Bursa'ya giderken, kafamda yapacağım konuşmanın çatısını çatıyordum. SHP Bursa’da "Burç Sineması”nda "Gençlik ve Demokrasi konulu bir toplantı düzenlemişti. Dr. Erdal Atabek, Cüneyt Canver, Yakup Kepenek, Hızır Ekşi de konuşmacılar arasındaydılar. Toplantıyı SHP'li savunman Asude Şenol yönetti. SHP Bursa İl Başkanı Yükse Özer toplantıyı açtı. SHP Bursa İI Yönetim Kurulu üyelerinden Kemal Ekinci ilk konuşmacıydı. Bizler konuk konuşmacıydık.. Garajda SHP Gençlik Komitesi Başkanı Adnan Önürmen karşıladı. “Diyar Oteli”nde yerimiz ayrılmıştı. Daha sonra, Cumhuriyet Temsilcisi Levent Gençeli eşi Hacer Hanımla geldi.
Bursa'ya her gidişimde, Mustafa Kemal'in 1933 şubat ayında, Bursa’da yaptığı konuşmayı düşünürüm. Bu, Mustafa Kemal'in gençliğe seslenişini anımsatır. Konuşma, Atatürk'ündü, değildi tartışmaları sürüp giderken, konuşmanın Mustafa Kemal'in olduğunu saptayan bir tanığı da ben yakalamıştım. Bu, Atatürk'ün yaverlerinden Cevdet Tolgaydı. Tolgay'la konuşmamız 1 Aralık 1966 günlü Milliyet'te çıkmıştı (O yıllar Milliyet’teydim). Bu konuşma çıktıktan sonra, tartışmalar biraz diner gibi oldu. Gazi Mustafa Kemal Paşa, ezan Türkiye'nin her yanında Türkçe okunurken, Bursa’da Ulucami’de Arapça okunmaya girişilmesi üzerine, yıldırım hızıyla Bursa'ya gelmiş, "Bursa Nutku" diye tarihe geçen o konuşmayı yapmıştı. Konuşma şöyleydi.
"Türk genci, inkılapların ve rejimin sahip ve bekçisidir. Bunların lüzumuna, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Rejimi ve inkılapları benimsemiştir. Bunları zayıf düşürecek en küçük veya en büyük bir kıpırtı ve bir hareket duydu mu, bu memleketin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adliyesi vardır... demeyecektir Hemen müdahale edecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla... Nesi varsa onunla, kendi eserini koruyacaktır.
Polis gelecektir; asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, ‘Polis henüz inkılap ve cumhuriyetin polisi değildir' diye düşünecek, fakat asla yalvarmayacaktır. Mahkeme onu mahkûm edecektir. Yine düşünecek: 'Demek adliyeyi de ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım'....
Onu hapse atacaklar. Kanun yolundan ibrazlarını yapmakla beraber; bana, İsmet Paşa’ya, Meclise telgraflar yağdırıp haksız ve suçsuz olduğu için tahliyesine çalışılmasını, kayırılmasını istemeyecek... Diyecek ki: ‘Ben inan ve kanaatimin icabını yaptım. Müdahale ve hareketimde haklıyım. Eğer buraya, haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı meydana getiren sebep ve amilleri düzeltmek de benim vazifemdir!....'
İşte benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği..."
Atatürk'ün Bursa konuşması, ilk olarak Bursalı bir gazeteci Rıza Ruşen Yücer’in "Atatürk’e Ait Birkaç Fıkra ve Hatıra" adlı yapıtında yer alır. Yapıt yayımlandıktan sonra, DP Genel Başkanı Celal Bayar, Atatürk’ün bu konuşmasını İzmir'de 1949'da 21 Temmuz'da Demokrat Parti toplantısında Şeref Balkanlı'ya okutur. Uzun alkışlarla karşılanır!
Bursalı gazeteci Rıza Ruşen Yücer, yapıtında Bursa konuşması olayını -özetle- şöyle anlatır.
“O akşam Çekirge yolundaki köşkte Atatürk’e bir yemek verildi. Sofrada 13-14 kişi var. O günkü hadiseden dolayı Atatürk’ün gönlünü almak için bu on dört kişiden birisi:
Efendim, diye söze başladı, Bursa gençliği bu hadiseyi hemen bastıracaktı. Fakat zabıta ve adliyeye olan güveninden ötürü, devam edemedi. Atatürk bir işaretle sözünü kesti... Sonra Türk gençliğinden ne anladığını şöyle tarif etti;
Türk genci inkılapların ve rejimin sahibi ve bekçisidir...”
