Taşlamacı Mustafa Eşref, İlhan Selçuk'a şu dörtlüğü yazıp gönderdi:
“Yakayı kötü ete verdin İlhan Selçuk Bey,/Eskilere benzemez bu kez çok ağır suçun,/Öyle üç, beş yıl yelmez idam etmeli seni./Adam olmayanlara adam dediğin için!"
26 Eylül Dil Bayramının sabahı, saat 10.30'da Mülkiyeliler Birliği bahçesinde imza günü var; bir dolu yazar orada toplandı. Sevgi Özel, Haldun Özen, Ali Püsküllüoğlu'nun hazırladıkları “Atatürk’ün Türk Dil Kurumu ve Sonrası" adlı yapıtı imzalıyorlar, okurlara, birbirlerine. Gelemeyenler de var ama, çoğu gelmiş. Gelenler şöyle: Mehmet Aydın, Necip Bilge, Mustafa Canpolat, Jülide Gülizar, Sami Karaören, Mehmed Kemal, Cahit Külebi, Aziz Nesin, Emin Özdemir, Sevgi Özel, Haldun Özen, Ali Püsküllüoğlu, İlhan Selçuk, Şerafettin Turan.
Bilgi Yayınevi'nin çıkardığı yapıt, özenle düzenlenmiş. Eksikleri varmış, hazırlayanlar da söylüyorlar. Yine de, titizlikle taranmış yazılar.
Beylik törenler dışındaki bu dil bayramını Mülkiyeliler Birliği düzenledi. Çok da görkemli oldu doğrusu. Demek ki, Türk Dil Kurumu'nu kapatmakla filan bir sonuca ulaşılamıyor. Kapatılanın yerine, gerici bir kuruluşun oluşturulduğu göze çarpıyor. "Tercüman”cıların derdi oydu, Türk Dil Kurumu’nu kapattırıp, kendi kafalarında tutucu bir kuruluş oluşturulmasını sağlamak Nazlı Hanım, artık ayaklarını uzatıp yatabilir!
Mustafa Eşref, “Ankara Notları” için de şu taşlamayı yazmış:
Ankara Notları’na bir girdi ki domuzlar,/Karsa da öldürse de ne yapsa da gitmiyor./Ekmekçi domuzlardan belki usandı ama,/Domuzlar yakasını bir türlü bırakmıyor.''
“Ankara Notlan”nda zaman zaman domuz konusunu işliyorum ya, onu taşlıyor Mustafa Eşref.
Bayram güzel başlamalı, bayrama benzemeli. Okurlar, yemekte de kitap imzalatıyorlar. Aziz Nesin, ilhan Selçuk'a:
Kalemin yok, yazarsın! diyor, ilhan Selçuk:
Aziz, kalemin olmasa, yazar olduğun belli olmayacak! diye takılıyor.
Mülkiyeliler Birliği bahçesi şenlendi bir anda. Ayla Kutlu, Muzaffer İzgü. Tahsin Saraç, Sadık Gürbüz geliyorlar yanımıza. Muzaffer İzgü:
Bensiz bayram olmaz diye geldim İzmir'den... dedi. Biri
Bu bir toplu eylemdir, onun için de çok güzeldir... diye ekledi. Dost Kitabevi, çiçek göndermişti.
Kitaba, benim de iki yazımı almış düzenleyenler. İmzacılar arasında ben de varım. Bir bayan okur:
Sizi ilk kez görüyorum, dedi, yazılarınızı okuyorum ama...
Yüzgörümlüğü isterim! dedim.
Bilmem neden, okurlar karşısında heyecanlanırım. Bu yaşa geldim, sanki yeni başlamışım gibi yazıp çizmeye, beğenilmeyecek diye korkarım...
Yemekte, İlhan Selçuk’la yan yanaydık. Konu dilimiz, halkın kullandığı öztürkçe sözcükler. Selçuk'a, doğup büyüdüğüm yörelerde kullanılan “katalamak" sözcüğünü anlattım. "Katalamak", "Kovalamak”la birmiş gibi kullanılır, değildir. Katalamakta, bir şeyi yakalama amacı var, örneğin tazı tavşanı kovalamaz, katalar. Yakalayıp, kendine katmak ister. Avcılar bir avı gördüler mi, arkadaşlarına:
Katala, katala, bu yöne gelsin.... diye bağırırlar.
