Celal’in Mektubunun Düşündürdükleri...

Teoman Erel, Fikret Ünlü’yle birlikte gittiğimiz, Hirfanlı Barajı kıyısında tanımıştık Celal Mutlu'yu. Bir “Ankara Notları’nda da Celal Mutlu adındaki cin gibi zeki köylüden söz etmiştim. Yazıdan sonra Celal Mutlu'dan bir mektup geldi, şöyle diyor:
“Çok muhterem Mustafa Ekmekçi Abi,
Evvela üzerime farz olan Tanrı selamını sunar, ellerinizden öperim.
Ben Şereflikoçhisar'ın Acıkuyu köyünden Celal Mutlu'dan soracak olursanız hamdolsun iyiyim. Aynı mektuptan biraz önce. Teoman Erel abiye de yazdım.
Mustafa abi, demek ki bu dünyada bizler de varmışız. Ben, gazetelerde hep yüksek adamlar yazılır bilirdim. Kimin aklına gelir, benim gazetede çıkacağım? İlçede meşhur oldum; çarşıda gezerken, etraftan söylüyorlar:
— İşte Celal bu! diye Ben de içimden sevinip gülüyorum. Ben ne bileyim; o gün siz köyümüze gelince. Beşer Baydar beni, “Bu, köyümüzün en akıllı adamı" diye de tanıtınca, “akıllı adamlar çok konuşur” diyerekten ben de konuştum. Ne yalan söyleyeyim, “gazeteciler nasıl olur?” diye, sizi iyice bir seyrettim, sizler de bizim gibi adammışsınız. Demek ki, adamların ayrımı, gayrımı akıllarına göre oluyor. Tabii parayla da olur. Ama siz benim bildiğime göre, akıllarıyla ayrı adamlarsınız.
Mustafa abi, ben pek mektup yazdırmam; bana mektup gelmez ... Ya jandarma yazısı, ya da Maliye yazısı gelir. Eğer mektubum iyi değilse, bir garezim yok, kusura bakma. Beni yazan gazeteden on tane aldım, sakladım...
Mustafa abi, bu seçimlerde var mısın? Teoman abiyle bir misiniz? Eğer siz varsanız, on bir oyum var veririm. Komşulardan da toplarım. Yoksanız, nereye derseniz oraya vereyim. Eğer Teoman abiyle ayrıysanız, oyları pay ederim. O gün siz etleri, iyi pay etmediniz ya, biz ne de olsa köylüyüz. Bu sözüm şaka, ne zaman gelirseniz başımızın üstünde yer var!
Burada mektubuma değil, satırlarıma son verirken, tekrar selam eder, ellerinizden öperim...”
Teoman Erel'le konuştum, Celal’in mektubundan ona da gelmiş. Mektupta, satır arasından anlaşılacağı gibi. Celal mektubu kendi yazmamış, yazdırmış. Okuması, yazması da yok sanıyorum. Ama, “çarıklı kurmay”lardan. Anlaşılan seçimlerde oyunu nereye vereceğine ilişkin bir kararı yok. Teoman da ben de aday olsaymışız, bize verecekmiş. Sağolsun.
Bu, 1.85 boyundaki şakacı köylü çocuğunun yazdırdığı mektupta, üzerinde durulacak noktalar var: 6 kasım seçimlerinde oyunu nereye vereceği konusunda bir kararı yok, dedim. Seçmen nabzı yoklamak için dolaştığım Konya, Eskişehir, Bilecik’te de gözlemiştim benzeri olayı. İşte bu kararsızların 6 kasım günü bir yere akması, seçim sonuçlarını etkileyebilir. Buna canlı, yaşanmış bir örneği de gösterebilirim…
ABD’de 1948 başkanlık seçiminde Dewey ile Truman yarışmışlardı. Yapılan anketler, Dewey’i şanslı göstermekteydiler. Oysa seçimi, bilindiği gibi, Truman kazandı. Tahminlerdeki yanılgı nereden gelmişti? Bu araştırıldı. Başlıcası şöyleydi: Alt sosyo-ekonomik kesimlerin örneklemede tam yansıtılmaması, bir de anketin yapıldığı günlerde önemli bir seçmen sayısının “kararsız" olduğunu açıklaması. Kararsız kitle, anketi izleyen günlerde Truman’a kaydı. Bu anket yanılgısını konu alan araştırmalar. 1948 seçiminden ayrı olarak, daha önceki seçimlerde “kararsız“ların sayısının adaylar arasında eşit olarak bölündüğünü göstermişti.
Böyle araştırmaların, anketlerin düzenlenmesinde, görüşleri genelleştirilen, kitleye yaptığımız “örnekleme" dediğimiz küçük grubun, içinden alındığı daha büyük grubun yansız bir kesitini yansıtması önem taşıyor.
Örneğin bir ev kadını, tenceredeki aşın tuzuna bakacaksa, yemeği kaşıkla şöyle bir karıştırır, birkaç kez karıştırır, sonra tadına bakar. Yemek hiç karıştırılmazsa, tuzun konduğu yerden tada bakılırsa, yanılgılar olur, sonuç da olduğundan tuzlu çıkabilir. Yüzümüzü buruşturur. Kâğıt oyununda, deste iyi karıştırılmadan kâğıt kesilmez. Tombala da kuralına göre oynanır…
Bir “Ankara Notları”nda daha değinmiştim, yanılgılı bir araştırma ABD'de 1936 başkanlık seçimi öncesinde olmuştu. Literary Digest'ın 2.3 milyon seçmenin görüşüne dayanarak, Cumhuriyetçi Parti adayı Alfred Landon'ın büyük çoğunlukla başkan seçileceğim bildirmesi, sonuçta Digest’ı güç durumda bırakmıştı. Çünkü seçimleri, Demokrat Parti adayı Franklin D. Roosevelt, geçerli oyların yüzde 60’ını alarak kazanmıştı: Yanılgı nereden mi kaynaklanmıştı? 1936 başkanlık seçiminde, “gelir" ile “yeğlenecek parti" arasında güçlü bir bağıntı söz konusuydu. Bu saptamayı yapamayan Literary Digest, örnek oy pusulalarını telefon rehberi, otomobil sahipleri listesi ile kendi abone kayıtlarından derlediği adreslere postalamıştı. O yılların Amerika'sında, bu kayıtlar yüksek gelir grupları eğilimindekilerin kayıtlarıydı. Bu nedenle, 2.3 milyonluk örnekleme, tüm oy hakkı bulunan seçmen kitlesinin değil, telefon, otomobil gibi, o zamanın Amerikan toplumunda lüks sayılan araçları kullanan kesimin eğilimini yansıtmıştı...
(Bilgilerin derlendiği ana kaynak: Saidman. J "Statistical Principles and Analysis in Psychology as a Behavioral Science", 1974).