Bölünmek ya da Bölünmemek...

İlhamı Soysaldan mektup aldım. O da Bahri Savcı gibi, İstanbullu oldu. Soysal’ın mektubunun yalnız giriş bölümünü aktaracağım; şöyle diyor:
“Kardeşim Mustafa,
Nasılsın, iyi misin gibi beylik sorularla vaktini almayayım. Karadeniz kıyılarındaki cevelanını ilgiyle okudum, nasıl olduğun konusunda da iyi kötü bir fikir sahibi oldum. Çamaş yenilgisinden dolayı geçmiş olsun. Dikkat et, fazla SODEP’li gibi görünüyorsun... Aybastı'nın kaçak ve de hükümlü belediye başkanı için yaptığın dirençli yayından dolayı ise seni bir kez daha kutlarım. Nedense, Türkiye'nin öteki yazarları için, sanki böyle bir konu yok. Şaşılacak bir şey. Arkadaşlarımız, gözlerindeki merteği görmemeyi büyük beceri sayıyorlar. Helal! Ama sana da helal olsun. Hiç olmazsa sayende bir şey daha öğrendik... Daha da kimbilir böyle kaç bin şey var?..’’
İlhami Soysal'ın mektubunda geçen "Dikkat et, fazla SODEP’li gibi görünüyorsun!.." tümcesi, düşündürdü. İlhami Soysal'ın yapısını bilenler, bu tümcede çok ince bir satır arası esprinin yattığını sezebilirler. Düşündüren yanı, bu konuda aldığım kimi değişik türde mektuplar...
Demetevler'de oturduğu, zarfın üzerine yazdığı adresten anlaşılan Bayan Nezihe Kuyucu, yazdığı mektupta boyamış iyicene. İler tutar yerimi bırakmamış. Şöyle diyor:
"Sayın Ekmekçi,
Kızacağınızı bildiğim halde yazmadan edemiyorum. Yıllardır okuduğum Cumhuriyet gazetesindeki bir sütunun bir partinin reklam, propaganda görevini yapmaya başlamış olması, gerçek Cumhuriyet okurlarını rahatsız etmeye başladı. Cumhuriyet gerçekçidir, tutucu değil, bunun için kızıyoruz.
Ama bir bakıma da iyi oldu. Madalyonun diğer yüzünü de gösterdiniz bize Sayın Ekmekçi, niçin SODEP’e üye olmuyorsunuz, sizden iyisini mi bulacaklar? ANAP’ın Propaganda Koordinatörü Erkal Zenger’den iyi çalışıyorsunuz. Sizi almayacaklar da kimi alacaklar? Bizim, 'parti' değil de "aydınlar kulübü” dediğimiz kuruluşa girseniz de, biz de kızmaktan kurtulsak...
Diyeceksiniz, nedir bu SODEP düşmanlığı? Düşmanlık falan yok. Sadece sorunlarımızın üstesinden gelemeyeceğini, demokrasi savaşımı veremeyeceğini, halkın partisi olmadığını savunuyoruz. Otel kulislerinde, meyhanelerde kurulup, izin almak için türlü yolları deneyen bir partinin sosyal demokrat olamayacağını savunuyoruz. Demokrasinin lütuf değil, hak olduğunu savunuyoruz. 12 Mart rejiminin sağlık bakanının nasıl sosyal demokrat olacağını da çok merak ediyoruz.
Merak ettiğimiz bir nokta da, icazetli partilerin halkın güvenini alamayıp -HP ve SODEP- erimeye başlayınca da halkın öz partisi durumuna gelen DSP'ye methiyeler düzüp düzmeyeceğiniz. Saygılar."
Okurun mektubuna kızmadım, üzüldüm. Dedektifliğim tuttu, incelemeye başladım Zarfın üzerindeki adreste “Nezihe" sözcüğü, düzeltilerek yazılmıştı. Belki bir erkek adıydı adı. Nezihe diye düzeltmeyi uygun gördü. Karışık bir iş...
