Demirhan Genez Felaket Ali

Demirhan Genez’i, ilk ne zaman gördüm, nasıl tanıdım anımsamıyorum. Onu hep Ankara Sanat Kurumu'nda görürdüm. Hatta, zaman zaman onu görmek için giderdim desem daha iyi. Bir gün sordu:
Ekmekçi, sende ilk Meclisin gizli tutanakları var mı?
Yok!
Bende var, ben sana getireyim. O, benden çok sana gerekli, inceler, yazılar yazarsın. İstediğin zaman da geri verirsin!
Buluşmak için sözleştik.
Bir akşam elinde kocaman bir torbayla geldi Sanat Kurumu’na, öyle işime yaradı ki, gizli tutanaklar. Kaç yazı yazdım bilemiyorum...
Her gördüğünde, daha bir şey konuşmadan:
Yaz kardeşim, derdi, sen yaz, yaz!
İyi de, hiç eleştirmiyorsun yazdıklarımı, neler yazmalı?
Yaz, sen yaz! Sen bilirsin ne yazacağını...
Bilmiyordum, Sanat Kurumu'nun “1” numaralı üyesiymiş. Ölüm ilanlarından öğrendim bunu da. Geçenlerde öldü. Sayrılığını geç duymuştum. Erol Benderlioğlu'yla geçmiş olsuna gidecektik, olmadı. Ölüverdi Demirhan Bey. Eşi Mualla Genez’i de bir akşam Ferda Güleyler'de görmüş, tanımıştım. Tiyatro yapıtları çeviriyordu. “Perşembe Kadınları” onun çevirisiydi. Devlet Tiyatrosu'nda oynandı oyun, gidemedim. Demirhan Genez’i, kulağımda çınlayan o tümcesiyle anımsayacağım:
Yaz kardeşim, yaz!
Almanya'da elektronik mühendisliği öğrenimi görmüş, Ulaştırma Bakanlığı'nda çalışmış. Ferda Güley, 1974'te Ulaştırma Bakanı olunca, onu Tesisler Dairesi Başkanlığına getirmiş. Dokuz ay çalışarak, Meclisteki ışıklı “var”, “yok” tablosunu o gerçekleştirmiş. Maltepe’den kaldırıldı cenazesi, ona da gidemedim. O gün, yazı günümdü. Çalışmam gerekirdi. “Demirhan Genez, beni bağışlar!” diye düşündüm.
Sen yaz kardeşim, yaz! diyecekti ne bileyim...
Eşi Mualla Genez'e, Sanat Kurumu'nun tüm üyelerine, arkadaşlarına başsağlığı diliyorum. Sanat Kurumu, böyle bir üyesini yitirdiği için öksüz gibi...
* ★ ★
“Felaket Ali” geldi Cumhuriyet Bürosu’na. Felaket Ali, dünya tatlısı bir arkadaş. Azıcık çok içer. Karıncayı incitmez. Adı Ali Hüsrevoğlu, bir iki şiiri “Ankara Notları”nda çıktı. Eşi, iki oğlu Kanada'da. Bir ara o da Kanada'ya gitti, döndü. Ona giderken;
Kanada’ya gidince, orada Milliyet’in Kanada muhabiri Engin Aşkın var, ona selam söyle! dedim. Engin'i görememiş, ama telefonlaşmış. İki ozan bir sardırmışlar, anlatamam. Engin Aşkın, daha çok zenci ozanlardan çeviriler yapıyor. Böyle bir seçmesi de var. Nikaragualı ozan Juan F. Guiterrez'den çevirisi şöyle:
“Şiirler yazdılar gecede / Yüreklerde sevgiyi onurlayan /Açtılar kapıları güzelliğe / Sözcüklerin görkemiydi yankılandı / En yüceye ulaştılar gecede.
Bir yangın gibiydi yurt sevgisi / Yüreklerin en acılı özlemiydi o / Sevgiden tutkunluğa uzanan boyutta! Yeşerdi yeşil yeşil ozanların sevgisi.
Yıldızların büyüttüğü ışıltıydı / Yürüdü köprülerde ozanların sevgisi / ölümsüz anılarda çoğalır simgeler / Çağırır özgürlüğe kimbilir hangisi.
Tüm gizemleri yankılar kuşlar / Gördüm yüzlerini parıldayan sularda / Sürgüne zorlanır ozanların sevgisi / Yanıt vermeyen suskun sularda.
Ölüm kopardı yaşamı damarlardan / Ama yok olmadı kökü ozanların / Bir umut ağacıydı evrenin burcunda / Yeşerir çiçekleri evrende ozanların.”
Engin Aşkın, Felaket Ali’ye yazdığı mektupta özetle şöyle demiş:
2 Şubat 87 tarihinde Ankara’dan yolladığınız mektuba, henüz bitirdiğim Nikaragualı ozanın çevirisiyle yanıta giriştim. “Ozanlar” adını taşıyan bu şiirin yanı sıra, bu sıralar, Orta Amerika'nın ve Küba'nın yiğit ozanlarından çeviriler yapıyorum. Kızınıza yolladığım mektubun elinize geçmesine çok sevindim. Epeyi meraklandıydım doğrusu. Yolladığın küçük paket için sonsuz teşekkürler. Ruhi Su'nun o görkemli sesiyle, yurdu anımsıyorum. Benim sizden istediğim tek şey, sizin sağlığınızı ve mutluluğunuzu bildiren bir iki satırdır. Satırlarla da olsa, taa Kanada'da tanıştığım bir ozan dostun sesi, “ışığı unuttuğumuz bu zifiri karanlıkta” esenlikler veriyor bana. Türkiye'de, dergilerdeki eski ilişkimi yeniden tazeledim. Gösteri, Varlık, Adam, Kıyı gibi dergilere yeni yaptığım çevirileri yolladım geçen ay. Milliyet’te pazar günleri “Dünyada Bu Hafta” başlığıyla çıkan “taşlama” öğeli yazılarımı bilmem okuyor musunuz? Bu yazıları, kendi şiirlerimi ve 1965-87 arasında yaptığım çevirileri birer kitapta toplamaya giriştim. Bakalım olumlu yanıt alabilecek miyim yayınevlerinden? Toronto'ya gelecek olan ozan Halman, özel bir şiir gecesinin onur konuğu olacak. Talat Halman, 20 yıldır yazışmama karşın, bir türlü yüz yüze gelemediğim bir ozan. Amerika'da, New York'ta bir üniversitede profesörlük yapıyor.
Ekmekçiden bir bayram kartı almıştım. Görürseniz selamlarımı lütfen iletiniz.
Dileğim sağlıklı olmanız ve tebessümü korumanızdır. Yakında Türkiye'ye özlem gidermeye geldiğimde muhakkak görüşüp, bolbol ve ozanca söyleşiler yapacağız. Esenlikler ve saygılarla...”
“Felaket Ali” adını, Ali Hüsrevoğlu'na Mehmed Kemal mi takmış ne, bilmiyorum. Şiiri sevdiği gibi, fıkraları da sever. Şimdi anlatacağım fıkra, onundur...
İbas, mahallenin hırsızıymış. Herkes onun hırsızlıkla geçindiğini bilirmiş. Ahmet Ağa, bir gün karşılaştığında sormuş;
İbas, işler nasıl gidiyor?
İbas, karşılık vermiş:
Abi, iyi bir eve nişan koyduydum, ev sahibi deyyus anahtarı bana bıraktı!