Domuz Üzerine Mektuplar...

İsmet Paşa, Cumhurbaşkanlığı sırasında bir gün, Köy Enstitülerinin kurucusu İsmail Hakkı Tonguç'a şöyle der:
Tonguç, bir konuda senden fikir almak istiyorum; halka, köylüye protein kazandırmak için ne yapabiliriz? Çok üreyen domuz yedirmemiz mümkün olur mu?
Tonguç düşünür:
Zaman gerek Paşam, der, beklemek gerek...
Öyle kalır. Bu olayı bana, Tonguç’tan dinleyen ünlü bir yazarımız anlattı. Bu konu üzerine de, birçok konuda olduğu gibi, inatla gittim. Doğru bir iş yaptığımı biliyordum. Atalarımız, Türkler, Ortaasya’da domuz yiyorlardı. Eski Türklerde domuza “Tonguz" denirdi. Sibirya'da yaşayan Tonguzlar, bu addan kaynaklanamaz mı? Bir de eski Türklerde "çocuk" sözcüğü "domuz yavrusu" demekmiş. (Oğuz Atay, "Bir Bilim Adamının Romanı" (sayfa 165.) Türkiye’de bağnazlar, bu konunun ortaya atılmasını istemezler.
Çanakkale Valisi, işini gücünü bırakmış, Biga’da Kahvetepe Köyü’nde domuz çiftliği kuran karı-koca, Mediha Tavukçu-Yusuf Tavukçu ile uğraşmaktadır. Kahvetepe'de mühürlü tutulan domuzlar, beslenememekte, ileri sürüldüğüne göre ölmekte, çiftliğin kurulmasındaki amaç ortadan kaldırılmaktadır. Son gelen habere göre, duvardan atlayan köylüler, sopalarla, 3-4 domuzun belini kırmışlar... Biga'daki Yusuf Tavukçu, şimdiye dek sekiz işletme kurmuş, en son domuz yetiştirip, satmaya karar vermiş. Başına da bunlar gelmiş, Çanakkale Valisi yakasını bırakmamış.
Güçlük sadece, Biga'daki işletmecide değil, Türkiye’nin her yanında güçlük var. Tarım-Orman Bakanlığı, çift tırnaklı hayvan besleme konusunda kredi verilmesi için, çift tırnaklı hayvanların "geviş getirmesi" koşulunu koymuş. Sığır çift tırnaklı, geviş getiriyor. Domuz da çift tırnaklı ama geviş getirmiyor. Demek ki, domuz yetiştirmeye teşvik kredisi yok. Dışsatımı da yasaklanmış durumda. Eee, kime satacaklar domuz etini, domuz besleyenler? Ankara'da kaç Amerikalı, kaç yabancı elçilik var?
Prof. Fehmi Yavuz’un yapıtında da var, sık sık söyler de. Şöyle der:
Kırk keçi yerine, bir tek hele bir çift dişi domuz besleyen bir orman köylüsü, çocuklarını kolejde okutacak ve de çoluk çocuğuyla bir kıyı kentinde 15-20 gün tatil yapacak kadar, gelir ek de eder...
Okurlardan sürekli mektuplar gelir. Bunların çoğu gönendirici, yüreklendirici mektuplardır. Boyabat'tan emekli öğretmen Aydan Karataş, 13 Ekim 1986 günlü mektubunda şöyle diyor:
“Sayın Muştala Ekmekçi,
'Domuzlarla İnsanlar' adlı yazınızı ve domuzlarla ilgili diğer yazılarınızı okudum. İnsanların domuzlar kadar saygı görmediği bir ülkede belki çoklarınca domuzlarla ilgilenmek yadırganabilir. Ama gerçekten üzerinde durulmasında yarar var. İrtica her noktadan saldırıyor. Din derslerinde, eğitimde, kılık kıyafette, sanat eserlerinde, her yerde koyu kara gölgesi seziliyor. Laikliğin kaleleri, 12 Eylül ve sonrası çok yönlü saldırıya uğrayarak 'Atatürkçülük' adına yıkılmaya başlandı.
