Tunceli'de, Erzurum'da PKK’lilerin öldürdüğü öğretmenlerin, durup dururken neden öldürüldüklerini, çok kimse kendi kendine elbette sormaktadır. Bir süredir o bölgeye, PKK Genel Yazmanı Abdullah Öcalan, Şemdin Sakık’ı atamış bulunuyor. Şemdin Sakık'ın da, o yörede varlığını göstermek için cinayetler işlemesi mi gerekiyor? Ne vicdansızlık, ne faşizmdir bu? Öğretmenlerin öldürülmesi. Kürt halkına yapılan en büyük kötülük değil midir? Unutulmasın, cinayetler, barışın en büyük engelidir. Nerede insan hakları? Bunun sonu kanı kanla yumaya gider. Gidiyor da.
O yörede, PKK'nin etkinliğini ortadan kaldırmak için sivil halk, bezginliğe itilmiş gibi görünüyor. Diyelim, evine on paket çay götüren köylüden kuşkulanılıyor:
Sen bunu nereye götürüyorsun, yarısını PKK'ye mı vereceksin?
O yöreye kış geliyor yakında. Köylü her şeyini bugünden düşünmek zorunda. PKK, daha çok "korucusu" olan köylere saldırıyor. Dağlarda çoban bile yok artık. Çoban, kentte!
***
Ankara’da Adalet Bakanı Mehmet Moğultay'ın çağrısıyla oluşturulan "Düşünce özgürlüğü" yarkurulunda ben de vardım Çağdaş Gazeteciler Derneği adına çağrılmış, toplantılara katılmıştım. Toplantının son günü 30 eylül cuma idi. O gün Adana'da Çukurova Gazeteciler Derneği'nin düzenlediği “Basının Saygınlığı" konulu açıkoturuma katılmak durumunda kaldığımdan. ÇGD adına arkadaşımız Mahmut Tali Öngören yarkurula katıldı. Son toplantı olduğu için, yarkurula (komisyona) birkaç örnekle düşüncelerimi aktarmak istedim Müsteşar Yardımcısı Tülay Kantarcıoğlu aracılığıyla, yarkurula faksladığım mektupta, özetle şunları belirttim:
"... Değerli Komisyonun çalışmalarda vardığı nokta, kanımca küçümsenmeyecek niteliktedir. Düşünceyi açıklamaktan doğan terör yasasına ilişkin cezalar ortadan kalkıyor. Bu elbette az değil. Ancak, Türk Ceza Yasası’nın çeşitli maddelerinden içeride bulunan düşünce suçluları ne olacaktır? Bunlar için yapılması gereken, bir bağışlama, bir attır. O da en büyük adalettir. Toplantıda şimdiye değin görüşlerini açıklayan sayın üyeler, bir atfın gerçekleştirilmesinin olanaksız bulunduğunu belirtmişlerdir. Sayın Turgut Kazan in geçen toplantıda ileri sürdüğü bir öneri, öyle olanların dışarı çıkabilmeleri için, bir yol gibi görünüyor. Bu da, cezasının onda birini yatmış olanların, Ceza Yasası'nın çeşitli maddelerinden hüküm giymiş kişilerin özgürlüklerine kavuşmalarını sağlayabilir.
İlginç olacağım sandığım birkaç örnek vermek istiyorum:
Adı: Remzi Küçük erten, Haymana Cezaevi'nde yatıyor. Sol bir örgütün aylık dergisinin yazı işleri müdürü iken gözaltına alınıp tutuklandı 17.7.1980'de. İstanbul, Adana sıkıyönetim mahkemelerinde TCY'nin 142, 146, 156, 159. maddelerinden yargılandı, ölüm cezası ile birlikte, özgürlüğü bağlayıcı ağır hapis cezalarına çarptırıldı. 12.4.1991 de yürürlüğe giren 3713 sayılı Terörle Mücadele Yasası'nın getirdiği 'koşullu salıverme' hükmünden yararlanarak cezaevinden çıktı. Ancak, Remzi Küçükertan, yargılanırken 12 Eylül yöneticilerine ağır sözler söylediği gerekçesiyle de ölüm cezasından ayrı cezalara çarptırılmıştı. Sıkıyönetim Mahkemesi, Yargıtay, Adalet Bakanlığı arasında Remzi’nin -ölümden öteye- bu cezaları da çekip çekmeyeceği tartışıldı durdu ölümden sonra, kalan cezaların toplamı ise, 17 yılı bulmaktaydı.