Ancak yazan belli, DSP ya da “DESOP" diye anılan, ancak henüz parti olarak ortaya çıkmamış eğilimi destekliyor. Doğmamış çocuğun gömleği! Anladığım, solda yaratılmak istenen çekişmenin, bölünmenin bir yanında. Cumhuriyet'te bir köşe yazarının yazdıklarını beğenmeyebilir, eleştirebilir. Buna bir diyeceğim yok. Ancak, yazarların da, her insan gibi bazı eğilimleri olabileceğini düşünmesi, ona kızmaması gerekirdi. Kaldı ki, bu konularda oldukça titizlik gösteririz de. Gönlümüzdekini bastırır, gerçeğin ne olduğunu okurlara aktarmaya çalışırız. Karadeniz'in Fatsa’sında, SODEP'in Çamaş seçimlerini kazanamayacağını -şatır arasında- belirttim. Dediklerim çıktı. Sezgilerim yanıltmadı beni. O yazıları dikkatlice okuyanlar anlamışlardır. O zaman yazmadım ya, şimdi yazayım: Karadeniz yöresinde, gezip tozduğum yerlerde, SODEP'in kemikleştiğini gözledim. Tutunmuştu. "DESOP'luların gönderdikleri, hazır istifa dilekçe örnekleri, SODEP’lileri sadece üzmekteydi. Bu çalışmaların eninde, sonunda oy bölmesinden başka işe yaramayacağını düşünüyorlar, söylüyorlardı. “Bölünmeyelim, bu kimin işine yarar ki?” diyorlardı. Bunlar düş değil, gerçektir, saptamadır.
Başka yönde mektuplar da geliyor. Örneğin, izlenimleri okuyan. Ankara'nın Nallıhan ilçesinin “Sarıyar" kasabasından Halil Ünsal, "Sayın Ekmekçi, ben 18 yaşında genç bir Cumhuriyet gazetesi okuyucusuyum. Bunun yanı sıra, sizin ve öbür yazarların yazılarını okumaya çalışıyorum. 2.5.1985 tarihli 'Erdal Bey'in Gezileri’ yazınızı okudum. Ve gerçekten değer verdim. Erdal İnönü' Bey'in özellikle Ayaş, Beypazarı, Nallıhan, Sarıyar Şarap kasabalarını içine alan yurt gezisi düzenlemesini istiyorum... Çünkü bu yöreler, artık böyle bir gezinin özlemim yıllarca çekmiştir, özellikle Sarıyar kasabası..." diyor.
İstanbul'da Kadıköy, Merdivenköy'de Karakaya Lokantası sahibi Hayrettin Karakaya ise mektubunda şöyle demekte:
"Sayın Mustafa Ekmekçi,
16 Mart 1985 günlü 'Ankara Notları'nda, SODEP'e ilişkin yazdıklarınızı ilgiyle okuduk. Bildiğimiz, ama kamuoyuna ilk kez açıkça yansıyan DSP’cilerin mektupları biz SODEP üyeleri için bir ibret belgesidir. 'Ankara Notları'nda DSP’lilerin mektubuna yer vermenizi içtenlikle olumlu karşılıyoruz. Sosyal demokratların bu tür haberleri duyup öğrenmelerinin de yararına inanıyoruz. Söyleşi bir mektuba, SODEP üst yönetiminin yanıt vereceğini sanmıyorum. Ancak bizler, SODEP üyeleri olarak, bir kampanya başlatmış bulunuyoruz: SODEP üyeliğimizi yenileyelim. Üye oluyor ve en az iki üye daha kazandırmaya söz veriyorum. Böylece, SODEP'in izlediği tüm ilerici ve demokratlara açık politikanın daha da etkinleştirilerek, dışında kalanları da SODEP saflarında birleşmeye davet ediyorum.."