Dil Derneği...

Türk dilinin özleşmesine çok emek vermiş Ataç’la ilgili pek çok fıkra, pek çok anı var; bunları yaşayanlardan dinleyip yeri geldikçe aktarmak istiyorum. Ataç, çok ince, çelebi adam, ama, yerinde taşı gediğine koymasını sever. Bir gün, Ömer Asım Aksoy'la yanındakiler sorar;
En tatsız içki hangisi?
Su! En kötü çalgı hangisi?
Ut! Ne eder? Suut...
Bunları sorarken kıkır kıkır güler. Arkadaşı Suut Kemal Yetkin'i iğnelemek istemiştir Ataç. Özleştirmeye sonradan karşı çıkan birisi için de “ekin iti!" der. Ekin iti de şudur: Ekinlerin içinde, köpek dolaşırken, pıtraktı bir ot, köpeğin burnuna dalar, acıtır. Onun için köpek, ekin tarlasında yürürken, başını havaya kaldırır. Ağır bir taşlama ya, öyle işte.
Ömer Asım Aksoy'un dün Cumhuriyet'te çıkan "Amaçtan Sapan Bir Kurum Var, Ama Hangisi?" başlıklı yazısını okumadıysanız, okuyun. Ömer Asım Bey'in bu yazısı daha bitmedi, ikincisi de belki salı günü yayımlanacak. 12 Eylül sonrasında, kapatılan Türk Dil Kurumu'nun yerine oluşturulan Türk Dil Kurumu’nun çıkardığı "Türk Dili" dergisinde ileri sürülen savları yanıtlıyor Ömer Asım Aksoy. 12 Eylül dilcilerinin suçlamalarına karşılıklar veriyor. Şöyle diyor girişinde:
"Eski Dil Kurumu'nda kırk iki yıl görev ve sorumluluk yüklenmiş bir kişi olarak bu savlar üzerinde durup açıklamalar yapmayı ödev sayıyorum.
Her gün yeni yeni örneklen görüyoruz. Atatürk'ün ilke ve devrimlerini çiğneyenler, söze ve işe Atatürk ilke ve inkılapları..' diye başlıyor, eylemlerini bu ad altında gerçekleştiriyorlar. Atatürk'ün kurduğu Türk Dil Kurumu’nun başına gelenler de böyle başladı, böyle gelişti..."
Ömer Asım Aksoy, bu doksanlık dil savaşçısı. 12 Eylül sonrasında oluşturulan yeni kurumun "hukuk ilkelerine!' aykırı bir eylem olduğunu belirtiyor. Şöyle diyor:
"Derin hukuk bilgisine gerek yok; sıradan bir kişiye soralım: ‘Bay Ahmet, Bay Ali'ye her yıl şu kadar para verilmesini vasiyet etmiş, şimdi bir yasa, ‘Bu para Ali'ye değil. Veli'ye verilecek' diyor. Doğru bulur musunuz?’ Ne yanıt vereceği belli değil mi?..
… Eski Dil Kurumu'nun varlığına son verilmediği, sadece bir düzenleme yapıldığı söyleniyor. Oysa durum düzenleme diye nitelenemez. Çünkü, Türk Dil Kurumu eskiden özel bir dernek iken şimdi bir kamu kuruluşu olmuştur. Eskiden yönetim ve yürütme organlar kendi üyelerince seçilirken şimdi devlet organlarınca atanmaktadır ve bu eylem tepeden inme bir görüşle gerçekleştirilmiştir..."
Atatürk'ün kurduğu Türk Dil Kurumu’nun kapatılıp darmadağın edilmesinde, başta Nazlı Ilıcak olmak üzere, Tercüman yazarlarının büyük katkısı oldu. Nazlı Ilıcak, bir yazısında 12 Eylül’ü bu nedenle desteklediklerini açıkladı. Onu da Nazlı Ilıcaklar'ın oyununa gelenler düşünsün!