Saygıdeğer üyeler, 12 Eylül’den sonra, kimi politikacılar, 12 Eylül yöneticilerine, başta Evren 'e en ağır sözleri söylediler. Bunları biliyoruz. Kimi Parlamentoda önemli yerlere geldi.
Remzi Küçükertan ise, duruşmaları boyunca, belki gördüğü işkencelerden dolayı, dilini tutamamış, her duruşmada. 12 Eylül'cülere en ağır sözleri söylemiştir. Bunlar, siyasal amaçlı değil, can havliyle söylenmiş sözlerken, ölüm cezasından kurtulmuş, ancak 758,159. maddelerden yakasını kurtaramamıştır. Haymana Cezaevi’nde yatan öbür düşünce suçlusu arkadaşlarımızı, Fikret Başkaya ile Haluk Gerger’i görmeye gittiğim zaman tanıdım. Durumuna şaşıp kaldım. 158-759. maddelerde, koşullu salıverme indirimi yapılırsa, Remzi özgürlüğüne kavuşabilir.
Adı Işık Yurtçu, gazeteci. DGM'nin hakkında verdiği hüküm kesinleşmiş. 14 yıl hapis, 1 milyar 382 milyon 14 bin lira para cezasına çarptırılmış.
Adı Sefahattin Şimşek. TCY'nin 125. maddesinden yargılanırken ölüm cezasına çarptırıldı. Kendi açıklamalarına göre, PKK’li değildi. Bir başka örgütten olduğu gerekçesiyle yargılandı. Hükümlü, Bursa Cezaevi'nde yatarken, kendisinden mektuplar aldım. Evde kocaman bir dosya birikti. Anayasa Mahkemesi de, 125'i koşullu salıverme kapsamı dışında bırakmıştı. Bunu eleştirdim, 725'ten hüküm giyen herkes PKK’li değildi. Olamazdı. Örneğin Kawa gibi, daha adlarını bilmediğim birçok örgütler vardı, bunlar şiddet yanlısı değillerdi. Bu durumda ne olacaktı? Kuruların arasında yaşlar da mı yanacaktı?
Bizim yaptığımız değişiklikler, şiddet, gözdağı (tehdit) dışındaki suçların Terör Yasası’ndan çıkarılması ile ilgili, şiddetten yana olmayan Selahattin Şimşek gibilerinin durumu ne olacak? Şimşek, yargılanıp ölüm cezasına çarptırılmıştı. Bursa özel Tip Cezaevi’nden, kendi isteği üzerine Ceyhan özel Tip Cezaevi'ne nakledildi. Hapis cezası 2000 yılında bitecek.
İsmail Beşikçi gibi, düşünce suçlularının durumları tüm yarkurul üyelerinin bilgisi içindedir. Ancak, kabul ederseniz ki, kimse kimin nerede ne yaptığını bilmemektedir. Bu konuda bir çalışma da yapılmış değildir. Yapılabilseydi ne İyi olurdu..."
Önerilerimin, yarkurulca benimsenmediğini, dönüşte üzüntü ile öğrendim. ÇGD olarak, yarkurula "karşı oy" yazısı gönderdim.
Mümtaz Soysal’ın, "özelleştirme" tasarısını imzalamadan Paris'e gitti diye, ardından yapılan girişimler, demokrasiyle bağdaşmayacak denli çirkindi. Hele. DYP'li kimi üyelerin öneri taslağı hazırlayıp. Tansu Hanım’a sunmaları İsmail Gülgeç’likti.
Mümtaz Soysal, Paris'te "Gümrük Birliği" toplantılarında Coşkun Kırca'yı da görmüştü. Kırca, ona:
Arkadaş, Meclis te senin önerine karşı çıkmayacağım. Seni destekleyeceğim! demiş. "Sen bizim kıymetli bir evladımızsın!" diye sarılıp öpmüş.
Türkiye’deyse olanlar, faşizmin ta kendisi. Mümtaz azledilmek isteniyor. Mümtaz Soysal öyle azil mazil dinlemez. Çeker gider. Bunun da altından kimse kalkamaz!