Bunları Biliyor muydunuz?

Ankara C. Savcısı Rahmi Özel’den bir mektup aldım. 12 ocak günlü mektubunda Rahmi Özel şöyle diyor:
“Sayın Ekmekçi,
11 Ocak 1990 tarihli Ankara Notları’nda sayın hocamız Prof. Dr. Muammer Aksoy'un anısına yeni adliye sarayında yapılan anma toplantısına haklı olarak hâkim ve savcılardan birkaç kişinin katıldığını yazmaktasınız. Atatürk'ü özden seven, devrimlerine içtenlikle inanan her aydın ve vatansever hukukçunun Muammer Aksoy hocamızın manevi huzurunda son görevini yapması, kendisine karşı saygının doğal bir sonucu olması gerekir. Şahsım, sürgün edile edile Ankara’ya tekrar 10 yıl sonra yeniden geldiğimden bize durumu nakleden arkadaş beni tanımamış olabilir. Şahsen o gün, hem ‘adliye’ önündeki hem de Meclise kadarki yürüyüşe katıldım. Bunu şahsıma karşı saygının ifadesi olarak söylüyorum. Ne yazık ki ben de yazılanlar dışında bir adliyeciyi saygı toplantısında ve yürüyüşünde göremedim.
Sayın hocamızın cenazesi dolayısıyla da bu ispatlanmıştır ki büyük Atatürk'ün Ankara Hukuk Mektebi'nin açılışındaki nutuklarında, ‘Bu müessesenin açılışında (küşadında) duyduğum zevki hiçbir yerde duymadım' demekle Atatürk devrimlerinin yerleşmeşinde, savunulmasında, hukukçulara tarihi bir görev verdiği halde, Atatürk devrimlerini dorukta savunan bir Atatürk mücahidine ilgisizlikten çok utanç duydum. Bu, suskun toplumun adli kesimde yer almasının sonucudur. Saygılarımla."
Yanlışlarımı düzeltmeye bayılırım. Yalnız kendiminkileri değil, gazetenin herhangi bir köşesindeki yanlışı görünce, düzeltmemem olanaksız. İstanbul'u, gazeteyi aradığımda sarmaldaki arkadaşım:
-Düzeltme'yi mi vereyim abi? der.
Geceleri, eve ertesi günün Cumhuriyet'i gelir, okurum. Bu taşra kalıbıdır. Bir yanlışlık, dizgi yanlışı, şu bu, görür görmez hemen düzeltiriz. Taşraya yanlış giden sözcük Ankara'da, İstanbul’da, İzmir'de, yani kent içlerinde doğru çıkar. Bunda eşim de titizdir. O, bulmaca meraklısıdır. Hemen uyarır:
-Bulmacada yanlışlık var!
-Neresinde?
-Bir gün önceki bulmacanın kareleri yayımlanmış, sorular farklı!
Haydi telefon başına!
Bunları şunun için yazıyorum; Muammer Aksoy'un adliye önündeki cenaze törenine katıldıkları halde, adları yayımlanmamış olan savcı, yargıç varsa lütfen bildirsinler, adlarını yayımlamaya, açıklamaya hazırım! Ankara C. Savcısı Rahmi Özel'e de bana düzeltme olanağı verdiği için teşekkür borçluyum. Mektubu yayımlamada biraz geciktiysem, bağışlanmamı dilerim.
Bizde yargıçların, savcıların tutumları, çalışmaları üzerinde, hukuk anlayışları üzerinde durulmaz. Çoğu kez hukukla ilgisi olmayan yanları üzerinde durulur. Bir yargıcın, bir savcının yargıyla ilgisine bakmalıdır. Nasıl bir yargıçtır, nasıl bir savcıdır? tenli mıdır, yansız mıdır? Basın çoğu kez, onların özel yaşamlarıyla ilgilenmeye bayılır!
Bir savcı, bir gün şöyle dedi:
-Bizlerle ilgilenmiyorsunuz. Pantolonu ütülü olan, savcılığa, yargıçlığa alınmaz, bunu biliyor musunuz?
Tüylerim diken diken oldu. Bu şu mu demek? Namaz kılmayan, savcılığa, yargıçlığa uygun görülmüyor öyle mi? Oruçla, namazla savcının, yargıcın görevini yapmasının ne ilgisi olabilir? İsteyen namazını kılar, istemeyen kılmaz. Buna kimse karışamaz. Ama Çankaya'ya ANAP grubundan bir bölüğünün oylarıyla tırmanan Hacı Turgut Bey, “Bu cuma selamlığına nereye gitsem?” havasını yaymışsa, öyle savcı, öyle yargıç aranır. Toplumda adalet duyguları da böyle yaralanır...