7 Eylül, Torbalı'nın kurtuluş günüydü. O günler 9 eylüle dek, o yörelerin kurtuluş bayramıdır. Babam da geçmiş oralardan kurtuluşta. Süvariymiş. Ağabeyime anlatırmış o günleri; ağabeyim, Kırkağaç Savcılığına atandığında şöyle demiş:
Kırkağaç'a geldiğimizde Kırkağaç yanıyordu, yangından ormana saklandık...
Nazilli'nin, Aydın'ın kurtuluşu da o günler içindedir. İlhan Selçuk, Aydın'da 7 Eylül İlkokulu'nda okumuş. İlhan Selçuk, Torbalı'ya kurtuluş günü iletisi (mesajı) yolladı; Rıfat Ilgaz da öyle.
Torbalı'da "Basın ve Gülmece Etkinlikleri” içinde, ölen gazetecilerle, yaşayan gazetecilere cadde-park adları verildi. Çağdaş Gazeteciler Derneği başkanıyken ölen Rafet Genç’in anısına, bir parka adı verilirken, karikatürcü Altan Erbulak'a bir alan ayrıldı. Yaşayanlardan da Fevzi Hepşenkal'la, Abdurrahman Dilipak adları birer caddeye verildi.
Konumuz basın-gülmece ya, Torbalı Belediye Başkanı Ertan Ünver'e takıldım:
İşlerinize karışmam, belediyeniz karar vermiş, caddelere, sokaklara adlar koymuşsunuz. Sizin yerinizde olsam, Abdurrahman Dilipak adını bir çıkmaz sokağa verirdim!
Abdurrahman Dilipak’la anlaşabileceğimi sanmıyorum; kuşkusuz o da benim "köy enstitüleri"ne, “domuz"a ilişkin yazılarıma kızıyordur; ben de onun Torbalı'da açılan sokağından geçmeyiveririm!
Dilipak'ın dili oldukça sivri: "Argos" Dergisi'nin Nisan 1969 sayısında yazdığı "Din, İman Vesaire" başlıklı yazısı şöyle başlıyor:
“On yılda on beş milyon genç çıktı yeni okullardan ve bunlardan Fransa'ya tahsile giden bir grup, bir arkadaşları ölünce, onu defnetmek için aralarından namaz kılan bir kişiyi bile bulamadılar... Fakat dini tören yapılmadan gömülmesini de istemiyorlardı... Bu konuda cenaze namazının nasıl kılınacağını, daha önce Türkiye'de yaşamış bir Ermeni papazdan öğrenerek, yalan yanlış, şekli bir törenle gömmüşlerdi-
Camiler ahır yapılmış, Sultanahmet Camii'ne bile at ve eşekler bağlanmıştı. Bir tarafta saman yığılmış, öte yanda beygirler tepişiyordu... Sultanahmet'in at bağlanan tarafındaki çiniler at sidiğinden zarar görmüştü."
Baştan sona yalan yanlış, kulaktan dolma, şişirme dedikodu- lan böyle yazıya dökmeyi bir gazeteciye yakıştıramadım. Atatürk dönemini, CHP'nin tek parti dönemini kötüleyecek, belli); ama yalana başvurma zorunu neden duyuyor? Kaynağı kim? Yo. Aynı yazıda “köy enstitüleri”ne geçiyor; o da baştan sona yalan yanlış şeylerle sürüp gidiyor. Şöyle diyor özetle:
“İmam hatipler kapatılmıştı. Din-şeriat yoktu, irtica ve yobazlıktı o. Yeni uygar Türk toplumunun temelleri, köy enstitüleri vasıtası ile atılacaktı!
Köy enstitüleri aslında Türkiye'de modern bir kolhoz malzemesi olacaktı, öğrenciler iş içinde eğitilecek ve geleceğin Türkiyesi'nin kurulmasında en yaygın anlamda bu köy öğretmenlerinden yararlanılacaktı. Tarımdan teknikten, sağlıktan anlayan, sanat ve edebiyatta ilgili ateist bir gençlik olacaktı bu...
Köy enstitüleri mücadelesi bir yandan Müslüman halkla bir çatışma içinde idi, öte yandan milliyetçi gruplarla aralarında bir Türklük-Moskofluk tartışması başlatmışlardı.
Allah, din, evlilik müessesesi enstitü çevresinde düşman ilan edilmişti. Kapalı bir komün hayatı yaşanıyor, enstitülere tahsis edilen arazilerde ve burada devlet imkânlarının tasarrufunda haksızlıklar görülüyordu.
Öğretmen - öğrenci ilişkileri, öğrencilerin kendi aralarındaki ilişkiler büyük ölçüde cinsel serbestiye sahipti...
Enstitülerin örgütlenmesinde büyük ölçüde Sovyet modelinden yararlanılıyordu. Okula ders verenler arasında, daha sonra komünist hareket içinde yer alan birçok ünlü isim bulunmaktadır. Behice Boran, Niyazi Berkes, Sabahattin Ali, Korkut Boratav da bulunuyordu.”
Abdurrahman Dilipak'ın anlattığı yıllarda, kendisi doğmadığı gibi (Dilipak 1949 doğumlu). Korkut Boratav da 1940 yılında beş yaşındaydı. Beş yaşındaki çocuk köy enstitülerinde nasıl ders verir? Dilipak'ın en küçük bir araştırmaya bile yanaşmadığının, yanlışlara nasıl kapıldığının en güzel örneği değil mi bu? İşte böyle çıkmaz sokaktadır Dilpak! Yazısında, köy enstitülerine olduğu gibi, onun kurucusu İsmail Hakkı Tonguç'a da büyük haksızlık ediyor. Olmadık şeyleri söylüyor. Torbalı Belediyesi ile Torbalı halkı gerçekten büyük bir hoşgörü örneği veriyorlar. Hoşgörü ne güzel bir şey!
Mahmut Makal, yeni çıkan “Ağlatı" adlı yapıtında tüm eleştirileri yanıtlıyor. Bir yerde şöyle anlatıyor Makal, Tonguç'u:
“Tonguç'u ezenlerin bugün adları nasıl unutulmuşsa, şimdi ona ve eserine saldıranların sonu da öyle olacaktır. Engin kültürü, yurt ve insan sevgisiyle, dönmeden yaşayan, halka hizmet yolunda son nefesine kadar eriyen Tonguç, insanlığın her zaman örnek alacağı bir büyük eğitim savaşçısıydı. Değme babayiğidin varabileceği aşamalar değildi vardığı yerler. Herkes yamalı pantolona, testide su soğutmaya katlanamaz... Meziyet düşmanlarının anlayamayacakları kadar yüce bir meziyettir bu.
Karısının kumar parası tükenince, çıkarları zedelenince partiden partiye koşan, vatanı, Sakarya'yı kafasından silenlerin yanında bir Tonguç yetiştirmiş olmamız da tesellidir yine...”
Okuyun Makal’ın son yapıtını, köy enstitülerine yapılan saldırıları, saldırılara yanıtları okuyun!
10 Eylül 1989, Cumhuriyet