Demirağ’larla Ördük...

Taşlama ustası Mihneti, bir taşlama yazıp yollamış. Taşlaması şöyle:
"Çağın gerisinden bakar bir kişi / Üstü başı kan içinde leş gibi / Dünyası karanlık, bilinmez işi, / Gece gündüz iblis ile eş gibi...
Ne yol olur üzerinden aşılır, / Ne insandır arkasına düşülür, / Şartlanmıştır inat eder koşulur / Semer vurmuş sırtı yara "çüş" gibi...
Sever gösterişi fiyaka satar, / Yılışır, sırıtır bir de kıç atar / Düşküne saldırır, zorbayı tutar, / Ağa kapısında "karabaş" gibi...
Mihneti, sanmam ki akıl - sır yete, / Bir türlü yanaşmaz iyi niyete, / Her şeye benzemiş insandan Öte, / Dolaşır ortada vatandaş gibi..."
Mihneti, taşlamasının altına şu notu da düşmüş:
"Sevgili dost,
Halk ozanım ben taşlama yönüyle, bir aynaya benzetirim. Ona her bakan kişi, öz yapısıyla kendisini görür. Atalarımız: “Söz meclise söylenir, herkes payını alır” demişler. Selam, sevgi. - Mihneti ***
Hollanda'nın Amsterdam kentinde. Hollanda Türk İşçileri Birliği Başkanı Nihat Karaman öldürüldü. Bir süre önce Almanya’nın çeşitli kentlerine gittiğimde, Hollanda'ya da geçmiştim. Ankaralara telefonlar ederek Nihat Karaman çağırmıştı Hollanda'ya. Şöyle diyordu:
Frankfurt'a bir toplantıya gelecekmişsiniz. Hollanda'da sizin okurlarınız var, bekliyorlar. Ben gelip sizi Frankfurt'tan alabilirim.
Bir şey diyemiyordum:
Vallahi kardeşim Nihat Bey, geziyi dağıtmak istemiyorum, ama Frankfurt'tan sonra ne yapacağımı kesin kararlaştırmadım. Bielefeld’de, Nebahat Hanım'ın çağrısına. "Evet" dedim. Oradan telefonlaşırız...
Bielefelde, Nebahat Pohlreich, oranın Türk-Danış Başkanıymış. Prof. Server Tanilli'ye:
Ekmekçi, Mainz'a. “Namık Kemal G0nü”ne geliyormuş. Eğer, Bielefeld'e gelmezse, canıma kıyacağım, intihar edeceğim! demiş.
Tanilli böyle dedi. Eh. gideceğiz artık, kızcağız canına kıymasın!
Meğer şaka ediyormuş. Çalışkan bir kişi, Almanya'ya geleni ne yapıp edip. Bielefeld'e uğratıyor. Bana da şöyle dedi:
Aziz Nesin'e söyle, gelmezse canıma kıyacağım, intihar edeceğim!
Aziz Nesin de gitti. Daha kimler? Fakir Baykurt, Dursun Ak- çam, Server Tanilli, daha çoook...
Hollanda'ya geçmeyi de kafama koymuştum. Oradaki Türk işçilerl, sığınmacılarla konuşacaktım. Frankfurt'ta. Oya Baydar-Aydın Engin var. Onlarda kalıyorum. Nihat Karaman, oraya da telefonlar etti. Trenle çaktım yola. Amsterdam'da Nihat Karaman'ın arkadaştan karşıladılar. Toros Tekeli'yi, daha birkaç arkadaşı Türkiye’den tanıyorum. Ne olur, ne olmaz diye elime bir de Cumhuriyet Gazetesi almışım!
Orada da düzenlenen toplantılarda konuştum. İşi başından aşkın olan Hollanda Türk İşçileri Birliği başkanı Nihat Karaman, yanımdan hiç ayrılmadı. Yıkardır Hollanda'daymış Nihat Karaman. Amsterdam Belediye Meclisi üyeliğine seçilmiş. Saygın bir yeri var oralarda. Hollanda'da iki gece kaldım. İkinci günü, Nihat Karaman:
Leiden'a gideceğiz dedi, buraya yakın. Oradaki üyelerimiz de sizi tanımak istiyorlar...
Gittik. Orada konuşmayı bitirdikten sonra, işçilerden biri:
Burada. Hollanda televizyonunda Başbakan Turgut Bey'in bir konuşmasını izledik: Çok üzüldük, dedi...
Neymiş o?
İsterseniz, konuşmayı ben videoya aldım, hemen getirip, size dinletebilirim...
Arabasına alladı gitti. Video bandını getirdi, izliyoruz. Hollanda TV'sinden muhabir, Turgut Bey’e soruyor:
Hollanda'daki Türk işçileri arasında işsizlik oranı oldukça yüksek. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Kabahat sizin, diyor yamanda Turgut Bey, işsizlere “İşsizlik yardımı” yapıyorsunuz. Bu yanlıştır. Siz de bizim gibi "serbest piyasa” ekonomisi uygulayın. İşsizlere yardım etmeyin. Biz öyle yapıyoruz!
Şaştım da kaldım. İşçiler de şaşırmışlardı. Almanya'da, Hollanda'da Avrupa'nın hemen her ülkesinde, işsizler "işsizlik yardımı" alırlar. Bu çağdaş bir anlayış, bir insanlıktır. Nasıl öyle konuşmuş Başbakan? Doğrusu anlamak kolay değildi...
Ben asıl Nihat Karaman'ı anlatıyordum. İşte o değerli kişi, İsmail ileri adında bir Türk'ün kurşunlarıyla öldü. İsmail ileri, bir süredir işsizdi. Neden öldürdü Nihat Karaman'ı? Nedeni daha bilinmiyor...
***
Başbakan Turgut Bey'e kurşun sıkan ülkücü Kartal Demirağ, bu işi neden yaptığını bir türlü söylemedi. DGM savcıları Ülkü Coşkunla, Nusret Demiral da bir şey alamadılar. Sızan bilgilere göre ülkücü Demirağ, polislerle hırsız pofla oyunu oynuyor. Zaman zaman konuşuyor, bazı adlar, adresler veriyor. Gece gündüz çalışan sorgucular, verilen adreslere gidiyorlar. Ne öyle bir adres var, ne de öyle kişiler...
Senin verdiğin adreste, öyle bir yer yok, öyle adamlar da yok!
Ülkücü Demirağ, kahkahalarla gülüyor!
Olayın göze çarpan bir yanı var; Kartal Demirağ, “ülkücü” olduğu halde, ne Başbakan Turgut Bey, ne DGM savcıları Ülkü Coşkunla, Nusret Demiral, ne de TFT, sanığın “ülkücü” okluğunu şimdiye dek açılamadılar. Neden? Olayı yaratan, sola bulaşmış biri olsaydı öyle mi olurdu?
Cumartesi günü, Eğitimciler Derneği Başkanı Ali Bozkurt’un basın toplantısını izledikten sonra, Körfez’e, “Cumartesi arkadaşları”yla buluşmaya gittim. Geleneksel cumartesi yemeğindeydim. Konu, ülkücü Demirağ’dı. Bir arkadaş şöyle dedi “10. Yıl Marşı"nı anımsatıp:
Demirağ'larla ördük, anayurdu dört baştan!