Adam, önümden yürüyordu; elinde bir çanta vardı. Sabah saatin sekiz buçuğu. “Memur olmalı" diye düşündüm, “işine gidiyor". Ensesinden bakıyordum, kırlaşmış saçları var, yaşı kırkı aşmış olmalı. Yolun solunda bir kadın dileniyor.
Çoluk çocuğunuzun başı için bir sadaka... Allah çoluk çocuğunuzu bağışlasın!
Adam, önümde yürüyor. Dilenen kadının yanından geçerken ona döndü:
Devlet bize vermiyor ki! dedi.
Devletin görevlisinin dilenciye verecek yüz liracığı yoktu!
Danimarka’da sürgün yaşamının ardından, yurda gezmeye gelen ressam Cevdet Kocaman’ın sekiz yaşındaki oğlu Doğuş’la Ziya Gökalp Bulvarı'ndaki üst geçitten geçiyoruz. Orası, tartıcılarla, dilencilerle doludur.
Ne olur çık da bir tartıl abi! diyen çocuklardan geçilmez.
Doğuş, Danimarka'da büyümesine karşın Türkçe bilidir, ana-baba, bu konuda çok titizlik göstermişlerdir. Doğuş, yalnız dilenciyi bilmiyor. Danimarka'da dilenci yokmuş da. Babası Cevdet Kocaman, dilenen kız çocuğunu gösterdi:
Doğuş, bu kız ne diyor anlıyor musun? Kim bu?
Biliyorum, karşılığını verdi Doğuş, yoksul!
Dilenciye "yoksul” diyordu. Cevdet Kocaman anlattı:
Danimarka'da dilenmek yasaktır! Biri sizin yolunuzu keser, para isterse, ona sosyal yardım bürosunun adresini verirsiniz. "Şuraya git, sosyal yardım bürosu orada” dersiniz. Herkes öyle söyler. O büro, aç olan, parası olmayan herkese, en az ücrete yakın bir parayı hemen ödernek zorundadır. Bu para da onun karnını doyurmasına yeter. Toplum, orada sorunu böyle çözmüştür.
Ben de dilenen bir kadına bir gün, Hacı Turgut Bey'e gitmesini söylemiştim. Öyle kızdı ki...
8ir yanda dilenciler, bir yanda sürünen insanlar, bir yanda da lüks yaşam süren, koylardan çıkmayan Hacı TÖ, geeel keyfim gel!
İnsanlar, onurlarını yitirmekteler. Halk ozanı Hüseyin Çırakman aylar var, sayrıdır. Uzun yıllar çalışarak "Çorumlu Halk Ozanları" adlı bir çalışma yaptı, kara kara nasıl bastıracağını düşünüyor. Çırakman, son taşlamasında şunları yazmış:
"Zam sırtını kambur etmiş. / Eğil biraz daha eğil / Yaşantın elinden gitmiş. / Eğil biraz daha eğil / Dik duracak zaman değil!
Ekmek ye, peynir kokla. / Boyunu ölçme karnı tokla, / Acını içinde sakla. / Eğil biraz daha eğil, / Dik duracak zaman değil!
İş bulursan çalışırsın / Dert buldukça bölüşürsün, / Sen her şeye alışırsın. / Eğil biraz daha eğil, / Dik duracak zaman değil!
Olup biten neyin nesi, / Çıkmaz oldu halkın sesi, / Acep bu mu demokrasi? / Eğil biraz daha eğil, / Dik duracak zaman değil!
İster erkek, ister dişi; / Herkes sevdi bu gidişi, / Nene lazım üçü beşi. / Eğil biraz daha eğil, / Dik duracak zaman değil!
Şükür dersen sıkılmazsın, / Hücrelere tıkılmazsın, / Dar boğazda takılmazsın. / Eğil biraz daha eğil, / Dik duracak zaman değil!
Sakın ha, yolundan azma. / Kötülüğe kuyu kazma; / Birlik beraberliği bozma! Eğil, biraz daha eğil, / Dik duracak zaman değil!
Çırakman tavrını takın, / Aman kötü deme sakın, / “O” harfi olmamız yakın. / Eğil biraz daha eğil, / Dik duracak zaman değil!"
Hani Karadenizlinin öyküsü var; dayak yiyen Karadenizliye:
Sen niye vurmuyorsun? demişler:
Dik duramayrum, yanıtını vermiş, dik durabilsem vuracağum!
Seçimler geliyor, dik durmanın sırasıdır. Bitmiş, tükenmiş ANAP iktidarının tozunu atmak, olup bitenlerden dolayı hesap sorabilmek için dik, dimdik durmak gerekiyor. Hiçbir oyuna, tezgâha gelmeden. Hacı TÖ, şimdi kıs kıs gülüyor, ellerini uğuşturuyor mudur?
