Canım Neden Yazı Yazmak İstemiyor?..

Eski İngiliz başbakanlarından Mr. Churchill’in 2. Dünya Savaşı anılarında geçen ilginç bir bölümü emekli elçi Sacit Somel anımsattı; Churchill, özetle şöyle demiş:
"10 Haziran 1940 günü saat 16.45’te İtalya Dışişleri Bakanı Kont Clane, Fransız ve İngiliz büyükelçilerini çağırarak ertesi günü saat 01,00’den başlayarak İtalya’nın kendisini bu ülkelerle savaş halinde sayacağını bildirdi. Fransız Büyükelçisi François Portcet:
Almanların çetin efendi olduklarını siz de göreceksiniz! diyerek kapıya yürüdü.
Aynı gün Mussolini de Roma’daki balkondan iyi düzenlenmiş kalabalığa İngiltere’yle, Fransa'ya savaş açtıklarını bildirdi.
Kont Clano'nun daha sonra özür dilermiş gibi "Beş bin yılda gelen bir fırsat olduğunu” söylediği duyulmuştur.
Churchill, anılarında bunları aktardıktan sonra:
Böyle fırsatlar nadir çıkar, ama mutlaka iyi olmaz, diye ekliyor. Churchill, anılarının bu bölümüne "The rush for the spoils” (Yağmaya Hücum) başlığını koymuş.
Hacı TÖ, hep bu Körfez bunalımında bir koyup üç almayı mı kurdu? 15 ocak günü ANAP'lı milletvekillerine Amerika’dan gelecek silah yardımının önemine değinerek şunları söylemiş:
—104 Patriot füze gelecek. Bunlar gelişmiş silahlar. İsrail bu silahlardan sipariş vermiş. Amerika ancak nisan sonunda teslim edebileceğini bildirmiş. Aslında bize verdiği silahlar İsrail'e vermeyi düşündüğü silahlar. Doğu Almanya'dan da 400 bin Kaleşnikof tüfek geliyor. Bu 400 bini bir milyonla çarpın para değeri için. Bir önemli şey daha söyleyeyim size: 130 tane F-16'mız yar. 160 tane Fantom daha geliyor...
Daha sonra bu yararların Türkiye'yi düze çıkarabileceğini söyleyerek:
Bakınız bugüne kadar hiç bu kadar az işle bu kadar büyük kâr elde etmemiştim... diye konuşur. (Sabah, 16 Ocak 1991)
Neden mi bugün canım yazı yazmak istemiyor? Sabah yürüyüşe çıkıp döndüm. Yolda biraz açılırım, hani “ilham gelir belki” diye düşündüm, I-ıh.. Oturdum, CNN’yi izliyorum. Tam bir Amerikan propagandacısı mı?
Almanya'dan Frankfurt’tan Oya Baydar, Aydın Engin, telefon etmişler:
Biz de burada CNN'yi izliyoruz, demişler yer yer...
17 Ocak 1991 perşembe günkü Meclis toplantılarını izlemek, TV'den seyretmek yetmezdi; en iyisi tutanaklara da bir bakmaktı. Hint Horuzu Erdal Bay, Kurtçebe Alptemoçin'den sonra konuşuyor. Umutsuz, isteksiz gibi. Şöyle diyor konuşmasının bir yerinde:
SHP grubu adına Erdal İnönü (İzmir) — ...Birleşmiş Milletler, tarihinde ilk defa olarak en büyük dayanışmayı gösterdi. Dünyanın bütün güçleri, tabii Türkiye Cumhuriyeti dahil, ama Sovyetler Birliğine, Amerika Birleşik Devletleri’yle, Çin’iyle, Fransa'sıyla, İngiltere'siyle, yani nükleer güce sahip bütün devletler başta olmak üzere bütün Birleşmiş Milletler üyeleri bir araya geldiler; "Irak, Kuveyt'ten çıkmalıdır, Kuveyt yeniden bağımsızlığına kavuşmalıdır. Bu yapılmadıkça sonuç alınamaz” diye ilan ettiler.
O zamandan beri yapılan bütün diplomatik girişimler, Irak’ın Kuveyt'ten savar olmadan çıkmasını sağlayamadı. Bunu anlamaya imkân yoktur.
Hilmi Biçer (Sinop) — Siz ne yaptınız? Siz de gittiniz... (SHP sıralarından gürültüler.)
Başkan — Sayın milletvekilleri, yerinizden müdahale etmeyin lütfen...
