Çamurdan Eşekler...

Taşlama ustası Hasan Çelebi anlatmıştı, Necip Fazıl’ın “Büyük Doğu”yu, Adnan Menderes'ten aldığı doksan bin lirayla çakırdığını. Menderes o parayı örtülü ödenekten vermiş.
Necip Fazıl'ın tüm yaşamı, CHP’ye, sola saldırıyla geçti. Kendine müritler de buldu! Falih Rıfkı Atay'ın anlattığı bir öyküyü Nihat Subaşı'ndan dinlemiştim. Falih Rıfkı Atay, o yıllar Mithatpaşa'da bulunan evinde gazetecilere bir yemek verir, öyküyü orada anlatır. Şöyle: Bir köyde kayma tehlikesi varmış. Köyün taşınması gerekiyormuş. Ancak köylüler çok yoksul, araçsız, gereçsizmişler. Ne yapsınlar. Tanrıya dua etmişler:
Tanrım bize yardım et de köyümüzü taşıyalım demişler. Tanrı da:
Peki demiş, siz çamurdan eşekler yapın, ben onlara can veririm!
Köylüler kolları sıvamışlar, çok sayıda çamurdan eşek yapmışlar. Tanrı çamurdan eşeklere can vermiş, böylece köyü bir kolay taşımışlar. Ancak çamurdan eşek yaparken ipin ucunu kaçırmış olacaklar ki çamurdan eşekler de ortalığı kaplamış. Tanrı da bunların kimini insan kılığına sokmuş. Fatih Rıfkı gülerek bağlamış fıkrasını:
İşte insan kılığında gördüklerinizin kimi de onlardan biri...
Eski Roma imparatorlarından biri, helalardan para alınmasını buyurmuş. İmparatorun oğlu buna karşı çıkmış:
Baba, heladan para alınır mı demiş. İmparator da cebinden parayı çıkarmış; oğlunun burnuna tutmuş:
Oğlum, kokmuyor ya! demiş.
Çevreye bakıyorum her şey kokuyor!
Eski gazeteci arkadaşlarımdan Ayhan Yetkiner’in bayram kartı bu sırada mı geldi ne? 1960 öncesinde Ulus'un muhabiriydi Ayhan Yetkiner. Şunları yazmış:
“Her zamanki güzel, akıcı ve nefis yazılarının tiryaki okuru Ayhan Yetkiner, “Sarı Arının Deliğine Çomak” için de ayrıca seni kutlar, gözlerini sezgiyle öper. Ellerin dert görmesin.”
Ayhan Yetkiner, Gazeteciler Cemiyeti içinde Gazeteciler Sosyal Hizmetler ve Emeklilik Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı olmuş.
Bayramda Ankara bomboştu. Cezaevlerine solcularla dolu. Ceyhan Özel Tip Cezaevi'nden “Devrimci Yol tutukluları", bayram kartlarında şöyle diyorlardı:
"Sevgili Ekmekçi,
Yazdığınız gibi sabırlı bir “bekleyiş” içindeyiz! Anlayamadığımız şey ülkenin tüm hukukçularının, siyasetçilerinin, yazarlarının karşı çıktığı bir konuda Anayasa Mahkemesi’nin neyi ve neden beklediği konusudur. “Gizli eller" ya da “iyi saatte olsunlar" acaba bu yaz sıcağında fazla mesai mi yapıyor dersiniz?
Size sağlıklı ve güzel günler, güzel bayramlar diliyoruz. Selam, sevgi ve saygılarımızla” İmzaların soyadları var, şöyle; Müftüoğlu, Başpınar, Yılmaz, Uyan, Yakış, Zaman, Ayyıldız, Akın, Hocaoğlu, Taş, Keleş, Aslan. Şahin, Arıkan, Uçar, Tunca, Kantaş, Ovacık, Ak, Eryılmaz, Durukan, Gönenç, Yaprak, Şahin, Güneş, Çoban, Cihan, Saygılı, Özdemir, Üresin, Doğan, Kartal, Kocakuşak, Soylu, Baykam."
Anayasa Mahkemesi çalışmasını temmuz sonunda bitirir mi?
Üç gün önce perşembe günü İstanbul'dan gelen savunman Fikret İlkin'le DGM'ye gittik. Deniz Teztel ile öbür sanıklar getirilmiş, savcı soruşturma yapıyormuş. DGM'nin girişinde, görevli sivil polisler, beni içeri bırakmak istemediler.
Duruşma yok, ne yapacaksınız girip de? diyorlardı.
Duruşma olması şart mı bir gazetecinin adliyeyi dolaşması yasak mı?
Neyse sonunda girebildim. Savunman Şanal Sarıhan, Fikret İlkiz, Erşen Sansal oturuyoruz. Deniz Teztel ile öbürleri yukarıdalar. Onları göremiyoruz. Ancak sanıklardan kimi getirilip götürülüyor, ikisinin haşatı çıkmış. Belli, işkencedeler! Sorsanız "işkence yok" derler. Bir ara DGM Başsavcısı Nusret Demiral yanımızdan geçti.
Nusret Bey diye seslendim. Baktı:
Beni tanımadınız!
Tanıdım! karşılığını verdi, şapkayı değiştirmişsin, bıyıklar da azıcık kısalmış!
Az sonra bir görevli geldi;
Savcı Bey sizi istiyor! dedi. Gittim. Çay söyledi. Çıkarken:
Sizi şuradan çıkarayım dedi. Yan kapıdan çıkardı. Çıkar çıkmaz Deniz Teztel'i orada taş merdivenin üzerinde oturur görmeyeyim mi? Yanında tanımadığım biri var; Deniz iyi, ama o "haşat" gibi!
Nasılsın Deniz? Sana telgraf çektim, aldın mı?
Hayır almadım!
Fikret İlkiz aşağıda...
Biliyorum, gördüml
Bir isteğin var mı Deniz, annene telefon edeceğim!
Hayır yok; anneme selam söyleyin!
Deniz Teztel ile o Cumhuriyet'teyken birlikte -İstanbul'da bulunduğum bir sıra bir bayram günü Sultanahmet Cezaevi’ne gitmiştik. Bayram nasıl geçiyor diye. O zaman yazmıştım, bu ikinci görüşümdü.
Deniz'de Dev-Sol'un ileri gelenlerinden birinin bir mektubunun bulunduğu söyleniyordu. Çocuk tutuklu muymuş neymiş? Bir şey açıklamıyorlardı. İnsanların yaşamları kararıyordu. Bende de Dev-Yolcular'ın mektupları, kartları vardı!
Bugün hükümet programı okunacak; hiç önemsemiyorum! Seçimsiz hükümetin programı olsa ne olur, olmasa ne olur!
Usları varsa bir an önce seçime gidip belki paçayı kurtarırlar...