Kovup uzaklaştırmak istediklerimiz için kullanırız “kovalama" sözcüğünü. Diyelim, kapıya bir dilenci, ya da istenmeyen bir şey geldi:
Kov gitsin! derler.
Kiraz ağacına çıkıp, kirazlarını yiyen çocukları, kirazcı kovalamaz, katalar; yakalayıp dövmek de ister! Halkımız, Türkçenin böyle inceliklerini günlük yaşamında kullanır. Bu "katalama" sözcüğünün inceliğini unutup gitmiştim. Ali Nesin davası için Konya'ya gittiğimde, orada karşılaştığım savunman İlhan Ünsal anımsattı ...
Öğle yemeğinde Ataç da konuşuldu. Ataç unutuldu mu, diyenler oldu. Ataç unutulur mu hiç? Onun önemi, dilde özleşme geliştikçe daha çok anlaşılacak..
Deniz Baykal’ın oğlunun adı Ataç. Nurullah Ataç’ın, bende çok etkisi var. Arı dille yazmayı en çok ondan öğrendim. Onu okuya okuya, yazıda Osmanlıca sözcükler kullanmamaya alıştırdım kendimi. Ataç, dil devriminin önemini anlamış bir yazardı Yaşamını buna verdi…
Mülkiyeliler Birliği bahçesindeki imza günü, ardından öğle yemeği, daha sonra, Çağdaş Sahne'de, Dil Bayramı kutlaması. Asıl toplantı orada. Saat 14.00'te vardığımda, içeri girmenin olanaksız olduğunu gördüm. Tanıyan biri, sahne kapısından içeri aldı. Bir süre ayakta izledim konuşmaları, daha sonra, sahne merdivenine oturdum. Toplantıda sunuculuğu Jülide Gülizar yapıyordu. 90'lık Ömer Asım Aksoy ilk konuşmasını yaptı. Eşiyle birlikte gelmişti Ömer Asım Bey. Dil devriminin son üç yılda, geriletilmek istendiğini, Osmanlıcaya yöneldiğini anlattı. Dil çalışmaları, yeni kurulun elinde. Atatürk'ün amaçladığı ölçüde yürüyememekteydi. Atatürk Türk Dil Kurumu'nu "Devrim" sözcüğü “inkılap"a dönüşsün diye kurmamıştı. Ömer Asım Aksoy, "Eski biçimiyle kutlanan 26 eylüller dilerim" dedi.
Şerafettin Turan, "Bayramların en anlamlısı, yasal bir zorunluluk ya da görev ve protokol gereği olmaksızın, kişilerin salt özgür istençleri ve bilinçleri doğrultusunda etkin olarak katıldıkları günler ve toplantılardır" diye konuşmasına başladı. Türk dilinin özleşme yolunda gelişmesine örnekler verdi, konuşmasını şöyle bitirdi:
"Günümüzde yapay olarak ortaya çıkartılan engellere ve kimi aydınlarımızın içeriğini belirleyemeden ‘Türk-İslam sentezi’ diye öne sürdükleri sözde yeni davranışlara karşın halka, gençlere mal olmuş bulunan dil devriminin, Türkçenin özleşip gelişmesi, zenginleşmesi sürecinin durdurulamayacağına dün olduğu gibi bugün de yürekten inanıyorum. Ve İslamiyetin Türklerce kabulünden bu yana geçen 1000 yılı aşkın süre içerisinde eğer bir Türk-İslam sentezi gerçekleştirilememiş ise bundan böyle de bunun olamayacağını düşünüyorum..."
Bayram izlencesi zengindi, İlhan Selçuk ile Aziz Nesin, “Devlet ve Dil" konulu açıkoturuma çıktılar. Gençler, gözleri açık, uyanık, dinliyorlar, avuçları patlarcasına alkışlıyorlardı. O açıkoturuma, Oktay Akbal da katılacaktı, ancak sayrı oluşu nedeniyle katılamamış, “kutlama" yollamıştı.
