Domuz Deyip Geçme!

Ozan Ali Yüce, “Çağdaş Türk Dili" dergisinin mart sayısında, “Sevgim Servetimdir" başlıklı şiirinde, Remzi İnanç’la ikimizin kulaklarını çınlatmış. Şiir, şu dizelerle başlıyor:
“Bindim Mikelanj uçağına/Ekmeğime sürdüm gökyüzünü /Akdeniz'i bardağıma doldurdum/Kafayı çektikten sonra/Giydirip kuşattım güzel Türkçemi/Saçlarını taradım ördüm/Koluma taktım şiirlerimi/Palermo ’ya gezmeye götürdüm."
Son bölümü de şöyle:
“İndim Mikelanj uçağından/Şiirimin toprağına ayak bastım/Toprak kutlu ben mutlu/Züğürt göründüğüme bakmayın siz/Ben aslında dünyanın/Büyük zenginlerinden biriyim/Biraz Remzi İnanç'ım ben/Biraz Mustafa Ekmekçi'yim/Gülmektir güldürmektir/Sevmektir en büyük servetim. "
Ali Yüce, geçen yıl Palermo’da Akdeniz ülkeleri şiir şöleninde, en büyük ödülü kazanmıştı. (Bu yıl İtalya'ya ozan Ergun Evren gidiyor, başarılar diliyor, kutluyorum Ergun Evren’i.)
Çağdaş Türk Dili dergisi, Dil Derneği'nden sağlanabilir. (Adresi: Konur Sokak, 30/1 06640 Kızılay-Ankara, telefon 4258360, derginin yıllığı: 300.000 TL, altı aylık 150 bin TL. sürdürüm parası Dil Derneği’nin 305111 sayılı posta çeki, Türkiye İş Bankası Mithatpaşa Şubesi 249006 sayılı hesaba yatırılabilir.)
Ali Yüce ile konuşuyordum. Ali Yüce,
“Derdim çok büyük!” diyordu. “Posta kutumu değiştirdiler!"
Ne oldu?
“PK 650. 06446 Yenişehir-Ankara oldu!"
Ali Yüce, Almanya’ya gittiğinde, Rhein ırmağı kıyısından geçerken, domuzlar görmüş. Ne yapsın?
“Ekmekçi’nin size selamı var!" demiş, geçmiş...
Ali Yüce, “Şiir Tufanı” yapıtında, domuzlara da yer verir. “Domuzlar" başlıklı, Düsseldorf'ta 23.10.1988'de yazdığı şiir şöyle:
“Almanya 'da domuzlar/Çiftliklerinden kesim yerine/Kamyonlarla götürülür/Otoban hızında hayvanlar/Hem yorulur hem üzülür/Altüst olur sinirleri
Şölen verilir onlara/Eğlence düzenlenir/Şiır okunur Goethe ’den/Beethoven 'den Mozart 'tan Bach 'tan/Seçme parçalar dinletilir/Domuzlar kesilmeden önce stresleri giderilir
Uzak yoldan gelen domuzlar/Kamyondan iner inmez/Yorgun argın kesilirse/lezzetsiz olurmuş etleri/Ağız tadıyla yenmezmiş etleri."
Bir süre önce, Almanya'ya gittiğimde, Berlin'de yaşayan karikatürist Hayati Boyacıoğlu ile tanıştım. Karikatürü benim için mi yaptı, bilmiyorum. Bu, gözleri bağlanmış bir domuzdu. Yanında bıçak vardı. Takkeli, sakallı bir adam ellerini kaldırmış, gözleri kapalı dua ediyordu. Domuzu kurban edecekti besbelli. Karikatürü bana, “Mustafa Ağabey ’e" diye imzaladı. Onu camlatıp, domuzların yanına, odama asacağım!
