Doğan Öz Cinayeti: (8) Mahkemelerden Şantajla Karar Alıyorlar...

Eski Ülkücü Ali Yurtaslan, “İtiraflar”ında, üniversitelerde, mahkemelerde yaptıkları “rezaletleri" de sergiliyor. Ali Yurtaslan, bunların arasında, Gazi Eğitim'de kayıtları ülkücülerin nasıl yaptıklarını, ODTÜ'de silahları nasıl içeri soktuklarını bir bir anlatıyor. Ali Yurtaslan, 1977'den sonraki yılları anlatırken şöyle diyor:
“O zamanki mütevelli heyeti MC tarafından atanmıştı. Hemen hepsi bizi destekliyordu. En başta Rektör Hasan Tan, İdari İşler Genel Müdürü Ünal Bey, Sağlık-lş Sendikası Genel Başkanı Mustafa Başoğlu (O zaman ODTÜ mütevelli heyetindeydi), Muhasebe Müdürü Özcan Bey, Personel Müdürü Sevim Tapan, IBM Başkanı Atilla Bey (sonradan ayrıldı), Evrak Müdürü Baha Bey (sonradan Tariş'e geçti), Bütçe Mali İşler Genel Müdürü Şeref Çağlayan’dan (sonra ayrıldı) özellikle destek gördük. Bunlar ‘Hoş geldiniz. Hepimiz aynı dava için çalışıyoruz' dediler. Bizim işe alınmamız öncelikle bunların sayesinde olmuştur...
Mesela Hasan Tan biri ruhsatlı, diğeri ruhsatsız iki silahı okula getiriyordu. Bunları okulda bize veriyordu, biz kullanıyorduk. Yine Şeref ve Ünal beyler de okula silah sokmamıza yardımcı oluyorlardı. Ayrıca o dönemdeki jandarma komutanı da başımıza bir şey gelmeyeceğine dair teminat verdi. Bir hafta içinde 100 kişiyle işe başladık..."
“IBM kısmını denetim altına aldık" diye açıklamalarını sürdüren Ali Yurtaslan, daha sonra şöyle diyor:
“6 kasımda okul açıldı. Bu döneme kadar pek bir şey olmamıştı. Sadece tek tük dövme olayları vs vardı. IBM kısmını tamamen kontrolümüz altına almıştık. Burası okulun en hayati bölümlerinden biriydi. Sınav sonuçları burada değerlendiriliyordu. Daha sonra Bahçeli son durakta vurulan iki mühendis Muhittin Canberk ve Hasan Hüseyin Sanlı IBM kullanmasını öğretiyorlardı. Bunlar ODTÜ’ye sözleşmeli olarak ve bu amaçla gelmişlerdi..."
(Bu dönemde neler mi oldu? ODTÜ'de IBM’i kuran Doç. Necdet Bulut, izlenerek Trabzon'da öldürüldü. Yakup Kepenek, iki kurşunla ağır yaralandı. Kepenek, kendisini vuran ülkücülerin kim olduğunu bilmiyor. “Gelsinler, kendileriyle konuşacağım, bağışlayacağım!" diyor. Doğan Öz davası tanıklarından Ziya Aktaş'ın “keşifte bulunmayarak, apar topar ABD'ye ücretsiz izinle gitmesi, bu olaylardan sonradır. Kim bilir karı-koca Aktaş'lara ne baskılar yapıldı?)
Ülkücülerin işledikleri cinayetlerin yanında, adalete yaptıkları baskılar, tüyler ürperticidir. Ali Yurtaslan “İtiraf”larında “Hâkimleri elde etmek için rüşvet, şantaj ve baskı yollarını kullandık” diyor. Baskıları şöyle anlatıyor:
“Adliyeye düşen ülkücüleri kurtarmak için hemen MHP’li hâkim ve savcıları devreye sokuyorduk. Daha doğrusu, dosyaların bunlara gitmesini sağlıyorduk. Çeşitli durumlarda yardımını gördüğümüz hâkim ve mahkemeler şunlardı: Ulus'tâki adliyenin 1. ve 6. asliye ceza mahkemeleri. Ayrıca ağır cezalardan 5. ağır ceza ve sorguda 2. sorgu hâkimliği bizim için iyiydi. 5. ağır cezadaki kadın hâkim bize yardımcı oluyordu. Ülkücülerin daha çok bunlara düşmesini başarıyorduk. Çoğunun daha tutuklanmadan serbest bırakılmasını sağlıyorduk.
Ayrıca, 5. asliye cezanın başkatibi de bizdendi. 5. asliyenin kaleminde çalışanların tümü ülkücüydü. Burada çalışan ve Gazi Eğitim'de okuyan Yaşar ismindeki şahıs da bize yardım ediyordu..."
Ali Yurtaslan, yargıçların adlarını da vererek kime ne kadar rüşvet önerildiğini, rüşveti kabul etmeyen yargıçların da “şantaj”la yola getirildiklerini anlatıyor: “Hâkimleri tuzağa düşürmek için kızları devreye soktuk" diyor. Bir yerinde "İtiraf”ının, “Hâkim ve adliye görevlilerinin kızlarla yatakta fotoğraflarını çekerek şantaj yaptık" diye ekliyor. Şu açıklamaları yapıyor Ali Yurtaslan:
“1978 ’in Eylül, Ekim ve Kasım aylarında bu kurduğumuz tezgahla birçok hâkim ve savcıya kanca atıldı. Bunların bir kısmı tekliflerimizi kabul ettiler ve yukarda isimlerini belirttiğim (O belirtiyor, ben yazmadım!) dört kızla ilişki kurdular. Bunların kızlarla ilişkileri sırasında filmleri çekildi ve sonra kendilerine şantaj yapıldı. Tehditle yıldıramadığımız, rüşvet teklifimizi kabul etmeyen hâkimler bile bu durumla karşılaşınca isteklerimizi kabul etmek zorunda kaldılar.
Şantaja boyun eğen hâkimler şunlardı:
... Mahkemesi reisi: S.A.'nın davası karar safhasına gelmişti. Deliller toplanmış, adli tıptan rapor gelmişti. Kamuoyunda bu davaya çok ilgi vardı. Bizim için çok önemli olan, bu davayı uzatmak ve unutturmaktı. Sonra da beraat için çalışacaktık. Bu davanın hâkimine ne tehdit mektuplarıyla ne de rüşvet teklifleriyle isteğimizi kabul ettirememiştik. Fakat kızlardan biri gidip odasında kucağına oturunca kabul etti. Dosya bundan sonra dört defa adli tıpa gitti geldi. Böylece, yedi sekiz aylık bir zaman kazandık. Fakat sonra, sıkıyönetim gelince dosya buraya gönderildi ve planımız suya düştü..."