Milletvekili sayısını altı yüze çıkarttırıyorum; yüz de “Türkiye” milletvekili olacak; ANAP iktidarda kalamasa bile, ben tırmandığım yerde koltuğumu korurum. Koalisyon olmasın diyorduk ya, ne yapalım, ANAP bir ucundan yapışsa da olur. Bülent Bey, tam tahmin ettiğim gibi. Bu kez daha iyi bölecek! Kendisi pek bir şey kazanamasa da SHP’yi bölecek ya, biz ona bakalım. Seçimden sonra, Hazine yardımını biraz daha artırırız. Otobüs aldılar, olmazsa bir de uçak alırlar. İki kişiler, bize bir yükleri olmaz. Çağırdıkça da geliyor. Zaten çağrılarıma ondan başka uyan yok! Dost böyle günde belli olur. Ahmet’e söyleyeyim de televizyonunda ona biraz yer versin. Bize de çatıyor, çatsın. Görevini yapsın da...
ANAP, yani Mesut Bey, bugün seçime gitmek istese hemen gidebilir. Muhalefetin yardımına gereksinimi yoktur. Ama, ANAP'ın amacı, seçime gitmezden önce, gönlünce anayasa değişikliği yapmak, daha doğrusu yaptırmaktır. Anayasayı kendi değiştirecek gücü yoktur, iyi ki yoktur; bunun için muhalefet oylarına gereksinimi vardır. Anayasa değişikliğini istediği gibi yapamayınca, muhalefete:
Seçim istemiyorlar, kaytarıyorlar! demeye hiç mi hiç hakkı yoktur.
SHP’liler diyorlar ki:
Seçime evet, anayasa değişikliğine de evet; ancak bunları kâğıda dökelim; siz anayasa değişikliğini muhalefete yaptırdıktan sonra, seçim sistemini kendi çıkarınız doğrultusunda, düzenleyebilirsiniz. Bu konuda size hiç mi hiç güvenimiz yok. Bu yüzden İkisini de anayasayı da seçim yasasını da vazgeçemeyeceğimiz, bozamayacağımız anlaşmalara bağlayalım!
Ertesi günü gazetelerde başlıklar: "İnönü nazlanıyor, Demirel istekli - İki yıldır “Erken seçim” isteyen SHP lideri İnönü, Yılmaz'ın erken seçim çağrısına karşı "çeşitli şartlar" ileri sürüyor" (Sabah).. "ANAP rest çekti" (Cumhuriyet)..
| Dünkü gazetelerden kiminin başlıkları da şöyleydi: "Zirvede erken fiyasko" (Güneş), “Ankara’da psikolojik savaş başladı- Partilerde köstebek avı" (Günaydın), "3 parti anlaşamadı" (Milliyet).
Önceki günkü üçlü toplantıdan edinilen ilk izlenimler ANAP'lıların çelişkiler içinde kıvrandıklarıydı. Hikmet Çetin ile Hüsamettin Cindoruk’un zaman zaman ANAP'lılara “Açın şu Marmaris'i de sorun soracağınızı, telefon orada!” diye takıldıkları oluyordu...
DYP'liler, "Biz her şeye varız, ama SHP'nin olmadığı bir anayasa değişikliğinde bizden tek başına destek alamazsınız” diyorlardı. Hüsamettin Cindoruk, gelen anayasa değişikliği için "Şaşkın bunlar. Bir metin çıkaramıyorlar ortaya. Çocuk kandırmaya uğraşıyorlar" diyordu. Cindoruk, basına yaptığı açıklamada, Başbakan Mesut Yılmaz'ın "Adem baba gibi dolaşmasını" eleştiriyor, “Tarzan” diyordu.
En sert Hint Horozu Erdal Bey çıktı Mesut Yılmaz'a. Şöyle çıkıştı:
"... Şimdi seçime gidiyoruz. Seçimden sonra siz Başbakan değilsiniz. Muhalefete eşit davranmak, hatta daha çok saygı göstermek durumundasınız. Geliyorsunuz, emir veriyorsunuz. Biz de dinleyeceğiz öyle mi? Yok öyle şey. Siz kim oluyorsunuz Sayın Başbakan?.. Şimdi vatandaşa gideceğiz. Hangi yasayla gideceğiz, onu bilmiyoruz. Bize söylemiyorsunuz. Hangi yasayla gidersek gidelim, vatandaşımızın sizi bir daha iktidara getirmeyeceğine eminiz. Bundan hiç kuşkumuz yok. Hangi yasayla seçime gidersek gidelim, vatandaşın kendisine destek olacak, kendisine insanca davranacak, kendisine güven verecek bir iktidar kuracağına eminiz. O da siz değilsiniz Sayın Başbakan..."
ANAP istediği seçim yasasını çıkarabilir mi? ANAP grubu içinde hayır. ANAP grubu içinde, Mesut Bey’in 100 üye dışında yandaşı yok. Bunu biliyor. Onun için muhalefeti, "Seçimden kaçıyorlaaarrr!” diye sıkıştırmak istiyor. Kimi gazeteciler de gazeteci olduklarını unutup kendilerini Fransız Reklamcı Seguela sanıyorlar. Mesut Bey'in "reklam" değirmenine su taşıyorlar! Vehbi Koç durur mu? O da taşıyor...
15 Ağustos 1991, Cumhuriyet