1932 yılından ölümüne dek Atatürk'ün yaveri olan Cevdet Tolgay, kasım-aralık 1966'da, Bursa konuşması olayını şöyle anlatmıştı:
"Aradan gecen uzun senelere rağmen, konuşma Atatürk'ü bugün dinliyormuşum gibi hafızamda canlandı, konuşma Atatürk’ündür.
Ocak ayının ortasında bir tetkik seyahatindeydik. Son merhale olarak İzmir’e geldik. İzmir'de dolaştı. Tetkikat yaptı. Gazi'nin yanında o zamanki İktisat Vekili Celal Bayar'ın başkanlığında tetkikat yapan bir iktisat heyeti de vardı.
3 Şubat 1933 akşamı, İzmir'de Kordondaki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa'daki ezan olayı intikal etti. İlk gelen haberler Gazi’yi hayli asabileştirdi. Alakadar etti. Devrimlerine karşı olan her hareket Gazi’yi şiddetle mukabeleye sevk ediyordu. O zamanlar devrimler daha yeni idi. Atatük soyadını da almamıştı. Gazi Mustafa Kemal Paşa idi...
İlk tepki şiddetle 'Bursa'ya baskın yapacağız' şeklinde oldu. Ve hemen hazırlık emrini verdi. O gece İzmir’de verilen baloya gitmediğini hatırlıyorum...
Hareket tarihimiz 4 Şubat 1933 oluyordu. Saat 03.30’da Afyon'a hareket etti. Celal Bayar heyeti İzmir'de kaldı. Afyon'da Antalya gezisinden dönmekte olan Başvekil İsmet Paşa ile buluştuk. Afyon'da İsmet Paşa da trene bindi. Gazi ile İsmet Paşa aynı trende Eskişehir'e kadar özel olarak konuştular. Eskişehir’den sonra İsmet Paşa Ankara'ya biz Bilecik istikametine hareket ettik. Saat 05.00’te Bilecik'e geldik. Bazıları Karaköy diyorlar, ben nöbet defterine Bilecik diye kaydetmişim.
Bilecik'ten hareketle 09.30da Bursa'ya geldik. Gazi, gider gitmez işe el koydu. Meşgul oldu. Hadise sanıldığı kadar büyük mahiyette değildi. Fakat ilgililer, hadisenin takibinde gevşek davranmışlardı. Fakat Atatürk, olayı, kendi inkılaplarına karşı bir hareket olarak ele aldı. 6 şubatta ertesi günü Dahiliye ve Adliye Vekilleri geldiler. Ve işe vaziyet ettiler. İşte o sırada Atatürk köşkte bu konuşmayı yapmıştır..."
O gezide bulunan Atatürk'ün Umumi Kâtibi (Genel Sekreteri) Hasan Rıza Soyak da, Falih Rıfkı Atay’a yazdığı bir mektupla tartışmaya katıldı. Atatürk'ün bu konuşmayı yaptığını söyledi. Mektubunun bir yerinde özetle şöyle dedi:
"... Atatürk 6 şubat akşamı sofrada bahis konusu konuşmayı yaptı, daha doğrusu yapmış.. Ben sofrada değildim, büro diye kullandığımız odada vazifemle meşguldüm... Bunu sonradan tafsilatıyla dinledim.. Nitekim o akşam nöbetçi olup sofraya yakın bir yerde bulunan ve pek dürüst, anlayışlı, daha doğru bir tabirle tam bir ‘asker' olan arkadaşımız Cevdet Tolgay konuşmayı dinlediğini ve bugün de iyice hatırladığını Milliyet Gazetesi'ne anlatmıştır. (Milliyet, 1 Aralık 1966)..."
Gazeteci Cemalettin Ünlü de, o sırada Sabiha Gökçen'le konuşur, o da "Konuşmayı Atatürk yapmıştır.." der. Türk Tarih Kurumu da, konuşmayı Atatürk'ün yaptığını belgeler.
Türkiye’de yirmi yıla yakın süre, minarelerden Türkçe ezan okundu. Demokratlar işbaşına geçer geçmez, ilk işleri ezanı Arapçaya çevirmek oldu. Adnan Menderes'in torunu, kısa bir süre önce Hürriyet muhabiriyle konuşurken, dedesinin en büyük yanlışının ezanı Arapçaya çevirmek olduğunu söyledi!
Bursa’da bulunduğumuz süre içinde, Bursa'da olaylar durmadı. 72 öğrenci gözaltına alınıp iki gün sonra bırakılmıştı. Ulucami’de, hocayla tartışan bir emekli astsubay tartaklanmıştı. Çok kişi olup bitenlere şaşıyor. Niye şaşıyorlar ki? Ezanın Arapça okunması olayı, şeriat yönetimlerine bir adımdı. Laikliğin boynu o zaman vuruldu...
23 Mayıs 1987, Cumhuriyet