Dünyanın Binbir Hali Varken...

Cumhuriyetin 9 Nisan 1984 günü yayımlanan “Siyaset 84" ekinde on ikinci-on üçüncü sayfalarda beş ilginç belge çıkmıştı. Bunları Ferda Güley açıklamış, Cumhuriyet aracılığıyla tarihe mal etmişti. Ferda Güley orada, bu belgelerin nasıl bulunduğunu şöyle anlatır:
"... Bu belgeleri 27 Mayıs 1960 öncesinde, son derece elektrikli o günlere yaklaşırken, bir gün, sevdiğim bir sınıf arkadaşım buldu. Arkadaşım "Harp Tarihi"nde çalışıyordu Orada şimdiye dek tesadüfen el değmemiş, çünkü kaybolmuş küçük bir kasa ele geçirirler. Açarlar bakarlar ki kasanın içinde Atatürk ile İnönü arasındaki özel şifreli haberleşmenin belgeleri var.
Böyle bir şeyin bulunduğu derhal Çankaya'ya. Cumhurbaşkanı Celal Bayar’a bildirilir. Ve kasanın bütün içeriğiyle. Çankaya ya gönderilmesi yoluna gidilir, işte bu sırada, o arkadaşım acele, hepsi numaralı, listeye geçmiş olan bu belgelerden beş altı tanesini eski yazıyla kaleme alır. Belgeler Çankaya 'ya gitti. Fakat hiçbir yerde o belgeler tarihe intikal ettirilmedi, ismet Paşa 'ya verilen sicil ve şu belgelerdeki gerçekler, böylece gömülü kaldı tarihin karanlıklarında..."
Arkadaşının getirip verdiği bu belgeleri Ferda Güley, 1960 öncesi günlerde, İnönü'ye götürür. Ferda Güley, aynı ekte bunu da şöyle anlatmıştı:
"... 7960 öncesi günlerde, Ayten sokaktaki evinde, sabah kahvaltısı yaparken, onu ziyaret etmiş ve özel bir biçimde elime geçen, kendisiyle ilgili "Büyük Nutuk" dahil, hiçbir yerde yayımlanmamış belgeleri masanın üzerine bırakarak:
Paşam, bakın size neler getirdim? demiştim. Yaptığım işin o günkü koşullar içinde kendisine önemli bir destek sağlayacağını düşündüğüm için bu sözleri söylerken, sesimde ve tavrımda açık bir böbürlenme vardı. Çünkü bu belgeler TBMM Başkanı ve Başkumandan Mustafa Kemal ile Garp Cephesi Kumandanı İsmet Paşa arasında yapılan özel şifreli telgraf konuşmalarından bazıları ile Atatürk'ün Diyarbakır'da 2. Ordu Komutanı iken sicil amiri olarak ona verdiği 20.5.333 (20.5.1917) tarihini taşıyan ve doğal olarak kendisinin o vakte değin hiç görmediği gizli sicilinden ibaretti.
İnönü gözlüğünü takıp, benim eline verdiğim sıra ile belgeleri inceledi ve dikkatle okudu..."
Ferda Güley'in Cumhuriyet ekine yazdıklarını burada kesiyorum. Yazılmamış olan, ancak bir "Ankara Notları”nda değindiğim bir önemli bölümü var olayın.
Ferda Güley'in açıkladığı belgeler çok önemlidir. Kurtuluş Savaşı yıllarından önce de sonra da, Atatürk'ün İnönü'ye nasıl güvendiğini, önem verdiğini gösteren belgeler. "Ek"te açıklanan "3" numaralı belge, bunun açık bir kanıtıdır. Mecliste eleştirilerden bunalan Başkomutan Mustafa Kemal, makine başında Garp Cephesi Kumandanı İsmet Paşa'ya "...Riyasetten ve Başkumandanlıktan istifa edeceğim'’ der. İnönü, aynı gün 10 Temmuz 338 (1922)’de, "Riyasetten ve Başkumandanlıktan istifa etmek muvafık değildir" yanıtını verir. Belgelerin tümü bu ağırlıkta, bu değerdedir...
Gelelim, işin daha önemli bir yanına. İnönü, belgeleri inceledikten sonra, Ferda Güley'e:
Orada bir belge daha olacaktı, o yok mu? Onu bulun... der.
O belgenin örneği çıkarılamamış, doğruca Çankaya'ya götürülenler arasında kalmıştır. O belge de, Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa’ya çekilmiş şifrelerden biridir; o belgede Mustafa Kemal, Çerkes Ethem ile arkadaşlarına gönderilen kurul içinde yer alan Saruhan Mebusu Mahmut Celal Bey (Celal Bayar) ile ilgili olarak, kişisel görüşünü belirtir. Edinebildiğim bilgiye göre, Mustafa Kemal'in düştüğü not iç açıcı bir not değildir. Burada, "Güvenilmez" anlamına gelecek bir ifade vardır.
İnönü, bunu sağlığında açıklamadı. Falih Rıfkı Atay, yayımlamak için istediğinde 1950'li yıllarda İnönü ona.
Halen, devletin başında bir Cumhurbaşkanıdır. Bu doğru olmaz! biçiminde yanıt verir. Falih Rıfkı'nın polemik yapmasına izin vermez...
Celal Bey, geçtiğimiz günlerde 100'ün üzerine bir "Dalya" daha dedi. Tanrıdan ona daha uzun yaşam olanağı tanımasını diliyorum. Ancak dünyanın binbir türlü hali var; kimin ne zaman öleceği belli değil. O açıdan, sağlığında, ben de yaşarken, sormak istedim:
İnönü'nün merak ettiği o belge nerede? Ne oldu?
"Ankara Notları”nda ilk değindiğimde, Celal Bey, susmayı yeğlemişti. Ergun Göze nasıl susuyorsa, o da susmuştu! Şimdi, tarihe karşı kendini sorumlu sayan bir gazeteci olarak, yinelemek istiyorum. Tarihin malı olan belgeler ortadan gitmeden onlara sahip çıkılmalıdır.
Celal Bey'in açıklamasını bekliyorum...