Boğa İle Kedi…

Turgut Bey, erken seçimin söz konusu olmadığını açıkladı. Bunu zaten kestiriyordum. Erken seçime gidecek olsa, ünlü deyişiyle "mebus pazarında” neden böylesine “transfer" yapsın. Nasıl olsa elinden gidecek bir iktidarı, vermekte niye ivedi davransın!
Bir süredir Yüksek Seçim Kurulu çırpınıp duruyordu. “Bir erken seçim, ya da ara seçimi yapılacaksa, bundan kuruntumuzun dört ay önceden haberi olması gerekir" diyordu. Bu konuda, Yüksek Seçim Kurul Başkanı Cahit Keskin ile yardımcısı Nuri Alan, bir süre önce Başbakan Turgut Bey’e giderek, bu görüşlerini belirttiler. Turgut Bey, hiçbir şey söylemedi. Geçenlerde, Yüksek Seçim Kurulu’nda, yerel seçimlerde partilerin ortak oy pusulasında yerlerini belirleme toplantısı yapıldı. Bu toplantıya, sırasıyla, Islahatçı Demokrat Parti'den Bayram Girayhan, DYP’den Gökberk Ergenekon, ANAP'tan Mehmet Yaşar, SHP’den Halil Akyüz, Refah Partisi’nden de Rıza Ulucak katıldılar. Başkan Cahit Keskin burada, partililere, kurulun isteklerini yineledi. Başbakan Turgut Bey'le konuşmalarını anlattı. Seçimlerin yapılmasından dört ay önce, hazırlık yapabilmek için, bilgi edinmelerinin zorunlu olduğunu söyledi. Onlar da dinlediler, konu partilerce görüşüldü. Kısa sürede kulislere yayıldı. Turgut Bey, ara seçim konusunda henüz bir şey söylemedi ama “Erken seçim yok" dedi, kestirip attı...
Meclis temmuza dek ara seçim kararı almasa, bu yıl ara seçim de yapılamayacak demektir.
Turgut Bey’in anayasanın 84’üncü maddesini yorumlaması da ilginçti. Yorumu dinleyenler, “Anayasa delindi" dediler...
Ali Sirmen’in cumartesi günkü Afganistan olaylarına ilişkin yazısında, anlattığı boğa fıkrası yerine oturuyor. Afganistan Komünist Partisi’nin yeni Genel Sekreteri Muhammed Necibullah'ın "Boğa" diye ün yapması, yazıya boğa fıkrasıyla girmeyi gerektiriyordu. Ali de öyle yapmış...
Bu fıkra, bizim iç politikada da kullanıldı. Hâlâ da geçerli mi ne? 1960'Ii yılların ortalarında, İsmet Paşa "Ortanın sonu”nu ilk ortaya attığında, ilginç gelişmeler olmuştu. Turhan Feyzioğlu, ortanın solunu ilk benimseyenlerden miydi? Kimi de, "Turhan Feyzioğlu, ortanın solunu benimsediyse, bunun karşısına çıkmak gerekir" diye mi düşünüyordu? Kimi de "Aman, Paşa’yı Turhan Feyzioğlu’na bırakmayalım!" diyerek, ortanın solunu benimser mi? CHP yönetimi o zaman tam bir yelpaze. Sağdan sola hepsi var. Feyzioğlular, Kemal Satırlar, Ecevitler, Muammer Edenler, Ferda Güleyler. Daha niceleri...
Bir yarıştır, gider. Parti içi kavgalar, savaşımlar da başladı başlayacak. Ancak, yarış, koşu sürer. Kemal Satır o zaman Genel Sekreter, içlerinden biri Kemal Satır’a:
Kemal Bey, der haydi biz koşuyoruz. Ortanın soluna inanmışız Siz niye koşuyorsunuz?
Kemal Satır, şu fıkrayı anlatır:
Düvenin biri talap olmuş. İnekliğe aday! Boğalar, düvenin arkasına düşmüşler. Bir koşudur gidiyor. Düveyi yakalayan 'muzır' biçimde aşacak! Koşanlar arasında, bir de topal tosun varmış. Yekdiri yekdiri gidiyormuş arkalarından. Tosun, bir ara bakmış, arkasında da yaşlı mı yaşlı bir öküz onlara yetişmeye çalışıyor. Tosun, öküze dönmüş:
Haydi ben topalım, ama, yine de bir umudum var; düvenin ayağı sürçer, yavaşlar filan, gencim, tosunum, sen yaşlı bir öküzsün, sen niye koşuyorsun? demiş. Yaşlı öküz karşılık vermiş:
Yaa, ben koşmayayım da, inek sansınlar değil mi?
