Cıkkk!

Bir okur Adana'dan Gavurdağları eteklerinden fıkralar yollamış. Şöyle:
“Babamlar, Andırın'ın bir köyüne kız kaçırmaya gitmişler. Herkese ayrı ayrı görevler verilmiş. Babama da kızın babasını kollamak düşmüş.
Çukurova’da ayın aydınlığı gündüz gibidir yaz günü. Herkes çardakta yatıyor. Kızın babası yerde haymanın altında yatıyormuş. Babam mavzeri kızın babasının alnına dayamış. Adam uyuyor. Bu arada, kızı ata bindirirlerken gürültüden kızın babası uyanmış. Babam mavzere fişek sürmüş, gürlemiş:
— Uyanık mısın ne lan? demiş.
Adam bakmış ki, mavzer alnında:
— Cıkkk... demiş.”
Öbür fıkra da şu:
Babamın muhtarlığında bizim köye bir yabancı gelmiş. Karşı köye, Yeşilinüstü’ne gidecekmiş. Babamdan, yolu sormuş. Babam anlatmaya başlamış, elinin parmağıyla:
— Çambayırı‘nı geçince, Çatalmazı’dan yana dön, gövdaş görünür... diye yolu gösteriyormuş. Adam, babamın parmağının gösterdiği yere değil, gözüne bakıyormuş. Babam dayanamamış,
— Bre oğlum, sen parmağımın ucuna bak; eğer gözüme bakarsan, daha çoook dağ dolanırsın köye varmak için… demiş.”
Okurun ne güzel de bir dili var. “Geçenlerde, diyor. Gâvurdağları eteklerindeki bizim tarlaya gittim; püren, bozanak, boruk çiçek açmış. Arılar bal devşiriyor çiçeklerden. Duygulandım, arındım “
Üzerinden müdürlük görevini almışlar. “Öğretmenlik, özüme döndüm yeniden” diyor. Babası:
— Yiğidin başında boran olmalı! dermiş.
***
Kurtuluş Savaşı sıralarında 1922‘de Ankara’ya atanan Sovyet elçisi Aralov, Mustafa Kemal’in konuğu olarak Türk cephelerini gezer. Hasan Ali Ediz'in çevirdiği “Bir Sovyet Diplomatıma Türkiye Hatıraları” adlı yapıtta, Akşehir'i, Nasrettin Hoca’yı, Aralov şöyle anlatıyor:
“... Sabahleyin Akşehir mezarlığına gittik. Türk halk hicivcisi Nasrettin Hoca’nın mezarı da orada bulunmaktadır. Hocanın mezarı büyük bir saygı görmekte, çevresinde her zaman bir kalabalık görülmekte, burası bir çeşit ziyaret yeri sayılmaktadır. Mezarı ziyaretimiz sırasında, mezarın çevresinde çarşaflı Türk kadınları, bir çok da subay bulunuyordu. Subaylar ateşli ateşli konuşuyorlardı.”
Mezarın üzerinde, çoğu Nasrettin Hocanın fıkralarından alınmış birçok yazılar vardı. Bazılarının söylediklerine göre, bu mezarda kimse yokmuş. Nasrettin Hoca bu mezarı kendisi yaptırmış ve öldüğünü etrafa yayarak, bilinmeyen bir ülkeye çekip gitmiş.
Gece Mustafa Kemal, Nasrettin Hocanın serüvenleriyle, onun padişahların hocaların, zenginlerin hileciliklerini meydana vuran davranışlarıyla ilgili birçok fıkralar anlattı.
İsmet Paşa’yı da ziyaret ettik. Geri kalan zamanımızı, Mustafa Kemal’in karargahında geçirdik...”
***
Ankara’da Psikologlar Derneği'nce yayımlanan “Psikoloji” dergisinin. Psikoloji Kongresi özel sayısında, Nasrettin Hoca fıkralarının, Aisopos, Grimm ve Türk halk masallarının, moral gelişim devreleri açısından incelenmesine ilişkin ilginç bir araştırma var. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi araştırma görevlisi Üstün Dökmen’in araştırmasına göre, Nasrettin Hoca fıkraları şöyle değerlendiriliyor.
“... Nasrettin Hoca fıkralarının masallara oranla daha üst düzeyde moral mesaj taşımasının nedeni, fıkralarda ‘mizah' öğesinin bulunmasıyla açıklanabilir. Fakat bu yanlış olur. Çünkü hiç moral değer taşımayan, buna karşılık insanları güldüren birtakım fıkra türleri ya da vodviller vardır... Nasrettin Hoca fıkralarının üst düzeyde moral, mesai taşımasının temel nedeni, bu fıkraların insanı merkez kabul etmesi, insana değer verilmesinin gereğini vurgulamasıdır. Masallarda genellikle kanunlar ön planladır, adeta insanlar kanunlar için yaşar. Nasrettin Hoca'da ise, kanunlar insanlar için yaşar; asıl önemli olan insandır. Kadılık görevini yüklendiği bazı fıkralarında, mevcut kanunları kişilerin haklarını korumada yetersiz bulduğunda kendisi, duruma uygun bir ahlâki ilke geliştirmektedir. Bu fıkralarında Hoca, toplumsal değerleri irdeleyen bir ahlâkçı olarak karşımıza çıkmaktadır.
Masallarda genellikle, kıssadan hisse çıkarılarak ‘Şu davranış doğrudur’ denilmektedir... Bu noktada Nasrettin Hoca fıkralarının masallara üstün olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü fıkralarda, dinleyene belli bir sonuç empoze edilmemekte ve onun üzerinde düşünmesine yol açacak bir ikilem sergilenmektedir. Çocuğun ya da gencin bulunduğu moral gelişim düzeyine uygun fıkraların seçilmesi halinde. Nasrettin Koca fıkralarının moral eğitiminde yararlı olabileceği görüşündeyiz...”