İnsan Hakları Derneği’nde oluşturulan 1402'lilerla ilgili kurulun başkam Nurkut İnan, arkadaşlarına:
Ekmekçi, 1402'liklerle ilgili iki yazı daha yazarsa, domuzlara fark atarız! demiş.
öyle güldüm ki, hoşuma gitti. Diyarbakır'da, insan Haklan Derneği Diyarbakır Şubesi’nin düzenlediği açıkoturumda da basını eleştirirken, sorunlarına kaplumbağalar kadar olsun yer verilmesini istedi SHP Mardin Milletvekili Adnan Ekmen. Açıkoturum sırasında, tatlı bir dille soru yöneltenlerden bir dinleyici okur d "Halepçe” ile “Kürt sorunu''na, domuz eti sorunu kadar değinmemi İsteyince, şu karşılığı verdim:
Ben özgürlüklerden yanayım. Kürt yurttaşların ana dillerini konuşmaları gerektiğini savunurum. Şovenizmin her çeşidine karşıyım. Nerede olursa olsun. Okurların da yazarın işleyeceği konulara karışmamasını isterim. O da yazarın özgürlüğüdür... Domuzlara karışmayın!
“Domuzlara karışmayın!" deyince, bir alkış koptu! Açıkoturumu İnsan Haklan Demeği Diyarbakır Şube Başkanı Mehmet Vural açtı. Nevzat Helvacı yönetti. Akın Birdal, Muzaffer İlhan Erdost, Adnan Ekmen konuştular. SHP Diyarbakır Milletvekili Fuat Atalay ile kardeşi Turgut Atalay ön sırada dinleyenler arasındaydılar “Emek Sineması" tıklım tıklım doluydu. Balkondakiler sıcaktan bunalmış gibiydiler. Ellerindeki gazetelerle, kâğıtlarla terlerini kurutmaya çalışıyorlardı. İnsan Hakları Demeği Başkanı Nevzat Helvacı, ilk olarak Prof. Servet Tanilli'nin Strasbourg'tan gönderdiği mesajı okudu. Tanilli çok alkışlandı. Tanilli, mesajında şöyle diyordu özetle:
“Sevgili arkadaşlarım,
İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi'nin bugünkü ilk toplantısına katılamadığım için pek üzgünüm; ama kafalar ve gönüller bir ya, üzüntümü bu hafifletiyor.
Ülkemizde temel insan haklarının korunmasında onca emeği geçen ve daha da geçecek olan insan Haklan Demeği. Diyarbakır' da bir şube açmakla çok iyi etmiştir, Çünkü Diyarbakır’dan, özellikle de hapishanesinden, son yıllarda öylesine canhıraş haykırışlar yükselmiştir ki, insan olarak erimişizdir; buralarda, insan haklarının çiğnenişi daha özel bir yoğunluk kazanmış ve bizi insanlığımızdan utandırmıştır; uygar dünyaya da rezil etmiştir.
Diyarbakır hapishanesi, bizim bugün de iç şuamız, kanayan ya- ramızdır...
Bu topraklar üzerinde atalarından kalan soylu bir mirasa dayanarak oturanların üstüne zulümle yürümek; şoven bir milliyetçilikten hareket ederek on lan aşağılamak, giderek düşman görmek, yurtseverlik değil, düpedüz yurt düşmanlığıdır.
Biz, şoven milliyetçiliğin damgasını taşıyan bu sahte yurtseverliğin karşısındayız. Ülkemizin sorunlarına, yeni ve çağdaş bir yurtseverlikten kalkarak bakacağız ve sorunlarımıza, lak sesli bir Türkiye'de değil, çoksesli bir Türkiye'de çağdaş çözümler geri bileceğimiz inanandayız; insan haklarına saygı da işte bu çok sesliliğin vazgeçilmez temelidir, gerçek yurtseverliktir.
Bunu sonuna değin savunacağız.
İnsan Hakları Derneği'nin Diyarbakır Şubesi'ne çok büyük görevler düşüyor. Burada görev alan arkadaşlarımın, bunun bilincinde olan yürekli kişiler olduktan inanandayım. Onlara gönülden başarılar diliyorum. Kapılarını, an kısa zamanda özgürlüğe açmayı ödevlerimiz arasında gördüğüm Diyarbakır hapishanesindeki mahkûm ve tutuklu arkadaşlarıma da bu vesileyle selamlar ve sevgiler yolluyorum.
Aziz arkadaşları.”
Prof. Tanilli'nin mesajının okunmasından sonra Akın Birdal konuşlu. İnsan Haklan Demeği Genel Sekreteri Akın Birdal, bir gün önce Almanya’dan dönmüştü. Ayağının tozuyla, Diyarbakır toplantısına katılmıştı. Birdal, Almanya'da, birçok kantta yapılan toplantılara katıldı. Bir toplantıda Uluslararası Af örgütü Türkiye temsilcisi H. Oberdieg ile Tanilli, Dursun Akçarn, Sacide Çekmeci, Kemal Özdemir, Cumhur Aytun, Melike Demirağ-Şanar Yurdatapan’larla birlikte olmuş. Akın Birdal, pasaportunu sekiz ay süren bir uğraşı sonunda alabilmişti.
