CHP’nin eski Urla milletvekillerinden Celâl Paydaş, salı günü Ankara’da öldü. Yüreği duruvermişti Paydaş’ın. Meclis önünde bir tören yapıldıktan sonra, Hilvan’ın Külünçe Köyü'ne götürülüp gömüldü. Yakınlarının tümü, oraya gittiler. 47 yaşındaydı. Evli, üç çocuğu vardı. Sayrıevine yatanlara, görevliler sorarlar:
— Vaktiyle bir şey geçirdiniz mi? Kaç kez yattınız sayrıevine? filan...
Celâl Paydaş, 12 Eylül'de Diyarbakır'da işkence gördüğünü anlatmış mıdır, bilmiyorum. Usuma gelen, genç yaşında ölümünün bu gördüğü işkencelerden kaynaklandığı. Celâl Paydaş'la dostluğumuz, gazeteci milletvekili tanışıklığıdır. Çok iyi, yürekli bir insandı. Ya telefonlaşır, yakını doktor Hamit Bey'in selamlarını iletirim, ya da o, takıldığı bir konuda telefon eder, din sömürüsünden yakınırdı. Son, Anadolu Kulübü'nde görmüştüm; bana yaşlanmış, durgunlaşmış gibi gelmişti. Gazeteci Erbil Tuşalp’la, Ahmet Kahraman 12 Eylül işkencelerinin ıcığını, cıcığını çıkarmışlar, yapıtlarında bunları sergilemişlerdi.
Ahmet Kahraman'ın, Milliyet Yayınları'nda çıkan "Sanık Ayağa Kalk" kitabında, Celâl Paydaş'a, Diyarbakır'da yapılan İşkenceler bir bir anlatılır. Kahraman, şöyle diyor kitabının bir yerinde:
"Kapılar kapandı. Ama sessizlik birkaç saat sürdükten sonra sabaha karşı yeniden zincirler, demir sürgüler çekildi. Gardiyanlar kalabalığı içeriye girdi. Bu kez Celâl Paydaş'ı ziyaret ediyorlardı. "Hoş geldin" ziyaretiydi bu. Gelenlerin başında Mevlut Çavuş vardı. Mevlut Çavuş ere benzemiyordu. Saçları uzuncaydı. Erlere göre "işini" uzmanca yapıyordu. Dayak atmada, işkence işinde ustaydı. Eğitimden geçtiği, işini hakkıyla yapmasından belliydi.
Paydaş’ın hücresine doluşan beş-altı gardiyan onu sürükleyerek koridora çıkardılar. Celâl Paydaş altı kişinin cop ve sopa darbeleri altında top gibi dönüyordu. Bu onun ilk dayak sınavıydı. Ayrıca cezaevi düzeninin acemisi olduğu için esas duruşunu bozup karşı koyuyor, korunuyor, disiplini bozuyordu. Bununla da yetinmeyerek bir yandan da bağırıyor, insan hakları, demokrasi gibi deyimler haykırıyordu:
Burası dağ başı mı? Ben milletvekiliyim. Bu yaptığınız işkencenin hesabını soracağım…
Ötekiler, onun bu gibi saçma sapan sözler söylemesine gülüyor, küfürlerle karşılık verip işlerini yapıyorlardı. Altı kişiyle başa çıkmaya çalışıyordu Celâl Paydaş bir yanda da. Ama başaramıyor, darbelerden, tekmelerden korunamıyordu. Tam Mevlut Çavuş'un copunu yakaladığı sırada gülmeyi andıran bir ses duydu:
Gel buraya!..
Coplar aşağıya indi. Celâl Paydaş sesin geldiği yana baktı. Bir karaltı gördü ötede. Ona doğru yürüdü. Yaklaştıkça karaltı daha seçilir oldu gecenin karanlığında: bir astsubaydı:
Ne bağırıyorsun? dedi astsubay.
Yanına gitti sevinçle. Derdini anlatacak birini bulmuştu. Zulmü ona anlatacaktı.
Görmüyor musunuz? karşılığını verdi Celâl Paydaş, gecenin bu saatinde yaptıkları zulmü görmüyor musunuz?
Daha sözünü bitirmeden Celâl Paydaş'ın beyninde bir şimşek çaktı aynı anda. Bu, hayatında beyninde duyduğu ilk şok, ilk şimşekti. Kökünden koparılmış kavak ağacı gibi yere serildi. Yanağına yediği darbenin yumruk mu, tokat mı olduğunu anlayamadı. Her şey şimşek hızıyla olmuştu. Üstelik düş kırıklığına uğramıştı. "Derdimi dinleyecek" diye düşünürken başına bunlar gelmişti. Yerden doğrulmasına zaman kalmadan birkaç kişi coplarla, tekmelerle dövmeye başladı…
Celâl Paydaş yüzünün dağıldığını, tüm dişlerinin kırıldığını sandı. Hücrede yapabildiği ilk iş yüzünü, çenesini yoklamak oldu. Çenesi yerindeydi. Ama oluk gibi kan akıyordu. Dişleri kırılmış, dudağı yarılmıştı. (Paydaş o yaranın izlerini asla dudağından bir daha silemeyecekti. Kırılan dişlerinin yerine ise serbest bırakılınca yenisini taktıracaktı.)
Celal Paydaş gün ışıyıp ortalık aydınlanana dek bağırdı, sayıklamaya benzer sesler çıkardı, inledi:
Bu zulmün hesabını vereceksiniz! ..."
*• * *
Bugün, Ziraat Mühendisleri Odası Mana Şubesi eski başkanlarından Akın Özdemir’in, öldürülüşünün onuncu yılı. Onu, Adana'da, Köy-Koop’a bağlı Adakobırlik binasından çıkarken, eşinin yanında öldüren kişi, ayrıca, on bir kişinin de katiliydi. Cevat Yurdakul'u da öldürdüğü söyleniyordu. Cezaevinde yatarken bir süre önce elektrik çarpmasından öldü. Akın Özdemir için Adana'da, Mersin'de anma toplantıları yapılıyor. Adana'da dünkü toplantıda Prof. Ziya Gökalp Mülayim, Prof. Dr. Nurettin Yıldırak, Nedim Tarhan, Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Mahir Gürbüz de konuştular. Ziraat Mühendisleri Odası'nda "Akın Özdemir Kitaplığı" açıldı. Mersin'deyse, bugün Akın Özdemir’in gömütü başında, İnsan Hakları Demeği Genel Sekreteri Akın Birdal da konuşacak.
Akın Özdemir, 10 Ocak 1968’de, öğrenci derneği başkanı olarak, tarımsal öğrenimin yıldönümünde yaptığı konuşmada şöyle demişti:
İnsanı aç, toprağı aç, hayvanı aç bir ülkede kutlama yapılmaz; olsa olsa hesaplaşılır...
18 Aralık 1988, Cumhuriyet