1942 yılında Orta Ziraat Mektepleri Ders Kitabı olarak okutulan ve Ziraat Vekaleti Neşriyatı, umumi sayı 532 olarak çıkan, Bursa Ziraat Mektebi Müdürü Rifat Ekin tarafından yazılan ‘Hususi Zootekni’ kitabında domuz yetiştiriciliğine geniş yer verilmiştir. Bu ders kitabında domuzun ilk önce, (İsa’dan 7-8 bin yıl önce) Asya'da Hazar Denizi, Aral Gölü, Irak ve Moğolistan bölgelerinde evcilleştirildiği yazılmaktadır Yani atalarımız Orta Asya'da atın ve domuzun mucididirler. Domuz ve at eti yiyerek fetihten fetihe koşmuşlardır. Yine bu ders kitabında Türkiye'de sınırlı miktarda domuz çiftliklerinden ve yetiştiriciliğinden söz edilmektedir, iliştirilmesinin ülke yararına olacağı vurgulanmaktadır.
Domuz ve tavşan, Müslümanlıkta yenmesi her zaman tartışılagelmiş iki hayvandır. Kategoriye koyduğunuzda her ikisi de gerçekten Müslümanlarca yenilen hayvanlar listesinde yabancı konumdadırlar. Bu iki hayvanın yenilmemesi kuralı, kendi içinde tutarlı sayılabilir. Her ikisi de tenya gibi bazı parazitlere yataklık yaptığından ve biyolojik sıralamada da benzerlikler gösterdiğinden aynı değerlendirmeye alınabilirler.
Ancak, bir grup Müslüman her ikisini de yemediği halde ki, doğrusu ve tutarlısı budur, diğer bir grup Müslüman çelişkiye düşerek tavşanı yemekte, domuzu ‘günah’ saymaktadır. Üstelik tavşanı yemeyenler, yiyenlerce alaya alınmakta 'Tarlalarından tavşan geçse, yedi yıl ekmezler’ diye asılsız hikâyelerle küçümsenmektedirler. Yine işin ilginç ve çelişkili diğer yanı da, tavşanı yemeyenler yiyenlere olabildiğince hoşgörülü davrandığı halde, tavşan yiyenler bu hoşgörüyü domuz yiyenlere karşı göstermedikleri gibi besleyenlere de acımasızca ve bağnazca saldırmaktadırlar.
Tavşan için kendilerine gösterilen hoşgörüyü onlar da domuz için başkalarına gösterseler olmaz mı? Demokrasinin vazgeçilmez kurumlarından birisi de laikliktir. Demokrasinin kıyıma uğradığı dönemde laiklik de nasibini fazlasıyla aldı. Demek ki, bugün laiklik 1942 yıllarından çok daha gerilere itilmiştir. Saygılarımla."
İstanbul, Aksaray'dan yazan Cevahir Yıldız da, domuz konusuna değiniyor, özetle şöyle diyor:
“Yazılarınızı devamlı, ilgiyle okumaktayım. Özellikle, daha önce üzerinde durduğunuz domuz konusu ve ezanın Türkçe okunması v.b. çok iyi oluyordu. Çünkü bu yazılar, bize meşale olup yolumuzu aydınlatıyor, bu yazılardan güç alarak, bu konuları daha cesaretle, herkesin yanında, çekinmeden konuşuyorum. Ben, kendim alevi bir yurttaşım. Fakat şunu belirtmek isterim ki, ben Alevilik-Sünnilik diye bir şeyi kabul etmiyorum. Örneğin, sohbet ettiğim bir arkadaş topluluğunda bakıyorum, konu dine gelince, Aleviler hakkında kesinlikle gerçek olmayan, kulaktan dolma şeyler söylüyorlar. Buna karşın benim için önemli olan şey, demokrat-ilerici olmak olduğundan hiç oralı olmuyorum. Fakat beni üzen, bu söylentiyi yapanların sağcı değil de, kendini solcu sanan kişilerden kaynaklanması.
Ben domuz ve tavşan konusunda usuma inanırım. Efendim, babam, dedem, yemiyor diye niçin tavşan yemeyeyim? Domuz da aynı şekilde, insanlar açlıkla mücadele ederken, 6-7 yavru doğuran domuzu neden yemeyelim? Belki bu yazıları yazdığınız için, gericilerden olduğu kadar, kendini solcu sananlardan da eleştiri geliyordur. Ama, bir abim olarak sizden yine de bu konularda yazılar yazmanızı dilerim. Yazıma son verirken, başta köşe yazarlarımız olmak üzere, tüm Cumhuriyet emekçilerine selam eder, demokrasi savaşınızda başarılar dilerim."