak istiyor; yani “Hükümette bizden şunlar, şunlar olursa oy veririz” gibisine. Öyle düşünenler, oyu 230 da bırakmak isteyebilirler. Yoksa, rahat 250 alır.
ANAP’tan istifalara ne diyorsunuz?
DYP’nin parmağı, istifalar, ANAP grubunu pekiştirdi. Başka istifa olmaz!
Dünkü (19 ekim perşembe) yazımı okudunuz mu? Sizinle yaptığımız bir konuşmadan söz etmiştim; Kenan Bey’in size "plaket” verdiğini de yazdım. İki yıl önce söylediğiniz “adayımız Özal" sözünü de...
Okuyamadım, okuyayım!
Kenan Bey, Turgut Bey’le haftalık görüşmesini iptal etmiş!
Marmaris’e gitti, ondan. Ama Turgut Bey, havaalanına uğurlamaya gitti!
Yoldaa mı görüştüler, diyorsunuz?
Hayır, ayrı arabalarla gittiler; ama uğurlarken görüştüler!
Peki, yani siz ANAP’ta bir şey olmaz diyorsunuz?
Olmaz!
12 Eylül’ün kalan son partisi de gidiyor muydu gürültüye?
Aylar var. Adnan Kahveci’yle görüşmemiştim; onu aradım, o saatte tenis oynamaya gitmiş, konuşamadım. Haydar Ağa (Özalp) kalkmıştır, evindedir; onu aradım. Gazeteler, onun da Hacı Turgut Bey’e oy vermeyeceğini yazıyorlar. “Biliyorsun oylama gizli!” diyor. "Peki ne olur" diye soruyorum. Şu karşılığı veriyor;
Yav Ekmekçi, vallahi güç durum; cumhurbaşkanı seçilmezse tıkanıyor; genel seçim söz konusu. Onu pek kimse istemiyor!
Sizi ben dün Mecliste aradım bulamadım!
Oralardaydım yav...
Ali Baransel söylemişti bir gün, Kenan Bey’i çok kızdırmışım!
Ekmekçi beni tanımıyor, diyormuş.
Tamsam ne olacak, tanımasam ne olacak? Benim tanıyıp, tanımamamla bir şey değişmez ki. "Ankara Notları”nı okumadığını söylemiş. Yazımı götürmüşler. "İstemiyorum” demiş, “Götürün!"
Efendim, sizden söz ediyor!
Olsun, götürün!
Dokuz yıldır, bir tek gezisine katılmadım. Konuştuğu gazeteciler, yazarlar arasında da değilim. 12 Eylül'e hep karşı durdum, eleştirdim. Demokrasimizin bu duruma gelişinde büyük payı var. "Bir cumhurbaşkanını seçemediler!" diyordu. Şimdi ne oluyor? İşte seçiliyor; ne denli sevinse yeri! Unutulmasın, Hacı Turgut Bey, 12 Eylül'ün, Kenan Bey’in armağanıdır! Kenan Bey, Çankaya'dan ayrıldıktan sonra, Marmaris’e yerleşecek, orada oturacakmış. Ne diyelim, otursun güle güle...
Eski tabii senatörlerden, SHP’li Kâmil Karavelioğlu'nun bir davası vardı; Karavelioğlu, "Reisicumhura gıyabında hakaret" suçundan uzun süre yargılandı. Karavelioğlu, 13.4.1988’da, Gönen'de SHP parti örgütünün bir toplantısında konuşurken Kenan Evren’i eleştirdi. Konuşmasının bir yerinde, özetle şöyle dedi:
”... Sayın Cumhurbaşkanımız eğer efeyse Lozan’ı deldirtmesin, marifet Lozan’ı deldirtmemekte... Sen Lozan'ı deldirteceksin, halka karşı ‘Anayasayı deldirtmem” diye efelik edeceksin, olmaz öyle şey. Hadi canım sen de, marifet mi bu yani? Politikacıyla halkın arasına gireceksin, ortalığı karıştıracaksın... Diğer taraftan Lozan'ı delerlerken sırtını döneceksin, gaflet içinde olacaksın, gafillik edeceksin, bu mu cumhurbaşkanlığı, marifet mi, kabadayılık mı bu?..”
Karavelioğlu, konuşmasında şunları da söylemişti:
"... Arkadaşlar dün akşam Sayın Cumhurbaşkanımızı bol bol dinlediniz. Keşke konuşmasaydı, keşke daha az konuşabilse, keşke daha az bu ülkenin işlerine karışsa, karışabilse, kendini tuta- bilse, kendisine saygıyla öneriyorum, artık bu milleti rahat bıraksın; artık bu halkı rahat bıraksın, artık bu ülkeyi kışla gibi görmekten lütfen vazgeçsin."
Karavelioğlu. işkence olaylan üzerinde de durarak maddi, manevi yönden işkence görenlerden ve bu yüzden ölen kişilerden söz etmiş, şöyle demişti;
"... Tavsiye ederim, Sayın Cumhurbaşkanına, işkence sözünü en son kendisi ağzına alsın. Daha fazla bir şey söylemek, benim o makama duyduğum saygıya yakışmaz ve yine tavsiye ediyorum ki bu milletin işlerine artık çok fazla karışmasın.”
Karavelioğlu, bu konuşmasından sonra, Gönen Asliye Ceza Mahkemesinde yargılanarak on ay hapis cezasına çarptırıldı. Cezası ertelendi. Karar, Yargıtay 9. Ceza Dairesinde bozuldu; ancak Yargıtay Başsavcısı, Yargıtay'ın kararına itiraz etti. Dava dosyası Yargıtay Ceza Genel Kurulu'na geldi. Burada, oy çokluğuyla Kâmil Karavelioğlu'nun aklanmasına karar verildi. Ceza Genel Kurulu, Karavelioğlu’nun konuşmasını "ağır eleştiri” niteliğinde bularak suç öğelerinin oluşmadığını vurguladığı kararında özetle şöyle dedi;
"... Konuşmanın içerisinden bazı sözcüklerin tek tek ele alınarak ve bu sözcüklere olumsuz anlamları açısından bakılarak ve konuşma bütünü itibarıyla değerlendirme dışı bırakılarak cumhurbaşkanına hakareti içerdiği söylenemez.
Cumhurbaşkanlığı devletin birliğini temsil eden çok saygın bir makam olmakla beraber, özgürlükçü parlamenter rejimlerde diğer anayasal ve yasal kurumların konumu gibi eleştiriye açıktır. Sanık, suça konu konuşmayı, bir siyasi partinin toplantısında yapmıştır. Doğal olarak partisinin görüşleri doğrultusunda cumhurbaşkanının yukarıda açıklanan ve toplum yaşamım çok önemli ölçüde etkileyen görüşleri üzerinde eleştiride bulunacaktır. Konuşma kül halinde değerlendirildiğinde eleştiriden ibarettir..."