Bir süredir, Mülkiyeliler Birliği'nde dil konusunda konuşmalar, tartışmalar yapılıyor. Bunlardan ilkini iki hafta önce, Prof. Mustafa Canpolat yaptı. Mustafa Canpolat, kapatılan Türk Dil Kurumu’nun bursu ile dil eğitimi yapmış, daha öğrenci iken, yaz aylarında kurumda çalışarak yetişmiş. Bugün öğretim üyeliğinin en üst düzeyinde, Türk diline emek vermeyi sürdürüyor. O, Türkçenin devrimci bir savunucusu. Canpolat, "Türk Dil Kurumu bir gün yeniden eski haklarına kavuşacak ve çalışmalarını aynı inatla sürdürecek" dedi. 1982 Anayasası üzerinde çalışan Danışma Meclisi üyeliği yapmış Prof. Necip Bilge de anılarını anlattı. Türk Dil Kurumu’nun anayasa maddesi ile devletleştirilmesinin anayasanın derneklerle ilgili maddesine de aykırı olduğunu söyledi. Bunu, Danışma Meclisi'nde birkaç kişinin savunduğunu, ancak kimseye dinletemediklerini belirtti.
Geçen hafta cumartesi günü, aynı yerde Aziz Nesin’in konuşması vardı. Salon tıklım tıklım dolu. Aziz Nesin’in konuşmasının başlığı "Türkiye'de Geriye Doğru Uygarlık Değişiminde Dil Özleşmesinin Yeri"ydi. O, bunu "İnsanlar kedi değildir” diye değiştireceğini söyledi. Şöyle girdi konuşmaya:
"Kimilerinin konuşmaya başlarken, ‘Bana bu konuşma fırsatını verenlere teşekkür ederim’ diye söze başlaması hoşuma gitmez. Çünkü bana göre, asıl teşekkür edilmesi gereken, konuşmayı hazırlayandır. Böyle olması gerekir. Ancak 12 Eylül 1980 tarihine dek böyle düşünüyordum. O tarihten sonra düşüncemi değiştirdim (gülüşmeler). Neden değiştirdim? Çünkü o tarihten bu yana konuşma fırsatı, olanağı bulamıyoruz. Ancak iki yerde konuşabiliyoruz, biri kırk yılda bir, böyle kürsü veriliyor, bir de mahkeme salonlarında konuşabiliyoruz (alkışlar, gülüşmeler). Bu yüzden ben de arkadaşlarım da sivil ve askeri mahkemelerde savunurlarken kendilerini, ‘Böyle bir konuşma fırsatını verdiğiniz için davayı açanlara teşekkür ediyoruz' diyorlar (alkışlar). Bu bakımdan, Mülkiyeliler Birtiği’yle, TDK eski yöneticilerine teşekkür ediyorum.
Konuşmamın başlığı şöyle olmalıydı: 'İnsanlar Kedi Değildir!' Bir zamanlar İstanbul Belediyesi, kedileri toplar, bir çuvala doldurur, bunları Hayırsız Ada'ya götürür, denize atardı. Yakalanıp çuvala konulmadan önce, birlikte yaşayan, çöp tenekelerinde, ya da çöplüklerde yiyeceklerini arayan o kediler, çuvala sokulunca, herhalde başlarına gelenin birbirleri yüzünden olduğunu sanarak, düşmanca birbirlerine saldırır ve çuvaldan kurtulmak için birbirlerini tırmalar ve ısırırlardı. Bu arada, henüz yakalanmamış olan kediler, az sonra başlarına gelecekleri bilmeden, çuvaldaki kedinin durumuna aldırmadan, duvarların üstünde artlarını yalayıp dururlardı. Bakımlı ev kedileri ise, olup bitenlerden büsbütün habersizdiler. Uzandıktan yerde uyuklarlardı. Bir süreden beri, aydınıyla, işçisiyle, emekçisiyle büyük bir kesim, çuvala doldurulmuş ve birbirlerini tırmalayan kedilerin durumuna düşmüştür. Bunu anlamak için, çarşıda, pazarda dolaşalım, sokaklarda yürüyelim, otobüslere, dolmuşlara binelim, evlere girelim, devlet dairelerinde dolaşalım, her yerde her zaman göreceğimiz şudur: Birbirlerini tırmalayan kediler gibi insanlar. İnsanlar kedi değildir. Kedi olmadıktan için de, kendilerini çuvala sokanların birbirleri olmadığını, bunların kimler olduğunu bilmelidir...”.
Aziz Nesin daha sonra sürdürdü konuşmasını...