Çeşitleme…

Profesör Sedat Veyis Örnek'in ölümünün birinci yıldönümü günü, DTCF Tiyatro Bölümü öğrencileri, onun “Türk halkbilimi” adlı yapıtından uyarlanan “Ölüm doğum  evlenme” adlı oyunu oynadılar. Kurgu-yönetim; Yeşim Müderrisoğlu’nun, sahne denetimi. Ergin Orbey'in, Ergin Orbey ile öğrencileri, “Belgelerle Kurtuluş Savaşı” oyunundan sonra, bu oyunu da gerçekten iyi oynadılar. Gülerken gözlerimden yaşlar boşandı. TV yöneticilerinin akılları varsa, bu oyunu da, tüm vatandaşlara gösterirler. “Belgelerle Kurtuluş Savaşı” nasıl beğenilmişti? Bu da öyle. Oyunu, tiyatro Kürsüsü Uygulama Sahnesinde seyrettik. Fakülte Dekanı Prof. Yaşar Yücel ile Prof. Sevda Şener, daha bir öğretim üyesi, önce konuşmalar yaptılar. Sonra, Sedat Veyis Örnek'in Anadolu’nun çeşitli yörelerinden çektiği, doğum-evlenme-ölümle ilgili renkli fotoğraflar gösterildi. Sonra da gençler, oyunu oynadılar. Tahsin Saraç, Necati Zekeriya, Ayhan Cermen birlikteydi. Necati Zekeriya, genç oyuncuları Üsküp'e çağırmayı düşünüyor. O da oyunu çok sevdi. Öğrencileri, Sedat Veyis Örnek’i yaşattılar. Sevda Şener;
— Sedat Veyis Örnek bir yerlerden bizi seyrediyordur, dedi
Metin And, DTCF Tiyatrosuna “Yoksul Tiyatrosu” diyor. Öyle ya, parası yok pulu yok. Oyunu da paralı göstermiyorlar. Kimi öğrenciler, apartman komşularını, arkadaşlarını çağırmışlar. Biz de oyunculardan Rengin Samurçay’ın çağrılışıydık..
Cuma günü sabah, Mamak’ta TÖB-DER duruşmasındaydım. Almanya'dan gelen genç bir Alman avukat da duruşmayı izledi. Avukatlar savunma yapıyorlardı. Önce Halit Çelenk konuştu. Ardından sırayla. Şükrü Günel, İlhan Dişçi, Günfer Karadeniz, yazılı savunmayı okudular. Duruşma sırasında sanık öğretmenlerden İlhami Şen, yargıca elini kaldırarak, hasta olduğunu haber verdi. Yargıç, İlhami Şen'in dışarı çıkarılmasına izin verdi. Hastalanan öğretmen, az sonra döndü, yerine oturdu. Yüzü sapsarıydı. Soruşturdum, tansiyonu çıkmış. Duruşma bitince, arkadaşları koluna girip götürdüler.
Alman avukat Dr. Jurgen Fisher'e, konuşmaları bir öğretmen çevirdi. Fisher, yargıcın izniyle, dinleyiciler arasına değil, gazetecilerin, avukatların arasına oturtuldu. Böylece, duruşmayı rahat izledi. Ancak, duruşma sırasında konuşmak yasak olduğu için, çevirmen sözlerin Almancasını kağıda yazıp, Fisher’in önüne koyuyordu. Alman avukata, 141-142’yi anlatmak epeyce zor oldu. Arada. Fisher'le azıcık konuştuk. Frankfurt’ta, “Alman Avukatlar Birliği”nin üyesiymiş. Birliğin 1500 üyesi varmış. Alman Öğretmenler Birliği ile Avukatlar Birliği, orada dayanışma içindeymiş. Birlik, Türkiye'deki TÖB-DER davasını izlemek için, Dr. Jurgen Fisher’i, tüm masraflarını karşılayarak göndermiş...
Alman avukat Dr. Jurgen Fisher, sanıklara savunma için tanınan onbeşer dakikalık süreyi az bulduğunu söyledi.
Yugoslav Büyükelçi Recep Ciha, cuma günü öğleyin Büyükelçilikte, Yugoslavya'nın Kurtuluşunun kırk birinci yıldönümü dolayısıyla bir kokteyl verdi. MGK üyesi Nurettin Ersin, Devlet Bakanı İlhan Öztrak, İçişleri Bakanı Selahattin Çetiner, Sağlık Bakanı Necmeddin Ayanoğlu da oradaydı. Öğle saatinde verilen kokteyl çok kalabalıktı. Bir köşede, eski Senato Başkanı Sırrı Atalay ile eski Meclis Başkanı Kemal Güven konuşuyorlardı. Kokteyle, sanatçılar da çağrılmışlardı. Talip Apaydın, Tahsin Saraç, Orhan Asena. Necati Zekeriya, Cahit Kulebi, Mahmut Tali Öngören, Gülten Akın, Mustafa Şerif Onaran bir aradaydılar. Talip Apaydın söyledi, onun “Kurtuluş Savaşı” adlı yapıtından da dava açılmış...
Danışma Meclisine giren Mahir Canova da oradaydı.
— Ben, Mahir Canova'yım! dedi.
Andı içerken, “Lâik” sözcüğünü atladığı için. Başkan ona andı yineletmişti. Mahir Canova’yı görünce neden Devlet Tiyatroları Genel Müdürünü anımsadım bilmem. Yıllardır Genel Müdürlük koltuğunu korumasını beceren kişi anımsanmaz mı? Ziya Demirel’le uğraştı son olarak. Yılların sanatçısı Ziya Demirel, Danıştay’da açtığı davayı kazandı. Ama, Genel Müdürün, bu kararı da uygulatacağını kimse sanmıyor…
Devlet Tiyatrosunda olduğu gibi, Devlet Opera ve Balesinde çalışan sanatçıların da başları dertte. Genç genç sanatçılar, Opera Genel Müdürü Yalçın Davran’ın, son emeklilik yasasından yararlanarak, kıyımlara başlayacağından korkuyorlar. Genel Müdür, bir yandan kıyımları hesaplarken, bir yandan da sanatçı açığını kapatmak için emekli olmuşları çalıştırmaktaymış. Emekli olmuş sanatçılar, dolgun bir ücret alabilmek için, yeniden sahneye dönmek isteyebilirler. Ama, sanatçının yetişmesi, gelecek kuşakların hazırlanması daha önemli değil mi? Kıyımın doğramanın sanat dünyasında yapılması ne acı.
Önceki yıl, Yalçın Davran, solistlerle yaptığı bir toplantıda:
— İzmir Operasını açmam, sanatçıya gereksinimim var. Sanatçımı dağıtmam! demiş.
Böyle derken bir yandan da sanatçı kıyımına geçmek doğru mu?