Akın Birdal konuşmasına başlarken özetle şöyle dedi:
“İnsan haklan ihlallerinin en yoğun okluğu Diyarbakır'da bugün sizlerle birlikte olmaktan mutluluk duyuyorum. Yaklaşık sekiz yıldır, işkenceler, cezaevleri, darağaçları, baskılar, mücadelenizi engelleyememiştir, engelleyemeyecektir...''
Akın Birdal konuşmasında, insan Haklan Derneği'nin kuruluşundan bu yana karşılaştığı güçlükleri, engelleri anla». Akın Birdal insan Haklan Derneği'nin ilk 1946'da kurulduğunu söyledi. Birleşmiş Milletlerin aldığı bir karar uyarınca, “insan haklarının korunmasının ve savunmasının ancak böyle kuruluşlarda yaptırabileceği'' görüşü benimsenmişti. Türkiye’de de Mareşal Fevzi Çakmak'ın başkanlığında, eski Dışişleri Bakanlarından Tevfik Rüştü Aras'ın genel sekreterliğinde kurulmuştu. İlk kurulan derneğin başlangıç maddesi şöyleydi:
“Faşizme ve diktatörlüğe hizmet etmemiş herkes, bu derneğin üyesi olabilir."
Emek Sineması'nı dolduran kalabalık, Akın Birdal'ın sözlerinin burasında alkışı koparıyordu. Akın Birdal, konuşmasını sürdürüyordu:
‘Ama çok kısa bir süre sonra, bu derneğin komünistlerle işbirliği yaptığı ileri sürülünce, demek kendi kendini feshetme durumunda kalıyor. İkinci İnsan Haklan Derneği, 1962 yılında kurutuyor. Kısa sürede yaşamı sona eriyor. Üçüncüsü, bugün burada şubesini açmış dernektir. Dilerim, bu daha uzun ömürlü olur. Kuşkusuz, insan haklan mücadelesi, bütün dünya ülkelerinde var. Ama bu ülkelerde demekler, ikinci kuşak gençlerin sorunlarıyla ilgileniyor Türkiye'de, insan hak ve özgürlükleri konusunda, bu hak ve özgürlüklerin bütün insanlarca eksiksiz kullanılması, derneğimizce öngörülmüş ve amaç edilmişken biz daha insan hak ve özgürlüklerinin en temeli olan, başlangıcı olan yaşam hakkının korunması ve savunmasını yapmak durumunda kalıyoruz. Emekçi halkın örgütlerinin kapatılmasıyla kalınmadı, cezaevlerine yöneldi. Yaklaşık 633 bin insan, cezaevlerine gönderildi. İnsan Haklan Derneği'nin saptamalarına göre, 290 bin kişi gözaltına alındı, hepsi işkencelerden geçti...”
"Korucular" konusuna değinen Akın Birdal, "Devlet çalışma hakkını hiçbir alanda, hiçbir meslekte gözetmezken, salt koruculuk mesleğinde gözetmiştir. Bu mesleğin kullanımı da ölüm pahasına olmaktadır” dedi.
"Düşünce ve örgütlenme özgürlüğü” konusunda da Birdal, sözlerinin sonunda şöyle dedi:
“Düşünce ve doğrultuda örgütlenme hakkının kullanılabilmesi, demokrasinin temel gereklerindendir. Düşünce w örgütlenme hakkındaki sınırlamalar, salt, siyasal, ekonomik ve toplumsal geriliğimizin değil, aynı zamanda, bilim, sanat ve kültür alanında da arabeskleşmemizin nedeni olmaktadır. Demokrasi ve insan haktan günümüzün birindi sorunudur. Bunun çözümü demokratik laik bir toplum kurma isteği ve çabası içinde olur. Türkiye'nin değişim sürecini bu yörüngeye oturtmaktan başka yol kalmamıştır..."(Uzun alkışlar)
Muzaffer İlhan Erdost, “Değerli konuklar, sevgili arkadaşlarım, Diyarbakır Cezaevi, bir simgedir. Neyin simgesidir? İnsan onurunu korumanın en yüce simgesidir. Diyarbakır Cezaevi, işkencenin en ağırını, en şiddetlisini yaşayan ve onurunu koruyan insanların simgesidir. Diyarbakır Cezaevi, işkenceye karşı, onları tendi topluluktan içerisinde onursuzlaştırmak isteyenlere karşı, direnmenin en büyük örneğini veren, insanların simgesidir” diye konuşmasına başladı, çok alkışlandı. Erdost konuşmasını Ahmed Arifin bir şiiriyle bitirdi. ,
Muzaffer İlhan Erdost’la, bir gün önce Diyarbakır'da ABC Kitabevi'nde kitaplarımızı imzalamıştık. Pazar günü Hatay'a, pazartesi günü de Samandağı’na geçecektim. Hatay Valisi, pazar günü kitap kulübünün açılmasına izin vermemiş, imza güderi iptal edildi. Oysa, gazetenin o yöreyle ilgili baskılarında ilanları çıkmıştı. Elimde olmayan nedenle gidemediğim için, okurlardan özür diliyorum.
7 Haziran 1988, Cumhuriyet