Bosnalı Sürgünün Anlattıkları: (5) Bosna'da Görüş Ayrılıkları...

Eski Bosna-Hersek Başbakan Yardımcısı Muhammed Çengiç, soruları yanıtlarken, 1992'de geldiği Türkiye’den, neden ülkesine dönmediğini şöyle açıkladı:

-1992’de Türkiye'ye geliş nedenim, Bosna-Hersek Büyükelçiliği’nin açılmasıyla ilgiliydi. Ancak, bu arada Bosna hü­kümeti, elçiliğin açılmasından vazgeçti. Ondan sonra bir da­ha dönemedim!

Neden?

Sarayevo kuşatma altındaydı. Burada bu görevdeyken savaş patladı, Sarayevo'ya bir daha dönemedim. Sarayevo'nun çevresi kuşatılmıştı. 15 Temmuz 1992'ye değin, Baş­bakan Yardımcısı olarak kaldım. Daha sonra hükümet deği­şikliği oldu, yeni hükümette yer almadım. Bu görev bittikten sonra, burada devletin özel temsilcisi olarak bulunmam öne­rildi. Ancak, yeni kurulan hükümetle benim aramda, belli bir görüş ayrılığı vardı. Bu yeni hükümetin kuruluş biçimine, ta­şıdığı görüşlere katılmadım.

Yeni hükümette size ters gelen kimler vardı?

Yeni kurulan hükümette daha çok, eski kabinede yer al­mayan pek çok yeni ad vardı. Politikada hiçbir zaman yok­lardı bunlar. Bu arada da işte, savaş başladı. Oysa, kanım­ca yeni hükümette eski kadroların yer alması gerekirdi. Çün­kü, Bosna-Hersek'te SDA partisinin oluşumunda, kurulan yeni hükümette en çok görevi biz yaptık. En son deneyim birikimi olan, biz politikacılardık. 1992 Temmuzu ile Ekimi'nde iki kez Bosna’ya gittim. Sarayevo dışında, 22'ye yakın yer­leşim merkezinde ve kentte incelemeler yaptım. Bu gezile­rim sırasında halkımın bulunduğu durumu, ortamı izledim. Evet, esasen o günlerde esasen ciddi bir ordumuz da yok­tu. Politikamız da -maalesef- iyi değildi! Şimdi buradayım. Biraz da. şanssızlık, sayrıyım (rahatsızım).

Değişik adlar geldi hükümete, dediniz. O değişik insan­lar, köktendinci mi (şeriatçı mı)? Yani, gerici, yahut tutucu?

O ilk hükümette, dinci değildiler. En yeni hükümette bi­raz öyledirler. Yeni aldığım bilgilere göre, hükümette çatış­ma var; görüş, fikir çatışması...

(Konuşmaları, zaman zaman eski Yugoslavya Göçmenleri Derneği Başkanı Zahit Gürdal, zaman zaman da Deniz Emrullah, bazen de Muhammed Çengiç'in oğlu Faruk Çen­giç çeviriyorlardı. Çengiç, bir ara şöyle dedi:)

Bana yönelttiğiniz bu sorular, beni çok sevindirmekle bir­likte, aynı anda Bosna hakkındaki acılarımı da depreştirdi. Bu nedenle hem Bosna hem de onun kahraman halkı için içimden özleyerek, duyduklarımı söylememe fırsat verdiği­niz için ayrıca teşekkür ederim.

(Muhammed Çengiç, Türkiye'ye geldikten sonra, pek çok gazeteciyle konuşmuş. Sordum:)

Türk gazeteciler, sizin söylediklerinizi yanlış mı yazdılar?

Ben tam onu demek istemedim aslında. Ben burada. 1.5 ay Başbakan Yardımcısı olarak bulundum. Pek çok insanla (yetkiliyle) görüştüm. (Hüsamettin Cindoruk kendisine Sa­ray’da yer vermiş). Esas olarak, görüştüğüm tüm resmi yet­kililere, Bosna'nın içinde bulunduğu durumu, ne yapılması gerektiğini anlatmaya çalıştım. Bu bir buçuk ay içinde pek çok basın organına demeç verdim. Basın toplantısı yaptım.

