Aybastı'dan bir telgraf geldi, arkadaşlar, ilgilendiriyor diye, bana verdiler. Telgraf, Aybastı'da. SODEP’ten, ardından belediye meclisi üyeliğinden ayrılan Cemal inan'dan. Şöyle diyor:
“Cumhuriyet Gazetesi Yazı İşleri Müdürlüğüne- ANKARA
Köşe yazarınız Mustafa Ekmekçi müteaddit defalar adımı kullanarak yazılar yazmıştır. Ben hiçbir zaman resmi makamlardan bir baskı görmedim. Politikanın şahsım için iyi bir şey olmadığını anladığım için belediye meclisi üyeliğinden ve partiden istifa etmiş bulunuyorum. Gazetenizin köşesinde yazdığınız yazılar asılsızdır. Bunu size aksettirenler kasıtlı söylemişlerdir. Bundan böyle, lehime ve aleyhime yazı yazmanızı istemiyorum. İnsanlık adına rica ederim."
Cemal İnan
Bu “Ankara Notları”na, Cemal İnan'ın telgrafıyla değil de, bir fıkrayla başlamak istiyordum. Satır arasında çok şey anlatan telgrafı başa aldım. Fıkra ise şöyle: Bandırma’da yetmiş yaşında, Gemalmaz Süleyman Efendi adında bir kişi varmış. Herkes severmiş Gemalmaz Süleyman Efendi’yi. Süleyman Efendi, bir gün on sekizinde bir kızla evlenmiş. Bir süre sonra da yürek durmasından ölmüş. Dostları, Gemalmaz Süleyman Efendinin mezar taşına şu dörtlüğü yazmışlar:
"Aaah, Gemalmaz o Süleyman Efendi can kim / Rihleti cümle ehibbasını nalan etti/ yetmişinde maraz-ı aşk ile şaha kalkıp/ gemi aldı azıya cennete dörtnal gitti!"
Dörtlükte geçen, Osmanlıca sözcüklerin Türkçeleri şöyle:
Rihlet- ölüm; ehibba= dostlar; nalan etmek» inletmek, ağlatmak; maraz-ı aşk» aşk hastalığı; cümle» tüm, tümce...
Dörtlüğü Nurullah Ataç çok severmiş, Cahit Külebi de ondan dinlemiş...
*
Çarşamba akşamı, Grek’lerin ulusal günlerinin yıldönümü kokteylinde, hükümetten kimse yoktu da, çokluk eski bakanlar göze çarpıyordu. İhsan Sabri Çağlayangil, Hasan Esat Işık, Kâmuran İnan, Erdal İnönü, Cezmi Kartay, Kamer Genç, Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri Necdet Tezel’in eşi Mina Tezel görüp konuştuklarımdı. Mina Tezel yalnız gelmişti. Şöyle dedi;
Eşim Necdet, Atina’da Büyükelçilik yaptı. Orada, kişisel dostluklar edindim. Gelmesem olmazdı...
Dışişleri, elçilikteki kokteyli "boytot"mu etmişti? iki general gözüme çarptı. Geçtiğimiz yıllarda Konsey üyelerinin geldiğini anımsadım. Bazı büyükelçiler, müsteşarlar oradaydılar. Çinliler, Meksikalılar, Arnavutlar... Kanada elçiliği müsteşarı Harry Sterling'e Bulgar elçisini gösterdim:
Gidip bir konuşmak istiyorum, dedim...
Sen konuş, ben de konuşacağım...
Konuklarını, Büyükelçi Konstantopoulos ile eşi, Konsolos Apostolidis Dimitri İlapaulos, Askeri Ataşe General Karadino karşıladılar. Basın Ataşesi Papaeftim’in yardımcısı bayan Mako, gazeteci Katherina oradaydılar. Cengiz Çandar da kokteyle gelmişti.
Hasan Esat Işık'la, Turgut Bey'in, Amerika gezisini konuşuyorduk. O, Başbakanın hemen ABD yetkilileriyle görüşmeyip, New York'larda şurada, burada gezip tozmasını eleştiriyor:
Başbakan, New York'a değil, Washington'a gitmeliydi. Çağrıyı yapan orada... diyordu. Işık, Atatürk döneminin Bayındırlık Bakanı Kel Ali(Çetinkaya)'nın, bir Almanya gezisini anlattı. Şöyle: Kel Ali, Alman Bayındırlık Bakanının çağrılısı olarak, 1937'de Almanya’ya gider. Tren Berlin’e varır. Silindir şapkalı adamlar, karşılayıcı gelirler. Kel Ali Sorar:
Hangisi bakan?
Burada, bakanın gelmesi gelenekten değildir efendim, onun için müsteşarlar filan gelir, karşılar...
Bizim de geleneğimiz, der Kel Ali, çağıranın gelip karşılamasıdır. Eh, madem o gelmiyor, ben de trenden inmem, dönerim!
Aman efendim, birkaç dakika bekleyin... derler, az sonra, gelenekler bozulur, Alman Bayındırlık Bakanı istasyona gelir Kel Ali de trenden iner...
30 Mart 1985, Cumhuriyet