Domuz Etiyle, CMUK...

24 Kasım "Öğretmenler Günü'nde, Konya’da İvriz Köy Enstitüsü'nü bitirenlerin düzenledikleri toplantıya gidememiştim. O gün yazı günümdü; yazı günlerinde, kolay kolay başka bir iş yapamıyorum Eve kapanıp yazıyı yazıyorum. Balıkesir'den İsmail Erten, 24 Kasım günü yolladığı mektupta şunları yazmış:
"Sayın Ekmekçi,
Bugün, hiçbir sorunu çözümlenmeyen öğretmenlerin günü. Sayın yöneticiler gene bat göklere çıkaracaklar, yarın unutacaklar. Aslında, unuttukları, ülkenin çocuklarının geleceğidir
‘Dünyada ne varsa ülkemizde de olacak’. Biz de Eğitim-İş olarak, dünyayı tanımak, Öğrenmek, öğretmek amacıyla DGB'nin (Alman Sendikalar Birliği) çağrılısı olarak Türkiye’den 10 Eğitim-İş şube başkanı ve sorumlusu olarak 14-21 Kasım tarihleri arasında. Berlin’deki bir seminere katıldık.
Almanya'nın politik yapısı, eğitim yapısı, sendikal işleyiş, katılım mekanizmaları, göçmen çocukların eğitimi, okul yapısı konularında seminerlere katıldık, incelemelerde bulunduk.
Seminer notlarımı daha sonra size ileteceğim. Kitapçık halinde bastırmayı da düşünüyoruz. Bizim açımızdan çok yararlı bir seminerdi.
Asıl amacım, sizin domuzla çok uğraştığınızı bildiğim için, domuzla ilgili düşüncelerimi açıklamak. Sizin yazılarınızı okuya okuya domuz etme merak sardım. Kaldığımız her gün. domuz etinin bir çeşidini yedim. Domuz etli pirzola, şiş. domuz etli pizza, bonfile...
Türk lokantalarındaki etler kayış gibiyken, domuz etleri ağızda dağılıveriyordu.
Senin kulaklarını çınlata çınlata domuz etlerim yedim. Sana hak verdim. Sevgilerimle "
Kısa adıyla ’CMUK" denen 'Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu", biraz arılaştığında, ' Ceza Yargılamaları Usulü Yasası’ Meclis’ten çıktı. Çankaya'da inceleniyor. Hacı TÖ, bir daha geri çevirir mi, çevirmez mi? Ola ki çevirebilir. DYP-SHP ortaklığının güçbela Meclis’ten çıkarabildiği yasanın. gen çevrilmesi hiç de şaşırtıcı değil. Bu hükümete köstek olmaktan başka bir amacı olmayan Hacı Tünün, yapacağı başka bir şey de kalmadı. Ancak, bu gibi davranışlarla. daha da erimekte olduğunun bilmem ayırdında mı?
Ceza Yargılamaları Yasası, bir anlamda, Adalet Bakanı Seyfi Oktay’ın başarısı sayılmalı. Bir yanda Çankaya, bir yanda, "Komando Ayvaz"ların başı çektiği DYP’nin tutucu, bağnaz kanadı, yasanın kuşa dönmesini sağladı. Perşembe günkü Cumhuriyette, arkadaşımız Orhan Bursalı’nın "Susma Hakkı" başlıklı yazısı ilginçti. Kaçırdıysanız okuyun. Benim bir huyum; konuları ele alırken, o işin ustalarına sormayı yeğlerim Ceza Yargılamaları Usulü Yasası ile ilgili olarak, savunman Halit Çelenk'e başvurdum. O, özede şunları söyledi:
"Bu yasayı Cumhurbaşkanı'nın çevirmesine gerek yok! Çünkü, Cumhurbaşkanı'nın, Emniyet’in, MlT’in isteğine uygun olarak düzenlendi bu yasa. En önemlisi, şimdi söylediğiniz, işkencenin önlenmesi için başlatılan çalışmalar, demokratikleşme.. Temelinde bu vardı ve işkencenin önlenmesi için çok önemli iki hüküm getirilmişti; bunlardan biri gözaltı süresinin azaltılması, yanı 24 saat 4 gün, 8 gün gibi artırmalarla: öbürü de emniyet sorgusunda savunmanın hazır bulunması. Şimdi, bunları yaptılar, bunlar oldu. Fakat bir hüküm getirdiler oraya, yasanın 31. maddesi diyor ki, ‘Bu yasa, DGM'nin görevine giren suçlarda uygulanmaz’. Şimdi, zaten 'işkence' yakınmaları. Devlet Güvenlik Mahkemelerinin görevine giren suçlardaydı, ki DGM’nin görevine giren suçlarla, askeri mahkemelerin görevlerine giren suçlar aynıdır, yani tüm maddeler, iki yasada da aynı. Sıkıyönetim de o davalara bakıyordu. DGM de o davalara bakıyor. Şimdi, bütün bu davalar, siyasal davalar. Yani, Ceza Yasası’nın 125’ten 174'e kadar maddelerini kapsayan davalar. Anadolu'da ırza geçene, hırsızlık yapana, dolandırıcıya, buradaki ideolojik' suçu işleyenlere yapılan işkenceler yapılmıyor. Orada, jandarma atıyor iki tokat, 'Ulan yat aşağı' diyor, ifadesini alıp gönderiyor. Asıl bütün işkenceler. 'ideolojik' suçlarda yapılıyor. Gayrettepe’lerde, DAL’larda, bilmem nerelerde, bunlar için yapılıyor.
Şimdi, siz bunları istisna ederseniz, bunları ayrı tutarsanız, o zaman 'İşkenceyi önlüyoruz' şeklindeki iddia, değerini yitiriyor. Ben, Cumhuriyete bir yazı gönderdim, eleştirdim yasayı. Düşünün şimdi, Celal Bayar, Adnan Menderes, Zorlu, Polatkan, bugün yargılanmak üzere gözaltına alınsaydılar, bunlar 'terörist' olarak nitelenecekler, bu haklardan yararlanamayacaklardı, örneğin DİSK davasında, Abdullah Baştürk, Fehmi Işıklar... Baştürk milletvekiliydi, Fehmi Işıklar bugün başkanvekili. Bu insanlar, 'terörist' olarak niteleniyor bu yasaya göre. Yani, şu var: Aslında bir insan, yargılanmadan önce, kesin bir hükümle mahkum edilmeden önce, onun suçlu olup olmadığı, hatta terör suçunu işleyip işlemediği belli olamaz. Şimdi, sız adamı gözaltına alıyorsunuz, ‘terör suçlusu’ adı altında, bütün bu demokratik haklardan yoksun bırakıyorsunuz. Ondan sonra. adam belki de beraat edecek, aklanacak. Yanı, böyle bir terslik var yasada. Sonra 'terör' dediği suçlar, siyasal suçlardır aslında. Onlar, Güneydoğu’daki olaylardan etkilenerek böyle bir düzenlemeye gittiler. Ama, çok yanlış oldu. Çünkü, Ceza Yargılamaları Usulü Yasası, kalıcı, sürekli, temel bir yasadır, özel bir yasa değildir. Böyle bir yasada, geçici olarak birtakım Türkiye’nin ekonomik, siyasal konjonktürlerinin etkisinde kalınarak düzenleme yapılmaması gerekirdi. Olağanüstü Hal Yasası, geçicidir, koyun oraya koyacağınızı. O da bir süre sonra kaldırılır. Ama, bu yasa öyle değil ki. Burada büyük bir yanlış yapıldı inancıma göre Aslında, işkence yakınmalarını bu yasa ortadan kaldıramaz, çünkü, öbürü ayrı tutuldu. Gazeteciler, yazarlar için, anımsayacaksınız, örneğin İlhamı Soysal. Erbil Tuşalp, TCY 132’den yargılandılar yani 'gizli kalması, devletin güvenliği gereği olarak, birtakım bilgileri almak' diyor, 132. Bundan İlhamı Soysal yargılandı Erbil yargılandı. Bunlar, getirilen demokratik haklardan yararlanamıyorlar. Çünkü bunlar, DGM'nin görevine giren suçlar..."