Türk Dil Kurumu kapatıldıktan sonra, kamu kuruluşu dışında bir derneğin kurulması için yoğun çabalar harcandı. Birkaç arkadaşımız, gecelerini gündüzlerine katarak çalıştılar, girişimlerde bulundular. Mektup paralarını ceplerinden vererek, yeni bir "Dil Derneği" kurulmasına uğraştılar. Sonunda başarıldı. Dernek kuruldu. Dernek ilk açıklamasını yaptı. Kurucular kurulunda başkanlığa getirilen Prof. Cevat Geray, açıklamanın girişinde şöyle diyordu
"Türk dilinin özleşmesine ve gelişmesine, dil devriminin güçlenmesine katkıda bulunmak, bu konularda uğraş verenler arasında dayanışma sağlayarak uygar ve barışçı çabalarla bilimsel, yazınsal, ekinsel, sanatsal etkinliklere ağırlık verip öncülük yapmak ve Atatürk'ün başlattığı dil devrimini sürdürmek için; Atatürk'ün kurduğu Türk Dil Kurumu’nun eski üyelerince ‘Dil Derneği' adlı bir dernek kurulmuş ve tüzelkişilik kazanmıştır..."
Açıklamada daha sonra, yeni Dil Derneği'nde görev alanlar belirtiliyordu Tahsin Saraç asbaşkan, Doç. Dr. Aydın Köksal genel yazman, Sevgi Özel sayman, Ali Rıza Önder, Dr. Haldun Özen, Refet Erim, Ali Püsküllüoğlu, Beşir Göğüş, Orhan Asena, Atilla Göktürk yönetim kurulu üyesi olmuşlardı. Daha 23 kişi, Dil Derneği'nin kurucularıydılar
Demek kurulur kurulmaz, serüveni de başladı. İçişleri Bakanlığı, Ankara Valiliği'ne bir yazı yazarak Dil Derneği'nin kapatılmasını istedi. Ankara Valiliği, bir yandan Ankara Savcılığı'na yazarak derneğin kapatılması için mahkemeye başvurulmasını istedi. Bir yandan da dernek yöneticilerine yazdığı bir yazı ile derneğin çalışmalarının valilikçe durdurulduğu bildirildi. Vali buyruğuyla, Vali Yardımcısı Yahya Gür imzası ile, dernek başkanlığına yollanan 4.6.1987 günlü yazı şöyle:
"... Dernek tüzüğünüzün 1 ve 3 maddelerinde dernek, Türk dilinin özleşmesine ve gelişmesine katkıda bulunmak, Türkçenin özleşmesini, bütün bilim ve teknik, sanat kavramlarını karşılayacak yolda gelişmesini devrimci bir anlayışla ve bilimsel yöntemleri uygulayarak sağlamaya çalışmayı amaçlamaktadır, denmekle olduğundan anayasamızın 134. maddesine istinaden 2876 sayılı kanunla Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu oluşturulmuş ve bu kanunun 4-6-35 ve 37. maddeleri ile Türk dilini bilimsel yoldan araştırmak, tanıtmak ve yaymak görevi Türk Dil Kurumu’na verilmiştir. 2876 sayılı kanunla Dil Kurumu’na verilen bir yetkinin bir demekle sürdürülmesi söz konusu olamayacağından ve anayasamız başkalarına böyle bir yetki kaynağı olabilecek hüküm taşımadığından derneğiniz 2908 sayılı Dernekler Kanunu'nun 5. maddesinde yer alan kurulması yasak derneklerden olduğundan aynı kanunun 10. maddesinin 3. fıkrasına istinaden faaliyetiniz 4.6.1987 tarihli onayımızla durdurulmuştur..."
Türkçesi bozuk ama, böyle işte.
Savcılık, kurucuları mahkemeye verirse, yargılanacaklar arasında şunlar da var: Prof. Dr. Necip Bilge, Adnan Özyalçıner, Talip Apaydın, Salim Şengil, Yahya Kanbolat, Doç. Dr. M. Tahir Hatiboğlu, Gülten Akın Cankoçak, Doç. Dr. Türker Alkan, Mustafa Ekmekçi, Suphi Karaman. Prof. Dr. Cahit Talaş, Mehmet Aydın, Doç. Dr. Bahriye Üçok. Prof. Dr. Coşkun Üçok, Prof. Dr. Bahri Savcı, Yılmaz Dağdeviren, Berin Taşan, İskender Özturanlı, Prof. Dr. Özdemir Nutku, Ahmet Yıldız. Prof. Dr. Metin Özek, Ali Dündar..