Dünya yaşanır olmalı...

Olay, Erzurum'da 25 temmuz günü oldu. Ne basında, ne radyoda olaydan tek sözcükle söz edilmedi. İhsan Çetintaş adında 29 yaşında bir tutuklu, Erzurum 3 No’lu Askeri Ceza ve Tutukevi’nde kendini astı.
İhsan Çetintaş, 24 temmuz 1983 günlü, “ilgililere" başlığını taşıyan notunda, “Ölümümden kimse sorumlu değildir" diye yazdı. Ölümünden, radyo, TV ve basının da haberi olmamasını istedi.
İhsan Çetintaş'ın babası emekli memur Mehmet Çetintaş büroya geldi. Elinde oğlunun ölümüyle ilgili belgeler, fotokopiler vardı. "Ölüm muayene ve otopsi tutanağı"nda, "herhangi bir darp ve cebir emaresine rastlanılmadı" denmekteydi. İhsan Çetintaş, kendini, ikiye böldüğü çarşafla asmış, canına kıymıştı. "Eşya tespit tutanağı”nda ailesine teslim edilen eşyalarının listesi vardı.
Üniversitede okuyordu; olaylara karışmış, tutuklanmıştı. “Soruşturma tutanağı”nda, ölüyü en son görenlerin verdikleri bilgiler vardı.
Cezaevi gardiyanı, Feramuz Özmen, verdiği ifadede şunları söyledi:
"Ben cezaevinde gardiyan olarak görevliydim; görevli olduğum yerde gözetim ve nezaret altında olanlara ayrılmış, ancak gözetimli olmadığından, tutuklu İhsan Çetintaş'ın bulunduğu bölümde görevliydim. Bu akşam yemek vermek için kapısını vurduğumda cevap alamadım. Birkaç kez vurdum, cevap alamayınca durumu nöbetçi subayına bildirdim. Daha sonra gelip kapıyı kırıp açtılar. Cesetle karşılaştık. Ben iki aydır burada bu kişinin gardiyanlığını yapıyorum. Kendisiyle görevim dışında, yani yemek alıp verme, tuvalet ihtiyaçları dışında herhangi bir samimiyetim yoktur. Genellikle sessiz, az konuşan bir tipti. Havalandırma saatlerinde normal olarak dışarıya çıkıyordu. Ancak diğer tutuklularla da havalandırmada da görüşmüyordu."
İfadelerden, tutanaklardan anladığım, sanık sol görüşlüydü. Cezaevi Müdürü'ne başvurularında “D blokta sol görüşlü tutuktular arasında barınamayacağını, rahat etmediğini, başka koğuşa nakledilmesini, yalnız kalmak istediğini" söylemişti. 1983 yılı mayıs ayında yargılandığı mahkemece ölüm cezasına çarptırılmış, bundan sonra "D bloktan ayrılma istekleri daha da yoğunlaşmıştı. "
Babasına yazdığı son notta şöyle dedi özetle:
"Sanmayın ki, oğlunuz mahpusluğu yürütemedi, kaldıramadı yatmayı. Hayır, hiç ilgisi yok. Bazı şeyler kafamı kurcaladığından, bir de sizleri perişan duruma soktuğumdan üzülüyorum...
Sizler benim için hiç üzülmeyin. Beni rahatlatmak istiyorsanız geniş olun. Ölümümden de kimse sorumlu değildir...."
Ölenlerin iç dünyasına yaklaşılamadığı için, İhsan Çetintaş’ın canına neden kıydığını, neden özkıyıma (intihara) başvurduğunu kimse bilmiyor...
Ankara'da trafik polisi Hüsnü Tulumcu, eşiyle üç çocuğunu öldürdükten sonra, kendi canına da kıydı. Olayın nedenleri arasında ekonomik nedenlerin başta geldiğini söyleyenler vardı. Konuştuğum bir emniyet amiri şöyle dedi:
— Trafik polislerinin ne güç koşullarda görev yaptıklarını biliyor musunuz? Saatlerce ayakta öyle görev yapabilir misiniz? Olayı anlatan gazetelerin hiçbiri, olayın ekonomik nedenlerden doğduğunu yazmıyor.
Devlet İstatistik Enstitüsü'nün “intihar istatistikleri"ni yani "özkıyım istatistikleri" kurcaladım. 1981'de özkıyım sayısı 876. Nedenlerine göre en yüksek oran yüzde 30 ile hastalık, ardından yüzde 14.5 ile geçim güçlükleri geliyor. Sonra sırasıyla aile geçimsizliği (yüzde 12.2), duygusal nedenler, istediği ile evlenememe (yüzde 5,5), öğrenim başarısızlığı (yüzde 1.6), “diğer" başlığıyla sıralanan yüzde 7.1, "bilinmeyen" yüzde 28.9.
1981 yılı sayıları 1975-1980 yılları diliminden ayrılıyor. 1975-1980 diliminde ekonomik nedenler ortalaması dördüncü sırada yer alırken, 1981 yılında ikinci sıraya yükseliyor. Sözkonusu yıllarda yüzde 5.1 olan ekonomik nedenler ortalaması, 1981'de yüzde 14.5'a ulaşıyor.
Özkıyım biçimi de şöyle: “Kendini asarak" özkıyımı gerçekleştirme en yüksek oranda. Bunu “kimyevimadde kullanma" ve "ateşli silah kullanma" izlemekte. Burada dikkati çeken 1981 yılı sayılarında “ateşli silah kullanma" yüzdesinin önemli bir düşme göstermesi oluyor.
Dünya Sağlık Örgütü nün bir raporuna göre, dünyada özkıyım oranı yüzbinde 30. Bunların içinde Batı Almanya, Belçika, İngiltere, Finlandiya, Macaristan var. Bazılarında bu oran, Filipinler'de olduğu gibi yüzbinde bir. DİE yayınına göre Türkiye'de oran yüz binde 0.6. Ruhbilimciler, insanları özkıyıma sürükleyen zorlayıcı etkenleri, ruhsal boyutta ilişkilerde bozulma, kendi benliğinde değer yitimine uğrama ve varoluşun anlamından, yaşamın umudundan yoksun kalma olarak sıralıyorlar. Bu tür zorlanmalı durumlarla yüzyüze kalan bireyin kişilik yapısı, kişiliğin bütünlüğünü koruma gücü ve çabası, bu eyleme geçmesinde ana belirleyici olarak görünüyor.
Özkıyımı, toplumsal boyutta ilk kez inceleyen Fransız toplumbilimcisi Emile Durkheim, özkıyımın bireysel nedenlerden daha yoğun olarak toplumsal nedenlerden oluştuğunu öne sürüyor. Ona göre evlilere oranla bekâr ve boşanmışlarda, çocuksuz evlilerde özkıyım oranı daha yüksek...
Özgüvenini yitiren bir kişi bile, zorlayıcı koşullarla yüzyüze geldiğinde, yaşama umuduna ilişkin bir seçeneği, bir çıkış yolunu aramakta. Ama çoğu kez, bu son aranışta, çöküntüye uğrayan kişilik örgüsünde düşünce akımı tutarlı, yeterli olamamakla.
Hiç kuşku yok, özkıyım insanın varoluşuna aykırı. Ancak, özkıyımdan toplumsal etkenler, koşullar ve aile de sorumludur. Dünya, insanlar için yaşanır olmalıdır ve dünya yaşanmaya değer...