Çizgiler...

Gerici gazetenin tutucu bir bayan yazan, geçenlerde «sevecen», «yaşam», «kuram», «özveri» sözcüklerinin. «müstehcen manalar tedai ettirdiğini» yazmaz mı? Bir doçent böyle söylemiş, o da aktarıyor!

Şaşırdım, kaldım Bir bayana, bunları yakıştıramadım. Bir öğretim üyesi arkadaşım, şöyle dedi.

— İnsan organlarının ayrıntılarıyla incelendiği ders, anatomi dersidir O derste, insanın tüm organları incelenir incelenmek zorundadır.

Anatomi dersinde, profesör, kız öğrenciye sormuş:

— Bana Öyle bir organ söyle ki normalden beş yüz kez büyüyebilsin...

Kız kızarıp bozarmış. Karşılık verememiş. Profesör şöyle demiş:

— Sen hüsrana uğrayacaksın. Sorunun yanıtı, «gözbebeği» dir...

Arı Türkçe ’ye karşı çıkacaklar ya, sonu nereye varırsa varsın, umurlarında değil...

Sözcükleri, sokaktaki adamdan devlet başkanına değin herkes kullanır, usuna bir şey gelmez de, Öz Türkçe ‘ye karşı olanlar, onu yaralamak için olmadık şeyleri yaparlar

Bilgisizler de. Geçenlerde, Cumhuriyet'e çatmak için, Behçet Kemal Çağlar'ın bir taşlamasını Nazım Hikmet’e mal edivermedi mı? Yanlışlarını öğrenseler de düzeltmezler. Türk basını bu durumlara gelmiş işte...

Günlerce, olmadık saldırılarla Orhan Apaydın'a yüklendiler. Neden? İstanbul Barosu seçimlerini, kendi kafa yapılarında biri alsın götürsün diye. Yazıp çizdikleri, baştan sona uydurmaydı.

Ne yapmalı, diye düşündüm durdum. En iyisi bulaşmamalıydı. Durmadılar. Adamı yaralamak için, olmadık şeyleri yaptılar. Manşetlerden haberler verdiler. Bunlara basında «tezgahlanmış haber» denir. Belli bir amaca yöneliktir. Gazetecilikle de ilgisi yoktur. Tüccar gazeteciler böyle şeyler yaparlar.

Önceki akşam, Türk idareciler Derneğinin yıllık yemeğinde Uğur Mumcu söyledi, Orhan Apaydın'ın seçimleri kazandığını. Nasıl sevindim, onca saldırıya karşın Apaydın’ın başarıyla çıkmasına.»

Türk İdareciler Derneği’nin yemeğinde içişleri Bakanı Selahattin Çetiner, Başbakanlık Müsteşarı Necdet Çalp, İçişleri Bakanlığı Müsteşarı Rıfat Kaplan. Ankara Valisi Mustafa Gönül de vardı...

Bazı genç valiler, kaymakamlar, tanıdık tanımadık bir dolu İnsan...

O arada, gönlümden Orhan Apaydın’ın başarısına bir kadeh kaldırdım.

Sınıf arkadaşım, Doktor Derviş'i gördüm orada...

— Ekmekçi. Turgut Özal bizim sınıftaydı anımsıyor musun?

Hiç anımsayamadım. Parlak bir öğrenci olsa anımsardım.  Belleğimde iz bırakmamış demek!

Derviş fotoğraflarımızı getirecek de göreceğim. Belki o zaman anımsarım...

Başka kimler vardı yemekte? Erkan Oyal oradaydı. Çağdaş Gazeteciler Derneği Başkanı Yılmaz Ateş. Uğur Mumcu bir aradaydık. Gene yönetici dostlarla söyleştik.»

Eski milletvekili, kaymakamlar, daha görevlerine başlamadılar. İşsizler, işsizlik kolay mı? Eski Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı, Menekşe Pasajında havlucu dükkânı açtı. Önceki gün açılışı vardı, gidemedim.

Valiler arasında yapılan değişiklikler olumlu karşılandı kamuoyunda. Bu değişikliklerden tutucular pek hoşlanmamışlardır. Onlar, partizan valileri, kaymakamları ararlar. 12 Eylül’e neden, nasıl geldiğimizi de bir anlatırlar ki. Küçük dilinizi yutarsınız dinlerken. Kendilerinin hiç sorumlulukları yokmuş, olmamış gibi.

Gençlere yüklenirler, onları dünyada bağışlamak istemezler de «stok affı» dendi mi bayram ederler. İzinsiz silah taşıyanlar için, 12 Eylül’den hemen sonra. Bir çeşit af çıktı. İzinsiz taşıdıkları silahları, patlayıcı maddeleri belli bir süre İçinde, getirip teslim edenler ceza görmediler. Bunu kimse yadırgamadı, iyi de oldu. Ama, stok affı pek öyle değil gibi.