Ankara Sinema Şenliği sırasında, izlediğim Bosna filmlerinin açlık filmleri olduğunu yazmıştım. Bosna'da savaştan önce, kasaplarda domuz etleriyle sığır etlerinin yan yana sergilenip satıldıklarını yazmıştım bir “Ankara Notları”nda. Sırplarla savaş başlayınca, laik Bosna, tutuculuğa itildi. Bosna'ya yardımlar "Mercümek"lere kaldı!
Berlin'de Hür Üniversite'de, üniversitesinin domuz çiftliğini gezmiştim. Yanımda çiftliğin veterineri ile, arkadaşım, öğrencim, Hasan Özkan vardı. Domuz ahırlarının temizliği görülecek şeydi. Veterinere:
“Ne temiz!” dedim.
“Elbette" yanıtını verdi. Yavru domuzların bulundukları bölümleri görecektiniz. Domuzların temizliğini biliyordum. Hayvanlar arasında, kendi pisliğinin üzerine oturmayan hayvan diye bilirim domuzu. Çok kimse bilmez. Domuz her şeyi yer derler. Ne yapsın yani? Aç bırakırsanız ne yesin? Çevrecilerin usları olsa, domuzu simge olarak alırlar. Domuz, ev artıklarını, bitkisel artıkları yer, etleri de yer. Bizim gibidir, hem et, hem ot yer. En çok sevdiği salep köküdür. Ona bayılır. Bir de dağlarda, toprağı kazıp, mantarları bulur, çıkanr. Böylece ormanda toprağı havalandınr. Böyle bir orman korucusu, doğa dostu yaratık başka var mı, bilmiyorum. Keçi ormanları yok ediyor da, ona kimse bir şey demiyor. Neden?
Gelip geçen tanm bakanları, ikide bir “devekuşu" besleyip yemekten söz ediyorlar. Yok devenin başı! Kim besler, kim yer devekuşunu? Deve kısmını Araplara yedirirsiniz belki! Gümrük birliğine girdik, gidiyoruz diyoruz. Kime ne satacağız? Baştan sona domuz eti yiyen Avrupalılara, koyun eti satabilir misiniz? Vehbi Koç'lar, Sabancılar neden domuz çiftlikleri kurmuyorlar? Yurtseverlik bu mudur? Suudi Arabistan’a mal satar gibi, Avrupa'ya satamazsınız. Hani Türkiye laik ülkeydi? Türkiye devleti, şeriat devleti mi? Burada sorumluluk, Çankaya'nın tepesinde kurulup oturan Süleyman Bey'e düşüyor. Benim halkım açlıktan kırılırken, ben oralarda oturamam.
Eski Türklerin yerleşik kesimleri domuz etini yerken, göçebe yaşamı sürdürenler, domuz eti yemezlerdi. Çünkü domuz, göçebelere göre değildi. Keçi, koyun, sığır, tavuk taşınabilir, ancak evcil domuz taşınamazdı. Domuzu ilk yasaklayan İbrahim, arkasından Musa oldu. Hıristiyanlık ilke olarak, “ağızdan girene değil, çıkana bakmalı” diyerek, domuz etini serbest bıraktı. Muhammed ise, Musa gibi yasakladı. Ancak, “darda kalıp yemek zorunda kalınırsa" yenebileceğini bildirdi.
Eski Anadolu’da domuz totem hayvanıydı. Tanrılara sunulan etlerdendi. Anadolu Uygarlıkları Müzesi'nde “domuz" idolü vardı giriş kapısında, nedense kaldırılmış!
* * *
Bu cumartesi Nâzım Hikmet Kültür-Sanat Vakfı’nın Danışma Kurulu toplantısı var. Vakfın kurucu Başkanı Samiye Yaltırım'ın ölümünün birinci yılı. Samiye Yaltırım'a sormuştum:
“Nazım domuz eti yer miydi?" diye. Gözlerime bakmış,
“Yerdi, ama yazma!" demişti. Kardeşini, ağabeyini düşmanlardan korumak istiyordu besbelli. Domuz deyip geçme!
Samiye Hanım'ı sevgiyle anıyorum...
25 Mart 1976'da ölen Şevket Süreyya Aydemiri de...