Erdal İnönü (devamla) — Ben de gittim. Ben de barış içinde, lrak'ın Kuveyt’ten çıkması gerektiğini söyledim... Bu girişimlere rağmen dünyanın birleşmiş gücü Irak'ın gücünden kat kat, milyon kere fazlayken savaş olmadan Irak'ın Kuveyt’ten çıkarılması sağlanamadı. Burada açık bir zaaf var, burada uluslararası diplomasinin bir zaafı var, uluslararası hukuk düzeninin bir zaafı var. Birleşmiş Milletler’in bir zaafı var. Bu zaafı niçin düzeltemediğimizi hiç unutmamalıyız. (SHP sıralarından alkışlar, ANAP sıralarından gürültüler...) Sayın milletvekillerinin sözüme niye kızdıklarını anlayamıyorum. Ben, sizin zaafınız var demedim, uluslararası diplomasinin bir zaafı var dedim. (SHP sıralarından alkışlar.) Bir savaşla karşı karşıya...
Hasan Fecri Alpaslan (Ağrı) — (SHP sıralama dönerek) Allah senin belanı versin, Saddam’ın uşağı mısın?
Başkan — Sayın Çulhaoğlu, yerinizden müdahale etmeyiniz... Sayın Çulhaoğlu... Sayın Alpaslan...
Buyurun Sayın İnönü.
Hasan Fecri Alpaslan (Ağrı) — Saddam'a laf söylemek için SHP Grubu'ndan izin mi alacağız?
Başkan — Sayın Alpaslan... Sayın Alpaslan...
İnönü, konuşurken gürültüler sürer.
Rıza Yılmaz (Ankara) — Sayın Başkan sustursana! (SHP sıralarından 'Sustur şunları' sesleri.)
Başkan — Efendim, müsaade buyurun.
Kamer Genç (Tunceli) — Bunlar Özal'ın uşakları!
Başkan — Sayın milletvekilleri, sükuneti muhafaza edelim. Sayın Genel Başkanınız, görüşlerini savunuyor; ona sükunetle görüşlerini açıklama imkânı tanıyalım.
Buyurun Sayın İnönü...
(Hint Horuzu Erdal Bey, “İkinci Cephe”nin açılmasını eleştiriyor. Boşuna uğraşıyor. ANAP'lıların oylarıyla, "İkinci Cephenin açılması olanağı tanınacak. Türkiye, savaşın eşiğinden adımını atmıştır.)
Tutanakları burada kestim. Canım neden yazı yazmak istemiyor? İlhan Selçuk aradı; daha önce ben aramıştım, doluydu telefonu...
Ne yazıyorsun? diye sordu.
Canım yazı yazmak istemiyor! dedim. Savaşı yazmak istemiyorum!
Barış gibi savaş üstüne de çok şiir yazılmıştır, dedi İlhan Selçuk; barışla savaş, iyilikle kötülük, gündüzle gece gibi, birbirini tamamlar. İnsan aklı, bir gün gelecek savaşı denetim altına alacak. Yâni savaş diye bir şey kalmayacak. Nasıl otomobili bulduysa insanoğlu, bunun mekanizmalarını da bulacak. Buldu da nitekim, bu savaşlar son savaşlar bana sorarsan. İş Kuzey, Güney'e geldi; eskiden Doğu-Batı vardı...
İlhan Selçuk'un "Kuzey-Güney” tanımını Yahya Kanbolat, "Zenginler Kulübü-Yoksullar Kulübü” diye niteliyor. Yahya Kanbolat, titiz bir Le Monde okuru. 13-14 ocak günlü Le Monde’a Amerikan Milli Savunma Bakanı'na gazeteciler sorarlar “Savaş ne kadar sürer!?” diye. "Bir ay içinde” yanıtını verir. “Amerikan ordusunun kaybı ne olur” sorusuna karşılık vermek istemez. Ulusal Savunma Komisyonu Başkanı Lee Asbin'e sorarlar: O, Amerikan ordusunun savaştaki yitiğinin 500-1000 ölü arasında olabileceğini sandığını söyler. Ulusal Savunma Enformasyon Merkezi (Emekli Subaylar Derneği), Amerikalıların ölü sayısının 45.000 olacağını tahmin eder Amerikan hükümeti de 45.000 tabut vermiş durumdadır. Buna ek olarak 16.000 tane tabut daha verilebilecektir...
İçim kararıyor; ilk kez böyle yazı yazmak istemiyor canım. İç açıcı tek olay, merkezi Viyana’da bulunan Avusturya Af Örgütü'nün en büyük ödülü olan Dr. Bruno Kraski ödülünü, önceki gün İHD Genel Başkanı Nevzat Helvacı'nın alması olayı oldu...