Ankara'da Selanik Caddesi 72 numarada yeni açılan “Tanbay" Sanatevi’nde, “üstadlardan bir karma " sergi vardı. Çarşamba akşamıydı, iğne atsanız yere düşmeyecek bir kalabalık. Beylik tören de var. Kültür ve Turizm Bakanı Mükerrem Taşçıoğlu konuşuyor. İçimden:
İyi, burada “Allah"lı konuşmadı! diye geçiriyor, Köyceğiz’deki konuşmasını anımsıyorum.
Tanbay'da, Şefik Bursalı, Mahmut Cüda, Ali Avni Çelebi, Cevat Dereli, Elif Naci, Edip Hakkı Köseoğlu, Zühtü Müritoğlu, Eşref Üren'in resimleri sergileniyordu. Kültür Bakanı Taşçıoğlu, Şefik Bursalı'ya bakanlık ödülünü verdi. Öğrendiğime göre, öbürleri bu ödülü daha önce almışlardı. Elif Naci, Zühtü Müritoğlu, Mahmut Cüda, Edip Hakkı Köseoğlu, Cevat Dereli gelmemişlerdi. Bir süre önce yitirdiğimiz Eşref Üren için, fotoğraflarından oluşan bir köşe göze çarpmaktaydı.
Elif Naci hastaydı. Mahmut Cüda da astım krizinden Cerrahpaşa'da yatıyordu.
Sergiyi gezerken, bir arkadaşım henüz yayımladığı iki dizesini okuyordu:
“Bir ülke ki ölüleri yaşayanlardan çok /Bir ülke ki ölüleri yaşayanlardan büyük."
Bugün iki ölüden söz etmek istiyorum. Biri, genci 49 yaşında öldü; Oktay Arayıcı. Öbürü Eşref Üren seksen yedi yaşında...
Oktay Arayıcı, çarşamba günü Zincirlikuyu’da toprağa verildi. Cenaze çok kalabalıkmış. Ölümünden önce, arkadaşlarını aramış, istemiş. Hiçbirini bulamamışlar. Kimi “Barış-2” davasında, kimi "Türkiye Yazarlar Sendikası" davası duruşmasındaymış. Haberi alıp, geldiklerinde ölüm haberini de almışlar. Yıkılıp kalmışlar…
Oktay, TRT'deki görevinden alınıp Deniz Yolları’nda bir göreve verildiğinde, odada masası bile yokmuş. İğreti bir masa koymuşlar. Görevinden ayrılmış. Parasızmış da. O sırada kanser olayı başlamış. Önce ciğerinin birini almışlar. Doktorlar;
Kanserin bu türü olduğunu bilseydik açmazdık! demişler.
Sonra beyine sıçramış kanser, ardından kemiklere yayılmış
Birkaç ay daha yaşamış, eşi Semiha hanımın bakımının verdiği dirençle...
“Aydınlar Dilekçesi”ne imza atmış hasta haliyle. Eşi Semiha hanım, İstanbul Üniversitelerinden birinde kimya doçentiymiş. Ona seslenmiş:
Sen imzalamadın mı daha diye...
Oktay Arayıcı’nın yapıtları arasında şunlar vardı:
"Seferi Ramazan Beyin Nafile Dünyası", "At Gözlüğü", "Bir Ölümün Toplumsal Anatomisi". "Rumuz Goncagül". Rutkay Aziz'le birlikte. Server Tanilli'nin yaşamına dönük "Geçit" adlı oyunun hazırlıklarını yapmışlarsa da, bu gerçekleşemedi. “Hürriyet". “Rumuz Goncagül”ü fotoroman yapmaya hazırlanıyor...
“Rumuz Goncagül", İstanbul Şehir Tiyatrosu'nda oynuyor. Ancak, başlangıçta yönetim oldukça güçlük çıkardı. Arkadaşları Tırtıl Paşa’ya giderek, oynanmasını sağladılar. "Rumuz Goncagül" uzun süre AST'ta oynadı.
Oktay Arayıcı'yı son, "Şan" Sineması’nda. "Oktay Arayıcı Gecesi"nde görmüştüm. O muydu? Eşinin kolundaydı. Saçları döküldüğü için başında şapkası vardı!
Hoşgeldin Ekmekçi, dedi... Tanıyamadım onu, baştan. "Oktay nerede?" diye sordum Şükran Ketenci’ye:
Şimdi el sıkıştın ya! dedi. Varıp bir daha konuşamadım. Bir düş gibiydi.
Eşref Üren'in “Tanbay" Sanatevi’nden başka, "Doku" Sanatevi’nde de sergisi açıldı dün. Doku'yu Mehmet Kıyat yönetiyor, adresi; Atatürk Bulvarı 69/230 AND işhanının yedinci katında...
Dr. Cemil Uğurlu, Eşref Üren'in ölümünden önce 26 Nisan 1979‘da, "doğa" ile ilgili bir yorumunu aldı. Başka sanatçılardan da aldı. Bu, "Sanat Çevresi"nin, önümüzdeki mart sayısında yayımlanacak. Cemil Uğurlu’nun, bir de "Sanat Çevresi”nden Hamit Kınaytürk'ün. "Ankara Notları”nda yayımlamak için izinlerini aldım. Cemil Uğurlu'nun, Eşref Üren'e ağıtını da vereceğim. Üren, doğa için şöyle demiş Uğurlu'ya:
"Bana göre doğa: Yıldızlı derin gökyüzü, binbir motifli, ışıl ışıl renkli, insana ressam olma çekicilikteki yeryüzüne görkemli bir peyzajdır.''
Sıcak yorumunun altına Eşref Üren, "Ressam ve yazar" diye yazmış. Cemil Uğurlu’nun. "Üren’e Ağıt"ı da şöyle:
"Bunca yıl 1 Ne güzel renkler bulmuşsun / Yeşiller / Maviler / Ve ötekiler.
Ne güzel kentler yapmışsın / Bozkırda Ankara'yı/ Güneşte / Ağaçlarla / Karla / Donatmışsın.
Ne güzel çiçekler dermişsin / Sümbüller / Laleler / Güller / Siyahlı beyaz vazolara yerleştirmişsin.
Ne güzel insanların var / Çocuklar oynar / Okul bahçelerinde / Adamlar yürür / Sokaklarda asûde (rahat, dingin).
Ne güzel bir sevgi vermişsin / İnsana / Göğe / Toprağa / Çiçeğe/Yaprağa /Artık gece oldu / Uyu doğanın bağrında/ Doğurgan toprağında."
* * *
15 gündür eğildiğim Aybastı olayı ile ilgili olarak Hükümet Başkanı'ndan, milletvekillerinden bir ses gelmiyor. "Konu nasıl olsa unutulur, geçer" diye mi düşünüyorlar?
26 Ocak 1985, Cumhuriyet