Çizgiler...

Bazı taşlamalar vardır, kime yazıldığı, niye yazıldığı önemli değildir. Onların güzel olup olmadığına bakılır. İşte, böyle bir taşlama:
“Hiç güvenim kalmadı atasözlerimize/Birlikte yayılıyor pekala kurtla kuzu/Bir de “akıllı domuz çok yaşamaz" demişler/Yetmiş yaşına bastı, ………. domuzu!"
Bir taşlama daha, Mustafa Eşrefin o da, kime yazıldığı belli değil, şöyle:
“Şiiristan denilen güzeller ülkesinde/Bir kemküm dede varmış, çürük mallar seçermiş/Arada bir eline bakireler geçerse/Takma dişleriyle ırzlarına geçermiş!"
Bu hafta oldukça dolu geçti: Devlet Tiyatroları’nın açılışını izlemedim. Çağrılı değildim. Kırk yıl önceki sanatçıları çağırmışlar. Yolda Hilmi Girginkoç’u gördüm. Onu unutmuşlar. Çağırmamışlar...
Beni öldü sanıyorlar dedi. Ben artık ölüyüm!
Yıllar var. Devlet tiyatrolarından soğumuştum. Çağırmadığıma sevindim desem yeri. Işık Yenersu'nun çalıştırmadığı yerde ne işim var?
Ankara Palas'ta Çin Halk Cumhuriyeti’nin otuz beşinci yıl kutlamaları. İlginçti. Gelenleri, şöyle bir köşeden seyrediyorum. Büyükelçi Zhou Jue ile eşi. Konuklarını karşılıyorlar. Çırpınıyorlardı. Çin Elçiliğine ilk kez ticaret müsteşarı göreviyle bir "Uygur" da atanmıştı. Kokteylde en son sırada takkesiyle o da vardı. ANAP’lı Halil Şıvgın, Uygur’u şapır şupur öptü! "Anlıyorsun değil mi?" gibilerden göz ucuyla baktı...
Fransız Kültür Merkezinde, Turhan Doyran'ın "Paris Fotoğrafları Grafikleri" sergisini iki kez gezdim. Turhan Doyran’ı şiirlerinden bilirdim. Yüz yüze gelip tanışmamıştım. Hüsamettin Bozok söylemiş, "Ekmekçi'yi bul. Tanış" demiş. Turhan Doyran, Fransa'ya yerleşmiş, Fransız uyruğuna girmiş. Fotoğraftan grafikleri ile uluslararası üne kavuşmuş. Çok yerde sergiler açmış; ancak, usu, düşüncesi burada, Türkiye’de kalmış. Onunla konuşurken, ‘dışardakiler’i düşündüm.
Fransa'da çalışıp ekmeğini kazanan Selçuk Demirel’in de, "Nev" de sergisi vardı. Selçuk, bu kez "gözler"i işlemişti çokça. Gözler... Gözler...
Anadolu'da söylerler, "Arkanda da gözün olsun." derler. Neden adamın arkasında da göz yapmadın? Arkada gözü olmak "güvensizliği" simgeler.
Evet, diye karşılık verdi. O da çizilebilir...
"Eski" de Hayati Mismani Hasan Pekmezci, Vedat Can sergileri, “Doku”da Adnan Turan'ın,. Zafer Gençaydın'ın sergisi ilgi çekiciydi. Zafer Gençaydın kendine özgü biçimiyle, karabasan havasını işlemiş...
Böylesine çizgileri görünce, kafamdan siyasal çizgiler çizmek geçiyordu. Bulvar Palas salonundaki "Halkçı Parti" toplantısını, çizgiler çizerek izledim. Bir oyun nasıl çizilir politikada? Onu gözledim. Başkanlık yerinde oturan Calp’in yüzü asıktı. Calp, orta bir yol bulmadan yana görünmedi. Bir toplantıda:
Ya ben, ya onlar! mı dedi?
Uzun süredir değinmedim bu tür konulara. Ancak, yakından izliyor, duyuyordum. Calp bir toplantıda karşıtları için:
Renkleri belli oldu, demiş. Biri de karşılık vermiş:
Sen kendi rengine bak!
İpler çoktan kopmuştu. Necdet Bey, delikleri kapatmadan yanaydı gözlemcilerin söylediklerine göre, toplantının başında toplantının basına açık olup olmaması oylandı. Basına kapalı olacaktı. HP'liler arasında eski gazeteci arkadaşlarımız da vardı. Biri çıkıp "Basına kapalı tutsak da, gazeteciler öğrenip yazacaklar. En iyisi açık yapalım toplantımızı" demedi. Dışarı çıkarılan gazeteciler de, kapı aralığından dinleyip içeride olup bitenleri bir bir yazdılar, içeride konuşuluyordu.
Aman önlem alalım. Dışarıya haber sızmasın.
Bu sözler bile dışarıdan duyuluyordu.
HP’deki gelişmelerin bu noktasında bir HP'li şöyle dedi:
Daha mı iyi oldu, daha mı kötü bilemiyorum. İsmet Paşa, AP ile CHP'yi bir çatının altına toplayabilmişti. Ama, Calp bunu yapabilir miydi?
Calp, söylentilere göre, bir aydır partiye uğramıyordu. HP'liler, Calp'le konuşurken, ANAP’lı Vural Arıkan kapıyı açıp içeri girdi. HP'lilerden sonra o konuştu. Ne konuştular acaba? Başbakan Özal'ın, Vural Arıkan’ı uzaklaştırmak istediği kesin. Arıkan, ANAP içinde, eski AP’lileri aratmayacak yapıda gibi, eee, arkadan "Doğru Yol" geliyor. O da kuşkusuz ANAP içindeki AP eğilimlileri etkileyecek. Bir kımıldama başlayacak mı size? ANAP içindeki, Malazgirt’ten Söğüt’ten dem vuran. Uygur Çinliyle şapur şupur öpüşen Halil Şıvgın ile arkadaşları ne yapacaklar?
Kim ne derse desin, bunun sonu erken seçime dek gider mi gider. Diyeceğim şu ki, ANAP’taki çatlak HP'dekinden daha da önemli. Bakalım gözleyelim çizgileri.
Sergi gezerken, bir arkadaş anlattı fıkrayı, şöyle: Bir kadın cam silerken, bilmem kaçıncı kattan düşmüş aşağıya. Aşağıda da bir çöp bidonu varmış, kadıncağız tepesi aşağı çöp bidonuna yığılmış, ölmüş. Bacakları yukarıda, öyle kala kalmış.
O sırada, oradan bir Karadenizli geçiyormuş, gelip bakmış, kadının bacakları havada, orasını, burasını yoklamış, mırıldanmış:
Uyyy, demiş, daha kullanılırdı. Niye çöpe attılar acaba?