Cephe Koridorları

Cephe hükümetinin merkeze aldığı valiler Ankara'ya gelir gelmez kulislerde soruşturmaya başladılar. Kime başvursalar şu karşılığı alıyorlardı:
— Vallahi seni biz almadık, MSP'liler aldı.
MSP'liler de benzeri karşılığı verdiler:
— Vallahi tallahi biz yapmadık canım bak işte sana yemin Cephede bizim ne kadar üyemiz var ki? Hiç AP istemese bu kararname çıkar mıydı?
Bazıları neden merkeze alındıklarını çok iyi biliyorlardı. 27 Mayısçı tanınıyorlardı. 12 Mart’ta merkeze alınan valilerin yerlerine gönderilmişlerdi. Şimdi geri çekilmelerini doğal mı karşılıyorlardı bu yönden? Onlar kimseye fazla bir şey sormadılar doğrusu:
Bazı merkez valileri de kendi aralarında konuşuyorlar:
— Üzme tatlı canını biz nasıl olsa AP'nin değil MSP'nin mağduruyuz, yarın seçimlerde AP iktidara gelir, MSP’ye boş verir, biz yine vali oluruz.
Böyle dertleşip giderlerken geçen hafta tüm merkez valilerine MSP'li Tarım Bakanı Korkut Özal'dan birer mektup geldi. Bakan Korkut Özal valilere yaptıkları hizmetlerden dolayı teşekkür ediyor. «Huzur» içinde ömür sürmelerini diliyor. Hemen fısıldaşmalar başladı.
— Sana mektup geldi mi?
— Geldi, sana?
— Bana da geldi ama nasıl çelişkidir bu ben anlayamadım. Adamlar merkeze alıyorlar sonra her birimize ayrı ayrı mektup yazıp teşekkür ediyorlar.
— Biz yapmadık, bunu demek istiyor canım anla işte...
— Peki vali, kaymakam kararnamelerini İçişleri Bakanlığı önermez mi?
Korkut Özal'ın mektupları bir süre merkez valilerini eğlendirdi gönüllerini aldı.

★★★

Geçenlerde, Türkiye Kömür İşletmeleri Genel Müdürlüğüne, eski bir komando gazeteciyi genel sekreter yaptılar. İkinci dereceden de bir kadro ve de bol maaş. Bir ara Murtaza’nın gazetesinde de çalışmıştı, gazeteci demem ondan. Odasına üç telefon, kapıya bir «meşgul» yazısı kondu, ışıklı. Uyduruk bir naylon gazetede bilmem ne görevi yaptı diye, devlet kadroları böylesine yağma ediliyor işte.
Genel Müdür, Genel Müdür Yardımcıları sık sık uğrayıp kahvesini içiyorlardı. Bitişikteki odalara da el koydu, bizim meslektaş.
Önce kendi odasına, sonra Genel Müdür'le yardımcılarının odasına bir buçuk metrelik birer Türk bayrağı astırdı. Yönetmeliği, yasası varmış, usullere aykırı imiş, dinlemedi anlayacağınız.
Başbuğ'un üç milletvekili ile iktidarda olduğuna belgeler de gereklidir. Belgeleri de bunlar işte.
Çok konuşmadı, yeni genel sekreter yanındakilerle. Niye konuşsun. Çevresindekilere suskunluğuyla çok şeyi anlatıyordu zaten.
— Komandoymuş. Baksana ayol adamın yürüyüşüne, ayakkabıları da topuklu, tam komando.
— Mit'ten diyorlar. Mitten olmasa, genel müdür her gün odasına gider mi?
Genel Müdürlükte bir gözdağı, bir duman.
Kadastro Mühendisi Hüseyin Uğurlu, Erzurum'un Aşkale'sine daha önce mi sürülmüştü. «Bu mühendis CHP'li» diye. Arkasından, çocuğu hasta bir genç kadın -adını da yazayım Ükü Düzel- Erzurum'a sürüldü. Sekiz yaşındaki kız çocuğu ile anne, Erzurum sürgünü...
Komando, koridoru arşınlamaktadır. Bir devlet kuruluşu, avucunun içindedir. Memurlar kendi aralarında fısıltıyla konuşurlar:
— Nesi var bunların, nasıl dolduruyorlar bunları devlet kadrosuna?
— Eeee, bizim bakanlık AP'nin elinde. AP'liler böyle kavgayı ne beceremiyorlar. Komandolar bu işleri daha iyi yapıyor. Cephe'nin vurucu gücü yani.
Demek işbölümü yapmışlar, partizanlık oldu mu, MSP'liler. AP'liler, kırıp dökme gözdağı işlerinde de MHP'li komandolar. Partizanlıktan, üç beş kuruş aylıktan koklattın mı, çok böylesi de.
Sayın Korutürk diyor ki. «Karamsar olmayın» gelin de olmayın hangi yıldızda var, yönetimin böylesi?