Bu işte bir iş var..

Vedat Türkali bir gün şöyle demişti:
Biz konuşuyoruz, Ekmekçi de onları yazıyor, sonra da bunlar yazı oluyor! Eklemişti:
Anlayacağınız, Ekmekçi de böylece yazar oldu çıktı!
Bu sözlerde gerçek payı vardı doğrusu. Neden olmasın?
Kimse anasından yazar doğmadı ya!
Artvin dolaylarında söylenirmiş söz, Gündüz Akıncı yinelermiş sık sık:
Başkasının usuyla (aklıyla) gezmeyene deli derler! diye. Bir şey daha söylerlermiş uslu ile deli üstüne; o da şöyle:
Uslu söyleyemediğini deliye söyletirmiş gibisine...
Halk da fıkraları, atasözlerini belki bu gerekçeyle yaratmıştır. İlle de söyleyeceğini söyleyecek; bir fıkrada, bir atasözünde yaşatacak gerçekleri yüzyıllar boyu.
Kimileyin öyle keyifleniyorum ki, hastalığımı, sıkıntılarımı unutuyorum. İnsanın özünde bir gülmece (mizah) duygusu var, ne bileyim? Otobüse bindim. Yel yepelek bir kadın da ardım sıra bindi. Soluk soluğa şoförle konuşuyordu:
Öndeki otobüste oğlum var; o, o otobüsle gitti.
Ön sırada bir yere oturdu, bileti atmayı unutmuş muydu? Koynundan abone kartını çıkardı, şoföre:
Şoför bey, bakar mısınız? dedi.
Şoför bakmadı:
Hayırlı olsun, güle güle kullan! dedi.
Tombalak kadın, utanmış gibi, başını önüne eğdi.
Bu işte bir iş var! diye geçirdim usumdan. Nasıl saygılı insanlar birbirlerine. İyi başladı demektir gün!
Perşembe günü öğleden sonra, bir kırıklık, bir yorgunluk duydum. Vurup kafayı yatsam diyordum. O akşam, Dedeman Oteli Salonu'nda "Çağdaş Gazeteciler”in gecesi vardı. Ona da gitmem, diyordum...
Akşam üstü Tan Oral’dı telefonla arayan. İstanbul'dan gelmişlerdi Deniz Oral’la birlikte. Ben gitmeyecek miydim? Birkaç yıl önce Tan, bir daha gelmişti. Doğrulup kalktım, birlikte gittik geceye, iyi ki gitmişim. Hastalığımı, kırıklığımı attım üstümden. Oraya gitmeden Urart’taki sergiyi gördük Tan'la.
İlk, Çağdaş Gazeteciler Derneği Başkanı Ahmet Abakay konuştu. Salon tıklım tıklım dolu. Bu yıl onur ödülü alan Nadir Nadi, geceye gelememiş, gönderdiği mektupta da şöyle demişti:
"Bana uygun gördüğünüz ödülü gazetecilik yaşantımın değerli bir anısı olarak saklayacağım. Hakkımda gösterdiğiniz iyi duygulara teşekkür ediyorum.
9 şubatla düzenlenecek toplantıya katılmayı gerçekten çok isterdim. Sağlık durumum elverdiği takdirde geleceğim. Ancak toplantıya gelemediğim takdirde yaşımı ve mevsim koşullarını dikkate alarak beni bağışlayacağınızı umarım. Sevgi ve saygılarımla."
Sibel İpekçi de, yolladığı mesajda şöyle demişti:
"Haksız davranışların sahiplerinin tarih önünde hesap vermesini beklemekte iken, haklı ödüllerin sahiplerini bulması hepimiz için umut verici bir olaydır.
Sayın Nadir Nadi’ye ve yılın başarılı gazetecilerine en iyi dileklerimi yollar. Çağdaş Gazeteciler Derneği ne çalışmalarında başarılar dilerim.."
Geceye çağrılanlardan Mahmut Dikerdem ise, anımsanmış olmanın mutluluğunu yazmaktaydı. "Nazik mesajınızdan çok duygulandım" diyordu.