Onları dürüstçe verdiler mi demek istiyorum?..

O bir buçuk ay içinde, bütün söylediklerimi aynen yaz­dılar. Benim bu görevden ayrılmamdan sonra, basının eline Bosna'ya yönelik bilgi verilmedi. O bir buçuk ay içinde, ba­sına demeç verecek tek yetkili bendim. Sonra, Bosna'dan gelen değişik kişiler, çok değişik sözlerle basını bilgilendir­diler. Bu değerlendirmelerde ciddi yanlışlar vardı. Bu gelen insanların arasında, Bosna'nın içinde bulunduğu durumu belirtecek bilgiye sahip değildi bazıları. Bu nedenle, Türk basınında sanıyorum ki Bosna'nın yanlış anlaşılması yönün­de, bir konumumuz var. O zaman, Hürriyet gazetesine uzun bir demeç vermiştim, Çırağan Sarayı'ndaydı. 6 ay sonra, benim söylediğim sözlerin gerçekleştiğini, demeç verdiğim bayan gazetecinin ağzından duydum. Ben ne söylediysem, aynısı çıktı. Savaşın bu biçimde gelişeceğini bilmek için fal­cı olmaya gerek yoktu. Bu sonuca geleceğimizi ben fark etmiştim. Mehmet Ali Birand'ın bana söylediği, “Evet, söylediklerinizin hepsi doğru çıkıyor. Düşüncelerinize katılıyo­rum’ biçimindeydi. Basına verdiğim demeçler, buraya ge­lenlerin birçoğundan, daha çok yer aldı. Bu demeçler, başkalarınınkinden biraz değişikti. Bosna’daki siyasal yaşamım­da bir şeyleri açıkça söylemek gibi bir alışkanlığım vardı. Po­litikadan ayrıldığıma bazen üzülüyorum. Çünkü, politikada daha uzun yıllar daha çok şey yapacağıma inanıyorum.

(Muhammed Çengiç, Bosna yöneticilerinin şimdiki politi­kalarına karşıdır, örneğin, A. Izzetbegoviç'in eşi Halide Izzetbegoviç'in Refah'ın toplantılarına katılarak, Türk genç­lerini Boşnak kızlarıyla evlenmeye çağıran konuşmasını hoş karşılamadı. Halide Izzetbegoviç, 11 Aralık günü Refahçı Eyüp Belediyesi’nin düzenlediği toplantıda, özetle şöyle de­mişti: "Şuraya Allah ’ın emri ve sizin gösterdiğiniz sevgi için geldim. Sizin de Bosna 'ya teşrif etmenizi bekliyorum. Ben politikacı değilim. Bosnamızı ve Türkiyemizi seviyorum. Tür­kiye’yi koruyun ve Bosna'ya yardım edin. Burada da İslamın karşıtları var. Allah ’ın emirlerine yapışıp. Kuran ’ı Kerim-i mu­hafaza ederseniz, Cenab-ı Allah Türkiye'yi koruyacaktır. Bi­zim yılbaşımız hicri yılbaşıdır. Tüm ana ve babaların yılba­şında ellerine Kuran, yanlarına çocuklarını alarak bize dua etmesini istiyoruz. Bosna-Hersek'tekiler, Kuran-ı Kerim'e sarılıp inançlarına sahip çıksaydı, başta Sırplar, Yahudiler ve ABD zulüm yapamazdı... "Muhammed Çengiç, şöyle dedi:)

- Mitingde konuşan Sayın Bayan Halide İzzetbegoviç’in yardım toplama biçimine kesin karşıyım!

★★★

SHP’nin birleşme kurultayı cumartesi günü; Murat Karayalçın'ın erteletmeden yana olduğu söyleniyor. CHP’nin bir­leşme delegelerinin yasal olması gerektiği, ayrı bir tartışma­nın konusu...

SHP-DYP aşkına gelince: Üst düzeyde nereye değin sü­recek ki?

Işık Kansu’nun Mümtaz Soysal'la konuşmasını okuyun­ca... “Ben demiştim!”  demek istemiyorum ya, Mümtaz Soysal'ın liderlikte gözü yok mu ne?