Bosna-Hersek eski Başbakan Yardımcısı Muhammed Çengiç, basında ilk kez “Ankara Notlan"nda çıkan “çözüm yolu" olarak; Avusturya, Rusya ile Türkiye’nin bir araya gelip, bu konuda ağızbirliği etmelerini önermişti. Sordum:
-Bu üç ülke, Sırplarla filan bir arada yaşamayı da sağlamak amacıyla ağızbirliği edecekler, öyle mi?
-Evet!
-İlginç!
-Bu, benim kişisel düşüncem. Ancak BM bunu düşünüyor mu, düşünmüyor mu? Ya da savaşın bitmesini isteyen öbür güçler, bu benim düşüncemle aynı düşüncedeler mi? Onu bilme olanağım yok, ama benim kişisel, özel düşüncem de bu.
(Muhammed Çengiç, çözüm yollarını araştırmayı sürdürüyor, sanki, şöyle diyor:)
-En iyisi, sadece Avusturya’nın kendisinin gelmesi. Şimdi, biraz tarih anımsarsanız şayet, Osmanlı İmparatorluğu, Bosna-Hersek’i Avusturya-Macaristan İmparatorluğuna bıraktığında, Bosna-Hersek'te bir Avusturya dönemi başladı. Mimarisiyle, kültürüyle, sanayisiyle, Bosna’nın en iyi yılları o yıllardı. En büyük gelişmeyi...
-Hangi yıllara rastlar bu?
-1877'den 1912’ye değin. Daha sonra Avusturya-Macaristan çekildi. Sanmam ki dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir halk, hiçbir ülke Bosna'nın bu başından geçenleri geçirmiş olsun. İşin en kötü yanı, bu ortamda hiç kimse, geleceğe yönelik bir şeyi planlayamıyor, bir şeyi umut edemiyor. Bu, neden böyle? Çünkü insanlar. Bosna-Hersek halkı ciddi olarak ekmek sıkıntısı, gaz sıkıntısı, giyecek, yiyecek sıkıntısı, günlük sorunlar yaşayarak, geleceğe yönelik programlan yapacak durumda değiller. Tabii, bu kötü ortam bizi, Sırpların bizi yok ettiği denli yok edecektir, bu uygunsuz ortam, bu uygunsuz yağma koşullan. Tabii, zaman çok önemli. Çok önemli bir kavram burada, üç yıldan beri biz bu ortam içinde yaşıyoruz. Biraz önce TV seyrediyordum, TV'de bir ölü gömülüyordu. Bir Müslüman gömütlüğünde, bir ağabey kardeşini gömüyor, kardeşini gömerken de;
-Bu durumdan kurtulmamız olanaksız! gibi laflar ediyordu... Bu felaketten kurtulmamız olanaksız!
Geriye dönecek olursak, Türk basını, özellikle ancak Türk basını yapabilir bunu. Dünyaya Bosna'yı tanıtma yönünde tek olanağımızdır. Türk basını bu görevini yerine getirmeli.
Bosna’ya yönelik Türkiye'den yapılan insani yardımlar, ivedi (acilen) bir hükümet dışı, sivil kuruluşun oluşması sonucu gerçekleştirilsin. Türkiye Cumhuriyeti'nin sivil halkının yaptığı ayni yardımları düzenleyecek bir kuruluşun ivedi kurulması gerek. Bu eksiklik Türkiye için. Bunun dışında devletten devlete yardım, TC’nin Bosna-Hersek Cumhuriyeti’ne yaptığı yardım da, o iki devlet arasındaki bir kanaldan yapılsın. Ama, ayni sivil yardımlar da. kesinlikle bir sivil kuruluş tarafından yapılsın. Bu sivil oluşumda, özellikle TV, yazılı basın ile gazetecilerin bulunması gerekir. Bunun dışında da siviller yer alabilir. Durum böyle olmayınca, bu örgütlülük sağlanamayınca, Türkiye kamuoyunda sanki Bosna’ya yardım eden tek kuruluşun, tek gücün Refah Partisi olduğu gibi bir görüntü veriliyor.
Evet, benim önerdiğim bir kuruluş olursa, Türkiye'de bu kuruluş, Türk halkına, kimin nereden, ne zaman yardım yaptığını her dakikada açıklama durumunda olacaktır. Şimdi, bizim de kurulabilecek böyle bir sivil kuruluşa karşılık Bosna'da sivil kuruluşlarımız var, örneğin "Merhamet Derneği", derneğimiz Türkiye’de kurulacak olanın yandaşı oluyor. "Merhamet"in dışında, bizim de Kızılay’ımız var.
Bizim kuşkuyla üzerinde durduğumuz konu şuradan kaynaklanıyor: Bosna-Hersek'te her zaman köktendinciliği, bağnazlığı görmek yanlış. İnsanların (şu anda) orada dine sarılmaktan başka koşullan yok. Sosyalizm ölmüş, Yugoslavya dağılıyor, “ulus" kavramı yok. “Ulus" kavramı, din kavramıyla aynı kimlik. Ama. bu "şeriatçı", "köktendinci" anlamına gelmez. Konu hâlâ Türkiye'de biraz yanlış anlaşılıyor.
Refah Partisi, Türkiye'de Bosna'ya yardım konusunda gayretli bir kuruluştur. Bunları söylemek gerek. Ve insanlar kimden yardım aldılarsa, ona ilgi duyuyorlar. Bosna'ya yardım eden bütün İslam ülkelerinin bütün örgütleri, böyle dini kuruluşlar. Şimdi ben kimden yardım alıyorsam, biraz onun gibi düşünmek durumunda olacağım. Çok normal. 1941’lerde, sosyalist ya da komünist olanlar bugün yardım aldıkları kuruluşlarla ideolojik birlik içindeler. Şimdi Sırplar, bizleri, Bosnalıları vururken, bir tek nedenden dolayı vuruyor: “Müslüman" kimliğimizden dolayı. Ama, burada önemli olan, kavranması gereken, bizim için ölürken hiç olmazsa “kelime-i şahadet" getirmek bile çok önemli.
(Burada Güralp Basım, araya giriyor, şöyle diyor:
-Madem ki, köktendincilerden (fundemantalistlerden) yardım geliyor; o zaman, onlar da kendi halklarına oradaki savaşın “bir din savaşı" olduğunu söylemekte haklılar. Başka türlü para toplayamazlar. Yani, Refah Partisi, Bosna 'da Batılı anlamda bir Müslüman ülke görmek istemez. Kendi yanlışı, “Orada bir din savaşı var; din kardeşlerimizi Hıristiyanlar öldürüyorlar!" diyor. Burada sizin de yanlış noktanız var: Türk gazetelerinde her gün Bosna-Hersek haberleri çıkıyor, bunların hepsi Batılı haber ajanslarından...)
(Denize düşen yılana sarılır, diye geçiriyorum içimden...)
Fazıl Hüsnü Dağlarca. 1971'de Eylem’e imzaladığı “Çocuk ve Allah” kitabına şunları yazmıştı:
“ Yurdun ve yeryüzünün en büyük güzelliği eylemdir."
Bugün eylemler günü; çalışanlara kutlu olsun!