İlhami Soysal düşüp ayağını kırmış bir süre önce. Belki şimdi iyileşmiştir. O, geceye gelememiş, şu telgrafı yollamıştı:
"Çağdaş gazetecilerin ödüllerini kazanan meslektaşlarımı kutlarken, bu mutlu günümüzde aranızda bulunamamanın üzüntüsünü yüreğimde taşıdığımı bilmenizi ister, kişiliğinizde tüm üye arkadaşlarıma sonsuz sevgi, bağlılık ve saygılarımı sunarım."
Pistin iki yanında, karşılıklı uzanan, SODEP'lilerle Halkçı Partililerin masaları vardı. Prof. Erdal İnönü. Cezmi Kartay, Türkân Akyol. Atila Sav, Kamil Karavelioğlu uçlardaydılar. Karşıda Halkçı Partililer, ancak Calp daha gelmemiş, o daha sonra gelecek...
Çağdaş Gazeteciler Derneği Başkanı Ahmet Abakay, gelen mektupları okuduktan sonra, ödül alacaklara ödül verecekleri çağırdı. Nadir Nadi'nin ödülünü Erdal İnönü, Yalçın Doğan'a verdi.
Aziz Nesin de oradaydı. Aziz Nesin adı duyulunca çok alkışlandı. Aziz Nesin, haber dalında ödül alan Milliyet’ten Bülent Eşkinat’a ödülünü verdikten sonra kısa bir konuşma yaptı. Karanlıkta bazen kapı aralığından bir ışık sızardı. Aziz Nesin, bu geceyi ona benzetiyordu. "Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin böyle karanlık ortamda bir yıldız gibi parlamasını, yıldızın büyüyerek güneş olmasını diliyorum" dedi.
Geçen yıl ödül alan Oğuz Aral, bu yıl konuk olarak gelmişti. Tan Oral, ödülünü aldıktan sonra, "Sıfır" dergisine şunları söylüyordu:
Mizahın olmadığı yerde yaşamak güç, her şeyin mizah olduğu yerde yaşamak daha da güç!
Hoşgörü ve mizah duygusu, gülünç olmaktan kurtarıyordu...
Tan Oral, Deniz Oral, Teoman Erel, Neşe Erel, Nokta dergisinden Kâmil Masaracı bir masadaydık. Tan anlatıyordu. L'Express dergisinin bir karikatüristi, Tim, Akşehir Nasrettin Hoca şenliklerinden birinde ödül aldığı zaman, izlenimini sormuşlar, "ne duyuyorsunuz içinizde?" diye. Tim şu karşılığı vermiş:
Yarışı kazanan atı dizginlerinden tutup bütün şekillerin (tribünlerin) önünde dolaştırırlar. Ödül alan insanın durumu da buna benziyor.
Gerçekten öyle, herkesin ortasında:
Haydi bakalım, ödül aldın, konuş! denince insan ne yapacağını şaşırıyor!
Rahmi Saltuk, bu gece için İstanbul'dan gelmişti. Söylemeye başlamadan birbirleriyle konuşan dinleyenleri uyardı:
Ben çalarken, lütfen servis yapılmasın. Dinlemezseniz, çeker giderim.
Bu söz bir ölçüde etkisini gösterdi. Rahmi, "Ordu'nun Dereleri”ni, "Drama Köprüsü"nü, Ege'den "Çökertme”yi, "Karadır Kaşları Ferman Yazdırır”ı, Nazım Hikmet'in yazıp Zülfü Livaneli'nin bestelediği "Karlı Kayın Ormanında"yı, Ahmet Arifin "Terketmedi Sevdan Beni"sini söyledi.
Rahmi’yi Selçuk Altan'la birlikte, dikkatle, zevkle dinledik. Ruhi Su’nun kulağını çınlattık..
Yerel basından ödül kazanan gazeteciler, bir ayrı masayı oluşturuyorlar. Parti liderleri onların masalarına uğruyor. Erdal İnönü'yle Calp'i, burada da gazeteciler bir araya getirdiler. Gazeteci İbrahim Hitay başlattı bir araya getirme işini...
— Sizi de aramızda görmek istiyoruz... Filan diyerek, bir baktık iki lider yanyana. Haydi bu kez. karşılıklı birbirlerinin masalarına gitmeler; foto muhabirlerine iş çıktı!
Ancak, bir araya gelmeler göstermelik gibi.