Ne diyordu Ruhi Su, Almanya izlenimlerini en güzel anlatan şiirinin sonunda?
"... Memleketim diye kucakladı işçilerimiz bizi/Biri ağladı usul usul boynumda durdu/Uykuda kaymış da sanki yüzleri/Bıyıkları aynı bizimki gibi
Ellerim ayaklarım gibi buldum/Hiçbir şeye şaşmadım da/Neden takılıp kaldı aklım/Bizim bebelere Almanya’da/Adları kalmış ancak/Söylenen bizimki gibi"
Ruhi Su'nun Almanya gezisi çok görkemli olmuş. 12 Eylül, Ruhi Su'yu Almanya'da bulmuş. Ruhi Su, yol hazırlıklarına başlamış. Daha, sayrılığı belirli değil. Dostları, onu sevenler
Ruhi Abi, dönme Türkiye'ye, Cunta sana bir daha pasaport vermez! demişler...
Hayır, döneceğim ülkeme, demiş dönmüş. Bir daha dışarı çıkamadı. Sayrıevlerine gidemedi, pasaport alamadı. Aldığı zaman da Ruhi Su, artık yoktu.
Ozan Yaşar Miraç, Ruhi Su'nun 72 yaşı dolayısıyla yazdığı "Ruhi Su Türküsü" şiirinde, onu anlatır. Şöyle başlar:
“Saz dağından akar bir su/Ayışıklıdır telleri
Banlar yankılar türkü su/Söyletir suskun dilleri
Yunar arıtır Ruhi Su/Gönendirir gönülleri
Molla Kasım teper geri/Alkışa durur Yunus'u
Gezer dolaşır illeri/Karacaoğlan, Köroğlu'su
Anadolu'nun gözleri/Abdal'ı, Dadaloğlu'su..."
Yaşar Miraç’ın şiiri şöyle biter:
"Bir saz alıp çalamadım/O'na çırak olamadım/Düşündükçe dövünürüm/Deliceydim bilemedim/öylesiydi en doğrusu"
Ruhi Su, Almanya'da, yıllardır burada yaşayan Fuat Bultan’a şu olayı anlatmış, bir söyleşi sırasında:
1951 tutuklamasında Ruhi Su’lar, arkadaşları içeri alındıklarında, bir Karadenizli onların neden içeri alındıklarını merak edermiş. Zaten öyledir, içeri girene sorarlar:
Sen neden girdin arkadaş?
Öyle açıktan da sorulmaz belki, öğrenilmeye çalışılır. Karadenizlinin de tutuktular arasında bir hemşerisi Zeki Baştımar var, Karadenizli ona sorar:
Niye buraya geldiniz abi?
Partiden! diye bir yanıt verir Zeki Baştımar. Karadenizli büyük bir şaşkınlık içindedir, şöyle mırıldanır:
Faik Ahmet Barutçu girdi partiye oldu mebus, sen girdin partiye oldun hapis! Bu ne biçim şeydir da?
Ruhi Su, bunu gülerek anlatırmış...
Almanya'da kömür yataklarının, çelik fabrikalarının bulunduğu “Ruhr Bölgesi"nde dolaşıyorum. Burada çelik işçilerinin başları dertte. Çelik fabrikalarının giderek kapanacağı biliniyor. Kulaklara kar suyu kaçmıştır. Fabrikaların kapanması sonucu işsiz kalacaklar arasında altı yüzü aşkın Türk de var. Düsseldorf’taki FİDEF yöneticileriyle gittik işçilerin arasına. Bir salonda, işçilerin anlattıklarını dinledim. FİDEF Başkanı Hasan Özcan, toplantıyı açan hukuk doktoru Mümin Özdemir, bir giriş konuşmasıyla sorunu anlattı.
Buralarda Cumhuriyet Gazetesi yalnız abonelere geliyordu. Onlara, dinleyenlere abone sayısını artırmalarını, Cumhuriyet’e sahip çıkmalarını söyledim. Baskılar karşısında da basın görevini sürdürüyordu. Ancak burada bir gözlemimi söylemeliyim: İkinci kuşak, yani gençler, çocuklar Türk gazetelerini okumuyorlardı. Türkçelerini yeterli görmüyor olmalıydılar. Analar, babalar okuyorlar. Diyeceğim, bizim gazetelerin burada gelecekleri pek parlak gözükmüyor. Belki, yarısı Türkçe, yarısı Almanca gazete çıkarılırsa, ona bir şey diyemem!
İktidarın seçip gönderdiği çoğu Öğretmenler, burada "kayırılmış" kişiler olarak tanınıyor. Çoğu tutucu, faşo eğilimli imişler.
Toplantıya gelenler arasında, ön sırada oturan bir sakallı yurttaş ile birkaç kişi:
Biz, bir de sizi bizim camimize götürmek istiyoruz, dediler. Bizim burada bir Eyüp Sultan camimiz var, imamı yok. Dini politikaya alet etmediğimiz için bize imam vermiyorlar...
28 Nisan 1988, Cumhuriyet