Dil Bayramı dolayısıyla pek çok “mesaj" gönderilmişti. Bunlar arasında Nadir Nadi, Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Erdal İnönü, Süleyman Demirel, Hüsamettin Cindoruk, İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı Nevzat Helvacı, Petrol-İş Başkanı Tekin Akın, Öğretmen Dünyası Yazı Kurulu, Gülçin Çaylıgil, Metin Özek, Server Tanilli, Semih Tezcan, 27 Mayıs Milli Devrim Başkanı Suphi Gürsoytrak, Berin Taşan ile birçok eski TDK üyesinin mesajları vadı. Öğrenci derneklerinden mesajlar gelmişti. Mesajlar uzun uzun alkışlandı Server Tanilli, Strasbourg'dan yolladığı mesajında şöyle diyordu:
“Sevgili arkadaşlar.
Dil Bayramına uzakta da olsam gönülden katılıyorum. Dil devrimine, onun bugünkü sorunlarına, ben çok daha geniş açılardan bakıyorum. Şöyle söyleyeceğim: Biz, toplum olarak, en geç 19. yüzyılın ortalarında başlayan bir 'aydınlanma hareketi' içindeyiz.
Batıdaki aydınlanmadan farklı koşullarda ve gecikerek de ortaya çıkmış olsa, bizim aydınlanmamızın da Batıdaki gibi iki temel ilkesi vardır: Despotluğa karşı özgürlüğü gerçekleştirmek, bağnazlığa karşı da aklın egemenliğini tanıtmak. Bu ilkelerin ışığında Cumhuriyetle vardığımız ülkü, bağımsız, demokratik ve laik bir toplum yaratma ülküsüdür.
Bu ülkü, bizim aydın kişiliğimizin temelidir.
Dil devrimi, işte bu bağımsız, demokratik ve laik bir toplum yaratma ülküsünün ayrılmaz bir parçasıdır. Böyle bir ülküye inandığımız içindir ki, dilimize dört elle sarıldık ve onu toplumun ve çağdaş düşüncenin istemlerine yanıt verebilecek bir yetkinliğe ulaştırmak için çalıştık, bu uğraş bitmemiştir, sürüyor, sürecektir.
Türkiye'de dil devriminin düşmanları vardır diyoruz; vardır, çünkü Türkiye’de bağımsız, demokratik ve laik bir toplum yaratma ülküsünün düşmanları vardır. Dil devriminin düşmanlarının üstündeki örtüyü çekiniz, altından emperyalizmle işbirliği edenlerin, halka ve demokrasiye inanmayanların, akla, onun egemenliğine karşı çıkanların çirkin suratları çıkacaktır önünüze. Öyle olduğu içindir ki, özellikle son yıllarda, ülkemizde bağımsızlık, demokrasi, insan hakları ve laiklik uğruna kaç kuşağın özverisi ile kazanılmış mevziler yerle bir edilirken, dil devrimine onun kurumlarına karşı da saldırıya geçilmiştir. Bu saldırının, bir noktaya değin başarıya ulaştığı bir gerçektir. Ancak, sevgili arkadaşlarım, tarih, karşı-devrimcilerin öyküsünü anlatsa da, devrimlerin önünde, sonuna değin başarısını sürdürmüş karşı-devrimlerden hiç söz etmez. Bizde de öyle olacaktır. Dilde devrim yürüyecektir. Aydınlanma hareketimiz yasalarını yürütecektir. Bağımsız, demokratik ve laik bir toplum kurma ülküsünü, onun kültürünü yaratma ülküsünü terk etmeyeceğiz.
Gelecek buna inananlarındır. Hepinizi bu inançla selamlıyor, bayramızını içtenlikle kutluyorum. Nice nice devrimlere sevgili arkadaşlarım, nice nice bayramlara.."
Toplantıda, şiirler okundu. Toplantı Sadık Gürbüz'ün dinletisi ile sona erdi.
28 Eylül 1986, Cumhuriyet